Serap Oruç

Gözü Ne Yediğini Görmüyor 

Serap Oruç

Okuduğumda içerisinde çok derin anlam barındırdığını düşündüğüm bir hikayeyi paylaşmak istiyorum bu haftaki yazımda siz değerli okuyucularım ile.

Padişah günlerden bir tebdil-i kıyafet halkın arasında dolaşırken, kayığının üzerinde oltasını denize atan yaşlı yoksul bir balıkçıya sorar:

“Bahtın açık ola beybaba!…Geçimin nasıldır?”

“Sağ olasın! Oltamı denize atarım; 4 balık tutarsam, ikisini satar, ikisini eşime, çocuklarıma götürürüm.  Eğer 2 balık tutarsam, satmaz ikisini de evime götürürüm. Her durumda rabbime şükrederim.”

Balıkçının kanaatkârlığından hoşnut kalan Padişah, peşi sıra gelen adamlarına emreder:

“Bu adama, oltasıyla ilk avladığının ağırlığı kadar altın verin!..”

Kısa bir bekleyişten sonra, balıkçı oltasını çeker. Ancak yakaladığı şey balık değil, ortası delik, yuvarlak ve küçük bir kemiktir.

Padişahın iradesi doğrultusunda, balıkçıya delikli kemiğin ağırlığı kadar altın verilecektir.

Şansına küsen balıkçının ve çevredekilerin şaşkın bakışları altında terazinin bir kefesine delikli kemik konur. Diğer kefeye konacak tek bir altının teraziyi dengeleyeceği sanılırken, hiç beklendiği gibi olmaz. Bir altın, iki altın, üç altın, 4 altın.

Terazinin kefesi, yerinden bir milim bile kalkmaz.

Padişah:

“Bir kese altın koyun” der.

Keseyi koyarlar. Terazi “bana mısın” demez.

Padişah, ortadaki akıl erdirilmez durumun araştırılmasını ve aydınlatılmasını ister ve ondan sonra tartı işinin devam ettirilmesi talimatını verir.

Başvurulmadık uzman ve bilirkişi kalmaz, ama bir türlü muammayı çözemezler.
Son başvurulan bir bilge, kemiği uzun uzun inceledikten ve bir süre düşündükten sonra çözümü bulur:

“Bu, hayatta iken hiç kimseye hayrı dokunmayan, yemeyen ve yedirmeyen çok hasis ve açgözlü bir adamın göz çukuru. Terazinin diğer kefesine ne kadar altın koyarsanız koyun, onu dengeleyecek ağırlığı bulamazsınız. Kemiğin ortasındaki deliğe bir altın koyun ve tartıyı öyle yapın; dengeyi sağlarsınız.”

Hasılı kelam Yüce Allah'ın "Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık." (Kamer, 54/49.) diye bizlere seslenişini işittim ben bu hikayede. 

İnsan dünyevileştikçe, sadece sahip olma duygusunu geliştirip büyüttükçe doyuma bir türlü ulaşamıyor. Eskilerinde dediği gibi "ağzı gevşeniyor, gözü ne yediğini görmüyor, midesi ne yediğini bilmiyor." İşte bu insanlar dünyadaki dengeyi de bozuyor.

Henüz dünyada iken Allah hepimizi kendisini hesaba çekip dengeli davrananlardan eylesin. Arzularımıza uyup da hep bana diyerek kul hakkına girip, sonra da Allah’tan bağışlanma uman aciz bir kul etmesin. Saygılar.
 

Yazarın Diğer Yazıları