Misafir

Çocuk, Okulöncesi Eğitim Ve Anne-Baba Tutumları

Misafir

Çocuk; anne-babanın en kıymetlisi, ulusların ise geleceğidir. Onların en iyi şekilde yetiştirilmesi gerekir. Bu konuda hem devlete, hem de anne babaya tarihi bir sorumluluk düşmektedir. Çağımızda teknolojinin gelişmişliği, dijitalleşme, toplumsal yaşamın zorlukları anne-babaların çocuklarını yaşama hazırlarken çok ama çok dikkatli olmalarını gerektirmektedir.

       Bu nedenle çocuğun yaşamında okulöncesi eğitimin önemi ve işlevselliği yaşamsal önem taşır. Bu kademeyi erken çocukluk dönemi olarak da niteleyebiliriz. Okul öncesi (anaokulu) eğitim çocuk eğitiminde vazgeçilmez bir kademe olduğu kadar toplumun geleceği için de olmazsa olmazdır. 0-6 yaş arasını kapsayan erken çocukluk dönemi çocuğun en hızlı ve etkin geliştiği dönemdir. Araştırmalar gösteriyor ki beyin yapısı ve fonksiyonlarının gelişiminin üçte ikilik bölümü 0-4 yaş arasında tamamlanmaktadır. Erken çocukluk dönemindeki deneyimler beynin çalışma biçimi için temel niteliğindedir. Okul öncesi eğitim; sosyal ve duygusal gelişimi destekleyerek, yetişkinlik döneminde kişilerin daha üretken, sorgulayan-araştıran, verimli, girişken, risk almaktan korkmayan bireyler olmalarını ve sahip oldukları potansiyeli tam olarak kullanmalarını sağlar. Çocukların gelişim özellikleri, bireysel farklılıkları ve yetenekleri göz önüne alan, sağlıklı bir biçimde fiziksel, duygusal, dil, sosyal ve zihinsel yönden gelişimlerini sağlayan, olumlu kişilik temellerinin atıldığı, yaratıcı yönlerinin ortaya çıkarıldığı, çocukların kendilerine güven duymalarının sağlandığı, ebeveyn ve eğitimcilerin etkin olduğu nitelikli bir okul öncesi eğitim programına katılan çocukların diğer çocuklara kıyasla gelecekte okul başarıları daha yüksek, sosyal, duygusal, sözel, zihinsel ve fiziksel gelişim açısından daha yetkin oldukları kanıtlanmıştır. 

Okul öncesi dönem yaşamın temelidir. Öğrenmelerin büyük bir bölümü bu dönemde kaydedilir. Eğer bu dönemde uygun fırsatlar sunulursa çocuğun geleceği bundan olumlu anlamda etkilenir. Her çocuk bir bireydir. Yani, her çocuğun kendine özgü özelliklere sahip olduğu gerçeği yadsınamaz. Okul öncesi eğitim, çocuğun bireysel farklılıklarına uygun olmalıdır. Çocuklar aynı yaşta olmalarına rağmen farklı gelişim özellikleri sergileyebilirler. Her çocuğun resim yapma, enstrüman çalma ve sorun çözme stratejileri birbirinden farklıdır. Çocuğun ilgisi önemlidir. Bu dönemdeki çocuklar sadece izleyerek değil aynı zamanda katılarak öğrenirler. Ek olarak, çocuk olaylara ne kadar aktif katılırsa olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini o kadar iyi anlar ve kendi gelişmiş-zayıf özelliklerini o kadar iyi fark eder. Çocukların hayal güçleri, yaratıcılıkları, yaratıcı ve eleştirel düşünce becerileri geliştirilmelidir. Çünkü okul öncesi dönemde çocuklar yaratıcılardır. Çocukların sahip oldukları bu yetenek ve becerilerin desteklenmesi gerekir. Çocuklar için en uygun öğrenme yönteminin oyun olduğu unutulmamalıdır. Çocuklar oyunlar aracılığıyla öğrenirler, stres atarlar, gelecek yaşantılarına hazırlanırlar. Oyun tek başına bir etkinlik olsa da diğer etkinlikler oyunla desteklendiğinde etkisi artmaktadır.

       Bu nedenle okulöncesi eğitim kurumları hızla yaygınlaştırılmalı, fiziksel altyapı çoğaltılmalıdır. Kamusal bir anlayışla ücretsiz verilen, ekonomik zorluklar içinde olan anne-babalara devlet tarafından maddi destek sağlanan bir kademe haline getirilmelidir. Okulöncesi eğitim devletin gözetimi altında kreş, anaokulu ve anasınıflarında alanın öğretmenleri tarafından verilmelidir.

       Çocuğu okulöncesi eğitim kurumlarına göndermek ebeveynler için yeterli midir? Hayır. Çünkü çocuğun aile içindeki yaşantısının da nitelikli olması gerekir. Günümüzde anasınıfına ve 1’inci sınıflara gelen öğrencilerin önemli bir bölümünde aşırı derecede şiddete eğilim ve saldırgan tutumlar gözlenmektedir. Bu durumda çocuğun sosyalleşmesinde sorunlar olduğu düşünülmektedir. Günümüzün yaşam koşulları nedeniyle okula başlamadan önce mahallelerde arkadaşlarıyla oyun oynayarak çocukluğunu geçirmeyen, apartmanlarda aşırı güvenlikçi anne-baba tutumları ve aile büyükleri elinde yetişerek “bir dediği iki” yapılmayarak, kurallar konulmadan hatta kişisel hijyen kurallarını öğrenememiş, tuvalet kullanma becerisi çok zayıf çocuklar okul ortamına geldiklerinde olumsuz davranışlar göstermekte, öğretmenin işini zorlaştırmaktadırlar. Çevremizde sıklıkla gördüğümüz gibi “aman sesi çıkmasın, oyalansın” anlayışı ile bebeklikten başlayarak eline akıllı telefon verilen sürekli televizyon ve düzeyine uygun olmayan filimler izlettirilen çocuklar sosyalleşmekten öte teknoloji, bağımlısı toplumsal kuralları içselleştirmemiş bireyler olarak yetişmektedirler.

Anne-babalar için çocuk yetiştirmek sadece okula bırakılamayacak kadar yaşamsal öneme sahiptir. Sosyal davranış kurallarının benimsetildiği, çocuğa oyun oynama fırsatlarının yaratıldığı, sevginin temel anlayış olduğu aile yaşamında güzel çocuklar yetiştirmek dileğiyle mutlu yarınlar dilerim.

Saim ÇELEBİ

Kuzeykent İlkokul Müdürü


 

Yazarın Diğer Yazıları