Serap Oruç

Neden Duymadınız?

Serap Oruç

Kötülüğün kokusu sindi dünyanın üzerine. Üzerine kan kokusu sinmiş bebekler, çocuklar, kızlar, kadınlar, anneler, erkekler, babalar, yaşlılar, hayvanlar, ağaçlar çığlık çığlığa haykırıyor bize.

"İşgalci İsrail beni Gazze'de vakitsizce cayır cayır yaktı. Beni neden duymadınız?" diye. "Duyduklarınızı neden önemsemediniz?" diye. "Ben kıvrana kıvrana yanarken acılar içinde sıçrayan kıvılcımlarım sizi yakmaz mı sandınız? Siz benim uzaktaki sesime kulaklarınızı tıkadıkça yakınınızdaki seslere de duyarsızlaştınız."

Dün mahallenizde bir kadın vuruldu, dün sokağınızda bir çocuk kayboldu, dün durakta bir genç kız tacize uğradı ardından da bir kadın... Dün sizin semtteki gölde genç bir kızın cansız bedeni bulundu, dün apartmanınızda bir bebeği öldürdüler, dün sitenizin bahçesinin kenarında kedileri köpekleri öldürüp poşetlemişlerdi ve dün daha neler neler oldu. Bugünde oluyor. Neden duymadınız? Neden duymuyorsunuz?

Siz dünyada ki bunca haykırışa, bunca ağıt sesine rağmen yoksa uyuya mı kaldınız?

Sanırım sizin gözleriniz yakınınızdan uzağınıza tüm dünyaya kapalı, kulaklarınız da tüm dünyaya tıkalı ve diliniz; sanırım onu da yitirdiniz.

Ama pardon sizin eve ateş düşmemişti değil mi? Ateş düşen ev sizin ki değilse ötekinden size ne değil mi? Sizin keyfiniz yerinde pek tabii ki...

Evsiz, aşsız çocuk sizin değil ki, çocuğu kurşunla ölen de siz değilsiniz, o bombayla öldürülen eş de sizinki değil, bu yazılanlar da gitmiyor aslında hoşunuza. Kaç bebeğin nefesi kesilmiş, kaç çocuk toprağa kavuşmuş, kaç şehir yerle bir olmuş, kaç çocuk kahkaha atmayı geçtim tebessüm etmeyi unutmuş, kaç kadın güvenliğinden şüphe eder olmuş kime ne ki...

Bunca mazlumların, yetimlerin, öksüzlerin, çocukların, hayvanların hakkı olmaz mı dünyanın yarası ve yası?

Dünya'da duymazdan ve görmezden geldiğimiz kötülük zamanın her anında mazlumları yaralar ve yaslar içinde bırakırken, her geçen gün annelerin ağıtları büyürken ülkemizde de kötülük güçlü bir şekilde büyütüp gelişiyor. 

Yeryüzünde şahitlik ettiğimiz ve bilinçli bir şekilde sessiz kaldığımız her kötülüğü aslında kendi elimizle besliyoruz. Merhamet duygumuza, adalet duygumuza yabancılaşıyoruz. Merhamet diye haykırırken, adalet diye haykırırken sokaklarda, sosyal ağlarda aslında biz merhameti, adaleti bizzat kendimiz öldürüyoruz. Haksızlığa maruz kalan ve susturulan biz değilsek görmezden geliyoruz. Sıra bana gelmez sanıyoruz ve sıra bize geldiğinde sesimizi duyuramadığımızda yakınıyoruz. Elbette dünyanın tüm kötülüklerini durdurmaya takatimiz yetmez lâkin erişebildiğimiz bir kalbe dokunabiliriz, bir ağlayana mendil uzatabiliriz, bir yaralının yarasını sarabiliriz, duyduğumuz gördüğümüz yanlışları kendimiz düzeltebiliriz. Biz bir insanı duyarsak belki o bir ülkeyi duyar, o bir ülke de dünyayı duyar. İşte kötülüğün kokusu dünyanın üzerinden böyle böyle kalkar.

Saygılar.


 

Yazarın Diğer Yazıları