
DÜZ YAŞAYACAĞIZ GERİSİ ALLAH'IN TAKDİRİ
Serap Oruç
Ben bu hafta dedim ki kendime, “Serap madem köşe yazısı yazmaya niyetlendin, muazzam insanları yaz. Yaz ki kimse unutmasın onları ve onların kıymet verdiği değerleri. Çağdan çağa yükselsin sözleri, duruşları, adam gibi adamlıkları” dedim. Allah bana bu hafta Muhsin Başkan'ı kalemimle ak sayfaya yazmayı nasip etti. Onu hatırlattı, onu andırdı. Kalemim bu hafta onun sözlerini düşünerek yürüdü. Ruhuna rahmet vesilesi olsun inşallah kurduğum her cümle. “Bu ülkede dürüst olmak başa beladır ama o bela başımızın tacıdır” demiş Şehit Muhsin Yazıcıoğlu ve yine bir konuşmasında şöyle seslenmiş salondakilere; “İnsanın en hayırlısı insanlara hizmet edenlerdir buyuran Peygamberimiz insanı bu hayırlı hizmetlere yönlendirirken bu çağın çok mu gerisinde bir şey söylemiştir? Bir devlet adl ile yükselir, zulm ile yıkılır buyurmuştur. Adalet nedir, zulüm nedir diye sorulduğunda en zayıf insanın en kuvvetli olandan hakkını kolayca aldığı devlet, adaletli bir devlet, en zayıf insanın güçlü olandan hakkını alamadığı devlet; zalim devlettir buyurmuştur. Yani devletin temelini adalet üzerine oturtmuş olan ve bütün insanları Allah'ın yarattığı kutsal birer emanet gibi gören bir sistem, bir düşünce, bugün ki çağın neden gerisinde kalmaktadır? Öyle bir aydınlıklar ve karanlıklar dünyası önümüze koymaktadırlar ki kendi inancıyla ve değerleriyle beraber kamudan yararlanmak isteyenleri kendi inancıyla ve değerleriyle beraber ilimden, tahsilden, fenden, medeniyetten istifade etmek isteyenleri baskı altına almak ve insanların en temel insani haklarını baskı altına almak mı aydınlıkların dünyasıdır? Eğer aydınlıkların dünyası diye ifade edilen bu dünya buysa o zaman biz bu aydınlıkların dünyasında değiliz. Çünkü 1400 yıl önce Veda Hutbesi ile insanlara, hakkı, adaleti, insani değerleri, insanca yaşama haklarını ve bütün inançların, dinlerin insanın cüzi iradesiyle, kendi iradesiyle seçebileceğini vaat eden, ifade eden bir peygamberin ümmeti olmaktan bugün büyük bir onur duyarak onun getirmiş olduğu aydınlıklar dünyasında yaşamak arzumuzu, isteğimizi bugün daha kuvvetli bir şekilde ifadeye mecburuz” demiştir. Zira toplum olarak şimdilerde durumumuz ağlanacak halimize gülüyoruz denilecek vaziyette. Büyük yalanlarımız var kendimizi inandırdığımız. En yüce dinin mensubu olmakla övünüyoruz ve bunun için düzgün insan olduğumuzu savunuyoruz. Kimliğimizde İslam yazdığı için ve kendimize Elhamdülillah Müslümanız dediğimiz için ahlaka ve etik değerlere ihtiyacımız yok sanarak yaşıyoruz. Hırsızlık, dolandırıcılık, kuralsızlık, sokaklara sümkürüp tükürmek, duvarlara işemek, çöpleri ortaya atmak, eşimize kötü muamele etmek, evlat ayırmak, aldığımız sorumluluğu savuşturmak ve daha nicesini biz yapıyoruz. Dinimiz kardeşlik dinidir, biz hepimiz kardeşiz diye lafta söyleyip konu menfaatimiz ise öz kardeşimizin dahi sırtındaki atlete göz dikiyoruz. Menfaatimize uymayan herkese sövmeyi, kaba kuvvete yeltenmeyi, bütün egoist duygularımızı tatmin etmeyi ihmal etmiyoruz. Cennetti talep ederken dahi Allahtan huriler isteyip hayaller kuruyoruz. İnsan, hayvan, doğa fark etmez her şeyi kirletip; her haltı yiyip yağmur, kar yağmayınca dinsizler yüzünden demeyi ihmal etmiyoruz. Başımıza gelen iyi şeyleri kendi menfaatimize olduğu için kendi başarımızdan, kötü şeyleri ise muhatabımızın sorumsuzluğundan kaynaklandığını söylüyoruz. Aklımızı kullanmak, araştırmak, bilgi ve donanım sahibi olmak için emek vermeyiz verenleri de zaten hiç sevmeyiz. Kitap satışlarımız ve kişi başına yılda okuduğumuz kitap sayısı suratımıza şamar gibi vuruyor olsa da ilgilenmeyiz. Kendimizi daima çok dürüst, ilimli ve bilgili görür sürekli de övünmeyi ihmal etmeyiz. Vergi, elektrik, su, akaryakıt, makam, zaman, işe girerken el etek öpme mesai vs. hırsızlıklarını doğal görürüz fırsatçılık hırsızlık olarak değerlendirmeyiz. Sırf gırtlağımıza hak etmediğimiz ama leziz bir lokma fazla girecek umuduyla, en üçkağıtçı, en fırıldak, en hırsız, en riyakar kişilerde olabiliriz ve bu durumdan hicap bile duymayız. Daha yazacak çok şey var lâkin anlamak isteyen bu kadarı ile anlar. Hepimiz kuluz, insanız, elbette kusurumuz olacak lâkin kusurun da edeplisi olsa sanki hiç fena olmayacak. Son olarak yine rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun başka bir konuşmasında ki sözleri ile bitiriyorum yazımı. “Hiçbirimizin garantisi yok. Ayakta duranında, oturanında garantisi yok. Ruh bir saniyeliktir. Küt dedi mi bir soluk gitti. Bununda nerede geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil. Bir saniyenize bile hakim değilsiniz. Bir saniyesine bile hakim olamadığınız hüküm edemediğiniz bir hayat için bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yok. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz, dik duracağız, doğru gideceğiz.” Gerisi Allah'ın takdiri. Saygılar.