Heybemizdeki Altın Külçeleri
Kadriye Doğan
Zekeriya Aleyhisselam zamanında yaşanmış şöyle bir hadise hikaye edilir. Zekeriya Aleyhisselam ordusuyla beraber bir yerden bir yere gidiyordu. Arkalarından düşman takip ediyordu. Yürüyerek gidilen yolculukta sırtlarındaki yüklerle askerler çok yorgun ve bitkindi. Gece zifiri karanlık ne ay ne de yıldız vardı. Derken taşlı bir tarlaya girdiler. Ayaklarına taşlar takılmaya başladı.
Zekeriya Aleyhisselam askerlerine emretti: ‘Ayağınıza takılan her taşı alın ve heybenize atın.’ Askerlerden bir kısmı şaşırdı bu emre. ‘Bu kadar yorgunuz, bu kadar yükümüz ağır, bir de taş mı toplayacağız, zaten zor yürüyorum’ dediler ve ayaklarına takılan hiçbir taşı alıp heybelerine koymadılar. Bir kısmı ise ‘Ya çok yorgunum, yük taşıyacak halim yok ama yarın Zekeriya Aleyhisselam ne topladınız diye sorarsa ne cevap veririm’ diye düşünüp; ‘Ben en iyisi ayağıma takılan taşların küçüklerini alayım böylece ne yapayım benim ayağıma da bunlar takıldı derim’ dedi. Ve ayağına takılan taşların büyüklerini değil küçüklerinden birkaç tane aldı. Bir kısmı ise Zekeriya Aleyhisselam bizim ne kadar yorgun olduğumuzu biliyor, yükümüzün ne kadar ağır olduğunu biliyor, buna rağmen böyle emrettiğine göre mutlaka bir hikmeti vardır dedi ve ayağına takılan her taşı aldı heybesine koydu. Derken gece bitti, gün ağardı.
Arkalarından düşman takip ediyor. Geri dönmeleri de mümkün olmayan bir yerde açıklık alana biraz dinlenmek için çekildiler. Zekeriya Aleyhisselam emretti açın bakalım şu heybelerinizi neler topladınız dün gece? Askerler heybelerini açtılar. Bir de ne görsünler meğer altın külçeleri ile dolu bir tarladan geçiyorlarmış. O ayaklarına takılanlar taş değil altın külçesiymiş. O ayağına takılan hiçbir taşı almayanlar perişanlık içinde kafalarını duvardan duvara vuruyorlar. Ah ben ne yaptım diye pişman oluyorlardı. Ayaklarına takılanların büyüklerini değil de küçüklerini alanlar pişmanlık içinde ağlıyorlar. Benim ayağıma daha ne kadar büyük taşlar takılmıştı ben onları niye almadım diye pişman oluyorlardı. Ayaklarına takılan her taşı alanlarsa sevinç içinde koşturuyorlar herkese altınlarını gösteriyorlar, ‘Bakın bakın benim altınlarıma, bakın benim artık dünyam da kurtuldu, çoluk çocuğum da kurtuldu’ diyorlardı.
Zekeriya Aleyhisselam buyurdu ki: ‘İşte dünyadayken Allah ve resullerinin sözlerini tutarsanız, emirlerine uyarsanız ahirette amel defterleriniz açıldığı zaman işte bu arkadaşlarınız gibi sevinirsiniz, bazılarını yapar bazılarını yapmazsanız yapamadıklarınız için bu arkadaşlarınız gibi üzülürsünüz, hiçbirini yapmazsanız işte bu arkadaşlarınız gibi pişman olursunuz.’
Bana dünya ve ahiret hayatını, Allah ve resullerinin emrine uymayı iyi ameller işlemeyi çok güzel anlatan bir hikayedir bu değerli okuyucularım. Allahu Teala dünya hayatında bizim amel defterimizi dolduracak sevaplar kazanabileceğimiz nice taşları ayağımıza getiriyor. Bu taşların bazıları büyük bazıları küçük. Evet yorgunuz, halsiziz ama bu sevap kazanma fırsatlarını değerlendirir de heybemize koyarsak onlar ahiret gününde karşımıza altın külçeleri olarak çıkacaklar. Her okunan ezan, her kıldığımız namaz, her yüzünü güldürdüğümüz yetim her ziyaret ettiğimiz hasta, her tuttuğumuz oruç heybemize koyduğumuz bir altın külçesidir. Uhrevi hayatımızı kurtaracak altın külçeleri.
Şükürler olsun ki bu külçelerin en büyük olduğu bir zaman iklimine daha Rabbimiz bizi kavuşturdu. Bu aylarda yapacağımız her ibadet amel defterimize koyacağımız büyük bir altın külçesi. Hele ki Ramazan amel defterimizin sağ tarafını dolduracak koca bir külçe. Cennete gitme anahtarımız. Geçen yıl aramızda olup da bu yıl olamayan ne kadar çok kişi var değil mi? Rabbimiz lütfetti bizi bu güzel günlere eriştirdi. Heybemiz boş gitmemek için, amel defterimiz açılınca utanmamak için, en önemlisi de cennete gidip ebedi bir mutluluğa erişmek için bugünleri en güzel şekilde değerlendirelim inşallah.