Serap Oruç

Bu Dünyadan En Çok Kim Kârlı Çıkar Sahi?

Serap Oruç

Karsız bir kış mevsiminin, soğuk bir gününün, akşam üstünde bir kafeye düştü yolum. Biraz soluklanıp bir çay ya da kahve içimlik bir niyetle oturdum. Hemen karşı masadaki kadın telefonla konuşuyordu tam vurgulu ses tonuyla ve her detayı atlamadan anlatarak. Torunlarına bakmaya gelmiş bu şehre. Oğlu ve gelini bir kongre için yurt dışına çıkmış. Kongre önemli, çünkü ses tonu o noktayı vurgularken daha bir vurgulu ve artıyor yükselerek. “Bu şehirde gittiğim yerlerdeki herkes beni tanıyor artık. Oğlumda gelinimde yüksek yerlerde çünkü diye ekliyor. Hayat mücadelem bitmedi. Gelinim çok becerikli sayılmaz çocukları ve evi konusunda. Sadece işinde başarılı” diyor “Ama ben öyle miydim? Hem fabrikada çalıştım, hem evlatları mı yüksek yerlere getirdim. Şimdi torunları yetiştiriyorum, herkesin harcı değil” diyor. Sanırım etrafındaki masalarda oturan, onu tanımayan insanların ya da yüzlerine bakmadığı garsonların ona hayranlık duymasını, hatta tebrik etmelerini istiyor. Garson masama yaklaşıyor. Bana “Çay ya da kahve içer misiniz hanımefendi?” diyor. “Ver ablam, çay içerim” diyorum. Etrafı gözlemlerim, kelimeleri, cümleleri, demlerim yazarım vaktimi demler çaya şeker niyetine koyar içerim ben böyle. Karşımda egosuna beş çayı ikram etmeye gelmiş bir kadın, ben; yürüyüşüne sadık olacağım derken üşüyüp kafeye geçmiş, bilmeden kadının sadık dinleyicisi oluvermiş bir yazar. Bu kafeden sahi en çok kim kârlı çıkar? Kafenin en sakin saatinde özenle işini yapan garsonlar mı, egosunu tatmin etme derdinde ki teyze mi, onu fark etmeyen kafenin müşterileri mi, ya da bir yazı konusu ayağının dibine düşmüş yazar mı? Sahi kim? Neyse bilmiyorum. O değil de; insanların bazılarının eşleri, işleri, çocukları, torunları, etiketleri, bir depremle altüst olabilecek sahibi olduklarını zannettikleri evleri, bir kazaya hiç olma ihtimali olan bindikleri araçları sahi neden dünyalarının merkezi? Onlar olmasa sanki dünya dönmeyecek, kendileri olmazsa başkası ile gelecek inşa edilmeyecek. Sanki onlar dışında herkes dünyayı işgal ediyor da onların varlığı dünyayı kurtarıyor düşüncesinde. Onlar için onların dışındaki herkes detay. Dünya nimetlerinin sahibi olmadığını bilen bir kaç kişi kaldı mı sahi dünyada? Kaldıysa kim onlar var mı bilen? Zira sayılı nefes sahibi insanın egosuna teslim olup, sahibini unutup, her şeyin sahibi olma anlayışının hakim olduğu dünyada bence o bir kaç kişi en muazzam, en mühim kişi. İnsanın dünyadaki önemi aslında rahmetli Neşat ERTAŞ'ın dediği gibi; Bir anadan dünyaya gelen yolcu, Görünce dünyaya gönül verdin mi? Kimi büyük, kimi böcek, kimi kul, Merak edip hiçbirini sordun mu? Bunlar neden, nedenini sordun mu? İnsan ölür ama ruhu ölmez, Bunca mahlukat var hiçbiri gülmez, Cehennem azabı zordur çekilmez, Azap çeken hayvanları gördün mü? İnsandan doğanlar insan olurlar, Hayvandan doğanlar hayvan olurlar, Hepsi de bu dünyaya gelirler, Ana haktır sen bu sırra erdin mi? Vade tekmil olup ömrün dolmadan, Emanetçi emaneti almadan, Ömrünün bağının gülü solmadan, Varıp bir canana ikrar verdin mi? Varıp bir cananın kulu oldun mu? Garip bülbül gibi feryat ederiz, Cehalet (cahiller)elinde küskün kederiz, Hep yolcuyuz, böyle geldik böyle gideriz, Dünya senin vatanın mı, yurdun mu? Her şey bu kadar net değil mi? Kafeden değil de bu dünyadan en çok kim kârlı çıkar sahi? Düşünelim mi şimdi. Saygılar.

Yazarın Diğer Yazıları