Düşman Olmak
Serap Oruç
İnsan bilmediğine düşmandır… Bu söz, insan zihninin, alışkın olmadığı şeylere mesafeli duruşunu ve onları bir tehdit olarak algılayışını tarif ediyor. Bilmek ise anlamaya çabalamayı ve empati kurmayı…
Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir anekdot bu durumu çok muazzam tarif ediyordu.
"Bir adam Kâbe’de tavaf ederken, Kürtçe dua eden bir grubu görüyor ve yanlarına yaklaşıp şöyle diyor: “Bari Allah’ın evinde yapmayın kardeşim!” İşte tam da o an yanında bulunan bilge bir yaşlı adam da ona şu soruyu soruyor:
“Evlat, burası kimin evi?”
“Allah’ın evi…”
“Peki, Allah hangi dili konuşur?”
Adam bu soruya cevap veremiyor. Yaşlı adam da devam ediyor:
“O, dillerin sahibidir. O’na, Kürtçe de, Türkçe de ya da bilmediğimiz diğer dillerdeki sözlerle birlikte dilsiz bir kalbin sessiz duası ile de edilen dua ulaşır. Sen hiç bilmediğin bir dille dua edildiğinde rahatsız oluyorsan, belki de bilmediğine düşmansındır, evlat…”
Bu anekdotu okuduğumda ben sadece dinî bir mesaj anlamadım elbette. Bu anekdot insana, kendi dar kalıplarına hapsolmuş düşünce dünyasını fark ettiriyor, ön yargılarını fark ettiriyor, cehaletini fark ettiriyor.
Farklılıkları anlamasını sağlıyor.
Toplum olarak en büyük zaaflarımızdan biri, bizim gibi düşünmeyeni, bizim gibi konuşmayanı, bizim gibi giyinmeyeni, bizim gibi ibadet etmeyeni yadırgamak ve yargılamaktır. Oysa farklılıklar yadırganacak ve yargılanacak bir şey değil, tam tersine dünyayı daha da renklendiren, anlamlandıran zenginliklerdir.
Özetle, bir konudaki önyargımızı dile getirmeden önce kendimize şu soruyu soralım: Gerçekten doğru bildiğim şey mi haklı, yoksa ben mi bilmediğime düşmanım?
Çünkü bu soruyu kendimize sorduğumuzda başkalarına müdahale etme haddini kendimizde bulmadan önce kendi bilgilerimizin haddini bilmeye yöneliriz, öteki dediğimize düşman olmak yerine kendi cahil tarafımızı fark eder ve düzeltmeye emek veririz. Saygılar.