Serap Oruç

Affet, Paylaş, Sus

Serap Oruç

Zaman hızlı. Günler geçiyor, aylar, yıllar su gibi akıyor.

Modern dünya bize sürekli şunu fısıldıyor: “Daha fazlası senin olsun.”

Daha çok kazan, daha çok bil, daha çok konuş, daha çok sahip ol.

Fakat hiç demiyor ki: “Biraz affet. Biraz sus. Biraz paylaş.”

Fakat Âl-i İmrân Suresi’nin üç ayeti var ki, insanı sarsıyor, adeta silkeleyip kendine getiriyor:

“Allah’a ve Peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.” (132)

“Rabbinizin mağfiretine ve takvâ sahipleri için hazırlanmış, genişliği göklerle yer kadar olan cennete koşun.” (133)

“Onlar bollukta da darlıkta da Allah için harcayanlar, öfkesine hakim olanlar ve insanları affedenlerdir. Allah iyilik yapanları sever.” (134)

İşte bu üç ayet, insana adeta bir hayat felsefesi sunuyor.

Bireye hem yön, hem yöntem veriyor.

İtaatle başlıyor, cennetle motive ediyor, merhametle tamamlıyor.

İtaat Et Demek: Sadece Baş Eğmek Değil, Gönül Vererek Yürümek

Allah’a ve Peygamber’e itaat etmek, sadece baş eğmek değil;

Hayata onların gösterdiği ahlâkla bakmak demektir.

Adaletli olmak, sabırlı kalmak, nefsini terbiye etmek, sadece ibadetle değil karakterle de duruş sahibi olmaktır.

Kibirli değil, şefkatli bir duruş ister.

Zor zamanlarda bile hakkaniyeti terk etmemeyi gerektirir. Sanırım bu da gerçek teslimiyettir.

İkinci ayette ilginç bir ifade var:

“Koşun.”

Yani sadece yürümeyin, adım atmayın hızlanın, gayret edin.

Çünkü cennet, tembel adımlarla değil, samimi koşularla ulaşılacak bir yerdir.

Cennetin genişliği göklerle yer kadardır.

Bu sadece mecaz değildir.

Allah, sınırsız bir rahmet vadederken, bizim sınırlı egolarımıza takılı kalmamız ne büyük çelişki.

Cennet çok büyük.

Ama bizim gönlümüz dar.

İşte sorun tam da burada sanırım.

Üçüncü ayet ise öyle bir ahlâk manifestosu ki, bir ömre yetecek ders veriyor.

Bollukta da darlıkta da verenler…

Yani sadece imkanı olduğunda değil, imkansızlıkta bile verebilenler.

Çünkü iyilik, “fazlalıktan” değil, “yüreğinden” verilendir.

Öfkesine hakim olanlar…

Öfke anı insanın sınavıdır.

O an ne dediğin, ne yaptığın, seni tanımlar.

Asıl güç, bağırmakta değil, sükûnettedir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle dememiş miydi:

“Güçlü olan, güreşte galip gelen değil; öfke anında kendini kontrol edebilendir.”

İnsanları affedenler…

Affetmek, unutmak değildir.

Ama intikam almamaktır.

Yarayı büyütmemek, kırgınlıkla yaşamamak, Allah’ın affına muhtaç olduğunu bilmektir.

Ve Allah, affedeni affeder.

Bugün insanlığın yaşadığı en büyük yoksulluk, para değil merhamet eksikliğidir.

Öfke normalleşti, bencillik başarı sayıldı, paylaşmak enayilik gibi görülmeye başlandı. Tebessüm sadaka sayılmaz oldu.

Oysa Allah bize diyor ki:

“Bollukta da darlıkta da ver.”

“Öfkelendiğinde bağırma.”

“Kırıldığında affet.”

Hasılı kelam bazen tek bir ayet, insanın tüm hayatını gözden geçirmesine kafidir. 

Saygılar.

 

Yazarın Diğer Yazıları