Kadriye Doğan

Ya Merdiveni Yanlış Duvara Dayadıysak

Kadriye Doğan

Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de Ankebut Suresi 64 ayeti kerimede: “İyi bilin ki şu dünya hayatı boş bir oyalanma ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurduna gelince işte gerçek hayat odur. Keşke bunu bilmiş olsalardı” buyuruyor. Kime sorsanız yoğunum, koşturuyorum, çok çalışıyorum diyor. Dünyada emek verdiğimiz, ulaşabilmek için çok çabaladığımız o kadar çok şey var ki. Ömrümüzü, sağlığımızı bu yolda tüketiyoruz. Hani bir söz vardır insanlar para kazanmak için sağlıklarını kaybederler sonra da sağlıklarını tekrar geri kazanmak için paralarını kaybederler. Evet sadece bu dünya için ömür tüketmenin boşluğunu ne güzel anlatmış. Halbuki ebedi hayatımız var imar edilmeyi bekleyen sonsuz ebedi bir hayat. Onu ihmal etmiyor muyuz?

Mesnevide anlatılan bir hikaye ile Mevlana hazretleri de ne güzel açıklamış yalan dünyayı.

Bir fakih, yani din alimi, bez parçalarını toplamış, sarığının içine doldurmuştu. Böylece de bir meclise, bir mescide girince, sarığının pek büyük görünmesini sağlamıştı. Eski elbiselerden bez parçaları kesmiş, onlarla sarığının dış yüzünü süslemişti. Bulabildiği kirli paçavraları da, eze büze sarığının içine sokuşturarak onu büyütmüştü. Sarığının dış yüzü, görünüşü cennet elbisesine dönmüştü ama, içi münafığın içi gibi kirli idi, rezil idi, çirkindi.

Böylece; parça parça kirli bezler, paçavralar, yünler pösteki parçaları sarığın içine gömülmüştü. Bu gösterişli kıyafetle, geçim elde etmek için sabahleyin erkenden medresenin yoluna düşmüş gidiyordu.

Alaca-karanlıkta, elbise soyan bir hırsız, yolda durmuş, hünerini göstermek için uygun birisini beklemekte idi. Fakihin başındaki süslü, kocaman sarığı görünce dayanamadı. Satarak yararlanmak için onu kaptı, koşmaya başladı.

Fakih, hırsızın arkasından; “Oğul!” diye bağırdı.

“Sarığı aç da öyle götür! Böyle, dört kanatla uçarcasına götürdüğün o armağanı aç da içine bak! Önce onu aç, sonra elinle yokla! Ne olduğunu anla da, istersen götür; onu sana helal ettim!” dedi.

Hırsız, kaçarken sarığı çözdü. Çözer çözmez de yola yüz binlerce parça dökülüp saçıldı. O kocaman sarıktan, hırsızın elinde kala kala bir arşın kadar eski bir bez parçası kaldı. Hırsız, bu bez parçasını da yere vurup;

“Ey ayarsız kişi; bu hile ile beni işimden gücümden, kazancımdan alıkoydun!” dedi.

Fakih; “Evet!” dedi. “Hile yaptım, seni aldattım; ama, daha önce öğüt yolu ile seni uyardım; ‘Sarığı çöz de öyle götür!’ dedim.”

Dünya da bunun gibi bir hoş açılıp saçılmıştır ama, bağırıp vefasızlığını da söylemiştir.

Mevlana hazretleri ne kadar haklı değil mi? Dünyanın yalan olduğunu bir rüya, bir oyun olduğunu bilmeyenimiz var mı? Her ölüm bunu bize tekrar tekrar hatırlatmıyor mu?

Ahiretlerini unutan yalnız bu dünya için çalışanlar için güzel bir metafor daha var. Onlar bir hapishaneden kurtulmak için merdiveni duvara dayamış basamaklarını tırmanmaya çalışan kimseler gibidirler. Lakin merdivenin üst basamağına ulaştıklarında birde bakacaklar ki merdiveni yanlış duvara dayamışlar.
 

Yazarın Diğer Yazıları