Kadriye Doğan

Göç Ve Kadın

Kadriye Doğan

Bu gün binlerce kadın, çocuk vatanından yurdundan eliyle kurduğu yuvasından göç etmek zorunda kaldı. Kadın zayıftır güçsüzdür ama anne güçlüdür. Bir annenin yavruları için göze alamayacağı hiçbir zorluk yoktur.

İnsan sevdiği vatanından yurdundan durduk yere ayrılmaz elbet; kimi zaman kuraklık ve kıtlıktan (Orta Asya), kimi zaman işsizlik (Almanya) (Gittiği yerde benlik ve kültürünü muhafaza edebilmek), kimi zaman çocuklarının sağlığı iyiliği eğitimi için, kimi zaman memleketi depremde yıkılıp evsiz yurtsuz kaldığı için, kimi zamanda savaştan ailesini canını kurtarabilmek için, kimi zaman babası savaşta şehit olmuş yetimlerine yeni bir hayat bulabilmek için göç eder kadın.

Mülteci, vatansız kalandır. Malını, canını, namusunu, onurunu koruyup kollayacak, eğitimden sağlığa, barınmadan doymaya ihtiyaçlarını giderecek bir vatanı kalmayandır. Ait olduğu yerden kopmak zorunda kalan, kökleri kalmadığından da gittiği yerde yeniden kök salması, dallanıp budaklanması zor olandır.

Kendisini ait hissettiği topraklardan ayrılmak zorunda kalmak, veda etmeden, hazırlık yapacak zaman bulamadan yollara düşmek, geri dönüp dönemeyeceğini bilemeden hasreti, ayrılığı da kendine azık etmek… Üstelik savaş beraberinde sevdiklerini kaybetmek; açlıkla, hastalıkla, ölümle, kendini koruyacak bir sığınak bulamamakla yüz yüze getirir insanı. Ve pek çok şeyi de beraberinde götürür. Bombalarla yok edilen evlerde sadece insanlar değil, geçmişe dair anılar da yok olur. Tek kare fotoğrafın kalmadığı, anısı olan bir eşyanın dahi saklanamadığı, yıllarca yaşadığın mahallenin tanınmayacak hâle geldiği bir hâldir yaşanan. 

Mümtehine ﴾10﴿

Ey iman edenler! Mümin kadınlar göç ederek size geldiklerinde -onların imanlarını Allah daha iyi bilmekle beraber- siz onları sınayın. Eğer mümin olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere iade etmeyin buyuruyor Allah (C.C).

Milletimiz, geçmişte olduğu gibi bugün de kendisine sığınanlara kucak açmış; yoksula, yetime, çaresize duyarsız kalmamış ve ne kadar aziz bir millet olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Günümüz Türkiye’si olarak ensar olmayı başarabildik mi? Bu soruya gönül rahatlığıyla evet diyebileceğimiz kanaatindeyim. Zira bu topraklar Hz. Peygamber aşkıyla yoğrulmuştur. Onu hatırlatan her hatıra gibi, hicret de Anadolu’da çok iyi bilinir. Muhacir bir peygamberin ümmeti olarak, onun hicretinden öğrendiğimiz mefkûre ve yüce örnekliğinden aldığımız şuur ile tarih boyunca topraklarımıza sığınan hiçbir mazluma, mağdura, muhtaca kapılar kapatılmamıştır.

Geçici ve aldatıcı olan dünya hayatının imtihanlarla dolu olduğu unutulmamalıdır. Bir yandan imtihanın içerisinde olup diğer yandan başka insanlar için imtihan sebebi olmak da var. Kur’an-ı Kerim’de de “Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için bir sınama konusu yapma. Bizi bağışla ey rabbimiz! Çünkü kudret ve hikmet sahibi olan sensin.” (Mümtehine, 60/5) buyrulmuştur. Bugün bizler, büyük bir imtihanın içerisindeyiz ve imtihan edildiğimiz mesele de büyük çoğunluğu bizimle aynı dinden olan mültecilerdir.

Yüce Allah buyuruyor ki:

Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Haşr, 59/9)

Ecdadımızdan bize kalan değerli bir miras da tarih boyunca topraklarımıza sığınan, kapımızı çalan insanlara gösterdiğimiz şefkat ve merhamettir. İşte bu sebeple Anadolu insanı nefsinin bencilliğinden korunmaya gayret ederek yeri geldiğinde din kardeşini kendine tercih edecek kadar özverili davranmaktadır. Bizler millet olarak bu ağır sınavı başarılı bir şekilde verdik ve vermeye devam edeceğiz. Muhatabımızı incitmeden, onun gönlünde en ufak bir kırgınlığa dahi sebebiyet vermeden yapılan iyilikler için Rabbimiz bir başka müjde vererek Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için Rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir. İyi sayılan bir söz ve bir bağışlama, arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halîmdir.” (Bakara, 2/262-263)  Peygamberimizin (S.A.S.) yaptıkları fedakârlıklardan dolayı Ensar'ın kendisine en sevimli gelen kimselerden olduğunu söylediği hadisleri  takip edebilmek nasibimiz olsun inşallah.
 

Yazarın Diğer Yazıları