Halime Korkmaz

Ömür Bitiyor Biz İstemesek de

Halime Korkmaz

İnsanın sevdikleri de sevmedikleri de gidiyor dünyadan tek tek... Herkes, kendisine emanet edilen ömrünü tamamlıyor ve fani olan dünyayı bırakıp bâki olana doğru yol alıyor. Ömür tükeniyor biz istemesek de... Gelirken isteyip istemediğimiz sorulmayan dünyada giderken de sorulmuyor gider misin diye?

İnsan, hayatı belirli dönemlere ayrılmış bir ömür sermayesine sahip. Bebeklikle başlayan süreç yaşlılıkla son buluyor. Kimi elden ayaktan düşerek veda ediyor, kimi kimsenin bir yudum suyunu dahi almadan ruhunu teslim ediyor. Herkesinki kendisine özel ve farklı iken kimi de kiminden daha güzel bir şekilde son buluyor. Üzülenler sadece ve sadece geride kalıp sermayesini henüz tüketmeyenler ve tüketmek için nefes alıp verenlerden başkası olmuyor. Gidenler, gittikleri yerde mutlu mudur kim bilir? Gittikleri yerde mutlu olmayı düşünerek yaşayanlar, bir kalp dahi kırmadan bir gönül yıkmadan yaşadılarsa ölmeleri de öyle güzelce gerçekleşiyor. Dolayısıyla insan ancak yaşadığı gibi ölüyor. Öldüğü gibi de haşrolacaktır hiç şüphesiz.

İnsan ömrünün evreleri vardır dedik ya. Küçükleri ve bebekleri sevmek kolaydır ve zevklidir de. Ama bir de yaşlılara dikkat etmek önemlidir ve maharet onlardadır aslında. Yaşlıya hürmet ve sevgi göstermek emrolunmuştur dinimizde. Yaşlılarımıza karşı ilk görevlerimizden biri hangi yaşlı olursa olsun hürmettir. Bu, aslında kişinin kendisine yani geleceğine yaptığı yatırımdır. Bu konuda ne buyuruyordu Hz. Peygamber (SAV): “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” (Tirmizî, Birr, 75) Gençler, kanları deli aktıkları için kendilerini her şeyi bilen ve her şeyden anlayan olarak gördüklerinden dolayı saygısızlık yapmaya meyyal olabiliyorlar. Aslında herkes kendi sınırını bilse ve hayatını ona göre yaşasa yani sınır ihlali yapmadan yaşasa hayat çok daha güzel olacak fakat bizim ülkemizde var olan sorunlardan biri de haddimizi bilmemekten geçmiyor değil hani.

Yaşlılarda var olması gereken bir duygu da merhamettir. Sadece kendi çocuğuna ve sevdiklerine değil insana merhamet yaşlıların en temel vasfı olmalıdır. Ve tabi büyüklere saygı da küçüklerin görevidir. Şunu hep dikkatten kaçırırız. Saygı görmek isteyen kişi, öncelikle kendisi saygı göstermesi gerektiği gerçeği. Sevgili Peygamberimiz (SAV); “Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün saygınlığını kabul etmeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15) buyurur. Yani yaşlılar saygı görmek istiyorsa öncelikle onların merhamet etmesi emrolunmuştur.

Hiç kimse elden ayaktan düşmek istemez. Hiç kimse başkasına kolay kolay yük olmak istemez eğer Allah korkusu var ise. Yaşlılık da insanın istemese dahi bazımızın ulaştığı ve ulaşacağı bir evredir. Yüce Allah, insanın hayat serüvenindeki bu evreleri şu şekilde bildirmiştir kullarına: “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.” (Rûm 30/54)

Yaşlılık, beraberinde olgunlaşmayı da getirmelidir kişinin kendisinde. Nice görünürde yaşlı olup da olgunluktan bîhaber yaşayanların varlığı da hayatta ayan beyan ortadadır. Gençlerle yarış edercesine gençmiş gibi davranan yaşlılar da hayatın yaşlılık evresini kabul etmemek için çabalayanlardır. Ve olgunluktan mahrum bir yaşlılık evresi aslında pek de hoş karşılanmayan bir durumdur.

Bir toplumda bebek, çocuk, genç ve yaşlı hepsi birlikte var olmalıdır. Yaşlılar, tecrübelerinden istifade edilmesi için bir toplumun mihenk taşıdır. Yaşlılık çağına ulaşmış insanlar, bir toplumun azaptan kurtulmasının reçetesidir. Çünkü Allah Resulü (SAV); “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, üzerinize azap yağardı.” (Taberânî, el-Mucemul Kebîr, XXII, 309) buyurmaktadır. Hal böyle iken yaşlıların kıymeti de bilinirse toplum kurtuluşunu elde edecektir.

Yaşlılık, hiç şüphesiz bu hayatın en zor evresidir. Bilirken bilmez olunan, görürken görmez olunan ve başkalarına muhtaç olunan bir hayatı kim ister ki? Ama insanoğlu kabullenmek zorundadır bu yaşadığı çağı. Çünkü Allah bir insana ömür verdiyse ondan bir muradı vardır. O halde yaşlılık evresindeki kişiler de kendi sıhhatlerini dikkate alarak hayatlarını idame ettirmek için çaba göstermeleri gerektiğinin farkına varmalıdırlar. Ayrıca toplum olarak herkes mahallesindeki yaşlılara sahip çıkmakla mükellef olduklarını da unutmamalıdırlar. Allah’a kul Habibine ümmet olarak geçirilen bir ömürde yaşlı olmak da kul için bir nimettir. Hz. Peygamber’in (SAV) şu müjdesi de bilinesi bir öğüt olarak kulağımıza küpe olmalıdır: “Allah Teâlâ, sünnete bağlı bir şekilde istikamet üzere yaşayan, saçları ağarmış ihtiyar bir Müslüman kendisine dua ettiğinde, kuşkusuz ona istediğini vermemekten hayâ eder.” (Taberânî, el-Mucemu’l-Evsât, V, 270)

Güzel bir yaşlılık geçirmek için güzel bir gençlik yaşamak zorundadır insan. Ve insan yaşlılığın da hayatın bir gerçeği olduğunu düşünerek şikayet etmekten uzak durarak hayatını tamamlamakla mükelleftir. Ve o evre, biz istesek de istemesek de ölüm denilen gerçekle son bulmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları