Yılanlı Camii ve Külliyesi

Kastamonu'da bulunan en eski külliye olan Yılanlı Camii ve külliyesi, bu topraklara 8 asır önce kurulmuş Türk-İslam Medeniyeti'nin damgalarından birisidir. Yılanlı Külliyesi'nin kitabesinden Anadolu Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinde (1273) yapıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı Dönemi'nde külliyenin içinde cami, şadırvan, türbeler ve konağın bulunduğu yapı Selçuklu ve Osmanlı asırlarında 'Darü'ş-Şifa' olarak isimlendirilmiş ve Tıp Fakültesi (hastane) olarak kullanılmıştır....

Kastamonu‘da bulunan en eski külliye olan Yılanlı Camii ve külliyesi, bu topraklara 8 asır önce kurulmuş Türk-İslam Medeniyeti’nin damgalarından birisidir. Yılanlı Külliyesi’nin kitabesinden Anadolu Selçuklu Devleti’nin son dönemlerinde (1273) yapıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı Dönemi’nde külliyenin içinde cami, şadırvan, türbeler ve konağın bulunduğu yapı Selçuklu ve Osmanlı asırlarında “Darü’ş-Şifa” olarak isimlendirilmiş ve Tıp Fakültesi (hastane) olarak kullanılmıştır. Tıp alanında tahsil yapmak isteyenler burada eğitim görmüşlerdir. Mülkiyeti Aldülfettah Camii ve Müştemilatı Vakfı’na ait olup Pervaneoğulları Beyliği hükümdarı Süleyman oğlu Ali tarafından yaptırılan Yılanlı Külliyesi günümüzde Darü’ş-Şifa Kapısı, Camii ve şadırvanlardan oluşmaktadır. BÖLÜMLERİ: DARÜ’Ş- ŞİFA: Selçuklu ve Osmanlı döneminde uygulamalı tıp eğitiminin verildiği müesseselerden biri olan Darü’ş Şifa, 1273 tarihinde Pervaneoğulları Hükümdarı Ali Oğlu Süleyman Oğlu Ali tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Pervaneoğulları Beyliği’nin baş mimarı olan Yüksek Mühendis Küherbaş’tır. Darü’ş Şifa, 1837 tarihinde çıkan yangında tamamen yanmış, günümüze sadece Medal  ( giriş kapısı) ulaşabilmiştir. Yangının izleri günümüzde de kapı üzerinde görülmektedir. TÜRBE: Yılanlı Camii’nin doğu tarafında olup girişi camiinin iç tarafındadır. Türbenin içinde 25 adet sanduka bulunmaktadır. Mihrabın hemen önünde ve camii tarafında bulunan, diğerlerinden daha büyükçe yapılmış olan bakır mahfaza içindeki sanduka, Abdülfettah-ı Veli Hazretleri’ne aittir. Kendisi Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin torunudur. Diğer sandukalar ise ikisi hariç çocuklarına ve torunlarına aittir. CAMİİ: Darü’ş- Şifa ile aynı tarihlerde yapılmış olan camii,1837 yılındaki yangından sonra yeniden yaptırılmıştır. ŞADIRVANLAR: Külliyenin diğer eserleri ile aynı tarihlerde yapıldığı tahmin edilen iki adet şadırvan, üzerlerindeki bitki motifi süslemeleri ile dikkat çekmektedir. Son olarak 2006 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ettirilmiştir. TAÇ KAPISI: Tarihi yapının orijinalinden günümüze intikal eden en önemli kısmı Taç Kapısı’dır. Selçuklu dönemi taç kapıları arasında önemli bir yere sahip olan Yılanlı Darü’ş Şifası Taç  (Medhal) Kapısı dört metre yüksekliğinde ve iki buçuk metre genişliğindedir. Kemer alınlığında bulunan kitabe şöyledir: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. "Biz Kur'an'ı müminlere şifa ve rahmet olarak indirdik.” Peygamber (SAV) buyurdu: 'Ey Allah’ın kulları! Tedavi olunuz. Muhakkak ki Allah-u Teala bütün hastalıklar için ilaç yaratmıştır. Ölüm müstesna. Bu mübarek maristan (şifahane ) ve imaretin yapılmasını Allah’ın rahmetine ye mağfiretine herkesten çok muhtaç olan Ali oğlu Süleyman oğlu Ali emretti. Allah onun hayırlarını kabul etsin, günahlarını bağışlasın. Hayır kazanmak için vakfetti. Allah’a hamd ederek ve O'nun Nebisine selavat getirerek 672 (1272/73) senesinin aylarında yaptırdı.” Kapının sağ iç duvarındaki hücrenin üzerinden başlayıp sol duvardaki hücre üzerinde biten yazı da şöyledir: “Ona (binanı yapımına  ) Allah’ın rahmetine muhtaç Küherbaş nezaret etti.  Mimarı ise Kayserili Said'dir. Allah onun ve bütün müminlerin Müslümanların günahlarını affetsin.” 1837 yılında çıkan yangından ayakta kalan tek yapı olan taç kapıda yangının izleri hala görülmektedir. Ankara 1 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun 13 Mart 2009 tarih ve 205/4017 sayılı kararına göre de kapını bu aşamada olduğu gibi korunmasına karar verilmiştir. ABDÜLFETTAH-I VELİ KİMDİR? Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin torunlarından olup Abdülazizzade nisbesiyle anılan kola mensuptur. Kadiri şeyhi olduğu bilinen Abdülfettah-ı Veli’nin on üçüncü yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Bağdat’ta hükümdar zulmünden dolayı bin kişilik bir toplulukla Kastamonu’ya hicret ettiği bazı kaynaklarda anlatılmaktadır. Pervane Ali bin Süleyman tarafından inşa edilen şifahane ve imaretin şeyhlik, imamet ve hitabet vazifeleri kendisine verilmiş ve bu vazifeler kendisinden sonra da ailesi intikal ederek asırlar boyunca (Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar ) Kadiri Dergahının irşat merkezi özelliğini korumuştur. KERAMETLERİ Halk arasındaki rivayetler ışığında; kendisine sofra inmesi ile ve Kastamonu’ya kendir ziraatını getirmesi ile bilinir. Bu sofralar genellikle balık olarak Cenab-ı Hak tarafından kendisine ikram edilirmiş. Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin ‘Bu sofraların şükrünü eda edemezsin’ diye kendisini rüya yoluyla ikaz ettiği ve kendir ziraatını tavsiye ettiği rivayet edilir. Yine kerametlerinden birisi şöyle anlatılır: “Eskiden burası, Kastamonu'nun içinde akmakta olan çayın kenarında metruk bir yerdi. Şeyh Abdülkadir Geylani’nin torunlarından Abdülfettah Veli buraya gelir. Kastamonu halkı bundan haz etmez ve bu metruk kendisine tasrih edilir. Kendisi yılanların çok olduğu bu yerde barınır. Yılanları toplar, bir bohça ile bugün İmam Hatip Lisesi’nin bulunduğu Kaybılar (kayıplar) Deresi diye maruf yere götürür ve ‘kaybolun’ der. O dereye bundan sonra Kayıplar Deresi denilirken şeyhin bulunduğu ve üzerinde yaptırdığı cami, Dürü’ş-şifa ile türbeye de Yılanlı Camii denilmiştir. AHLAK KURALLARINA UYMAYAN ESNAFLAR KAPANIYOR Yılanlı Külliyesi’nin yakın çevresinin vakfiye olması nedeniyle esnaftan ticaret ahlakına uymayanların burada iflas edip gittikleri veya farklı bahanelerle dükkanlarını terk edip yerlerine yenilerinin açıldığı inancı da yaygındır. Bu durumda ticarette ahlak kurallarına uymayanlara yine Abdülfettah Veli Hazretleri tarafından verilen bir ceza olarak algılanmaktadır.

Bakmadan Geçme