Halime Özdemir

Kalplerde Olanı 'Bir' Bilen Var

Halime Özdemir

Allah’ın esmâ-i hüsnâsından biri de “alîm”dir. Alîm sözlükte, “bir şeyi gerçek mahiyetiyle bilmek, hakikatini idrak etmek” mânasındaki “ilm” kökünden türemiş mübalağalı bir sıfattır. İlim, Allah’ın zâtına nisbet edildiğinde “Allah’ın gerek duyular âlemine gerek duyu ötesine ait bütün nesneleri ve olayları bilmesi” diye tanımlanabilir. Gazali Allah’ın “alîm” ismini, “zaman ve mekân sınırı olmaksızın küçük büyük, gizli açık, canlı cansız her şeyi en mükemmel şekilde bilen” anlamlarına geldiğini ifade eder.

İnsanın bu dünyada bir dillendirdikleri bir de dillendirmeyip kendilerine dahi söylemekten kaçındıkları ve başkaları duymasın diye sakladıkları vardır. Söyledikleri ile gizledikleri yani diliyle kalbi bazen birbiriyle çelişir, çekişir hatta kavga eder. Kişi, böyle zamanlarda başkalarını kandırdığını zannederken aslında sadece kendisini kandırır. Çünkü insan Allah’ın her şeyi bildiğini yani içinde sakladığını da dışında gösterdiğini de Allah’ın bildiğini unutur da unutur. Böylece nankörler arasına dahil edilir. Bu durum, insanın sadece ve sadece kendisine olan nankörlüğüdür. İnsanın sadece başkalarına nankör olduğu zannedilirken en büyük nankörlüğü kendisine yaptığını kendisi dahi fark edemez. İnsan, bu suretle kendisini hem kandırır hem de aldatır.

İnsan, Allah’ın bilme sıfatına sahip olduğunu anladığında hayatını karmaşık olmaktan kurtarır. İnsanın farklı farklı yüzlere sahip olup kendisinin dahi kendisini tanımlamakta zorlandığı ikiyüzlü, üç yüzlü, hatta beş yüzlü, hatta bin yüzlü olarak yaşadığı şu çağda tek bir yüze sahip olmanın ne büyük bir nimet olduğunu fark etmesi ne güzeldir. Bunu fark etmesinin yöntemi, Allah’ın her şeyi bildiği imanına sahip olmasından başkası değildir. Ve Kitap… İmanın en önemli unsurlarından biridir. Kitaba imanı olan bir kul, her ayetin hakkını vermedikçe kendini kandırmanın peşinden ayrılamaz ve hayatı öylece nihayet bulur.

Kitaba iman eden bir kul, şu ayeti ilmek ilmek, nakış nakış kalbine işlemeyi öğrendiğinde kalbi rahata kavuşur. “De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.” (Âl-i İmrân 3/29) Bu ayeti anlamak isteyen kul, öncelikle Allah’a iman etmenin gereğini idrak etmekle mesuldür. Allah’a iman etmekten mahrum kalan kul, yaptıklarının önünü sonunu düşünmez. Kendisini hükümran ve hükümdar zanneder sahibi değilken dünyanın. Akabinde imanın gereği olarak gizlilerde ve aşikârlarda herkesten sakladıklarını Rabbinden saklayamayacağını bilerek hayatını idame ettirmenin lüzumunu anlar belki ama ömür tükenir.

İnsan gizli kapılar ardında yapar kimsenin bilmesini istemediği şeyleri ve örter gecenin her şeyi örttüğü gibi. Ama unuttuğu ve görmezden geldiği gerçek, ahirette kendisine bildirilirken sakladıklarının da gizlediklerinin de arşıâlâda defterlerde kayıt altına alınırken insan Allah’ın her şeyi bildiğini unutunca gerçekleşecektir her olay.

Ve Kalp… Her şeyin aslının ve gerçeğinin olduğu mekan…“Söylemek istediğini ister içinizde gizleyin ister açığa vurun hiç fark etmez. Çünkü O, göğüslerde saklananı en gizli düşünceleri bile tam olarak bilir.” (Mülk 67/13) Her şey kalpte başlar, sevgi de nefret de, kötülük de iyilik de güzellik de çirkinlikte... Ve her şey kalpte yeşerir… Ve her şey kalpte biter… İnsan kalbindekini diline dökemez ama Allah onun kalbinin en derinlerinde olanını dahi bilir. Çünkü Allah, alîmdir.

Ne çabuk unutur insan Allah’ın kalplerde olanı bildiğini, ne çabuk görmezden gelir insan Allah’ın kalplerin de sahibi olduğunu, sadece diliyle söylediklerinin değil kalplerde olanların da ortaya döküleceğini unutur da unutur insan. Ne buyuruyordu yüce yaradan? “... Şüphesiz Allah kalplerde olanı bilmektedir.” (Âl-i İmrân 3/29) Ve kalp, halden hale çevrilir de bir insan anlamaz bunu… Ah evrilip evrilip şekil değiştiren kalpler... Her şeyi sakladığını düşünüp de hiçbir şeyi gizleyemeyen kalpler...

Hal böyleyken Allah her şeyi biliyorken insan neden kalbiyle dilini birleştirmez? Bu sorunun cevabı, beni yine imana çıkarıyor. Her mevzuda olduğu gibi burada da iman karşımıza çıkıyor. Allah’a imanı düzgün anlamadıkça ve düzgün yaşamadıkça hiçbir sorun çözüme kavuşmayacaktır. Allah’a imanı “amentü duasının” ötesine geçirmedikçe kalpler ve diller, hiçbir zaman aynı yerde buluşamayacaktır.

Kalbin de katman katman olduğunu bilmeli insan. “Göklerde ve yerde olanları bilir, gizlediklerinizi ve açıkladıklarınızı da bilir ve Allah kalplerin derinliklerinde olanı da bilmektedir.” (Teğabün 64/4) Kimin kalbindeki derinliği kim bilebilir ki Allah’tan gayrı?

İnsanın kalbi mühürlendiği için mi kalbiyle dili farklıdır, bilinmez. Ve lakin insanın kalbi mühürlenir. Yalan yanlış olan ve faili olduğu her kötü şey insanın kendi kalbine kilit vurmasıdır. Kilitler düğümlendikçe kalpler de katılaşır. Bu sebeple olsa gerek dünya, kalbi kararmışlar için cennet kabul edilir. Bu dünyada Allah’ın kalplerini mühürlediği insanlar vardır. (Bakara 2/7) İnsanın hakkını ve haddini bilmeyip ötesine geçmesiyle kalpler mühürleniverirmiş. Yine Allah’ın hâkim olduğu dünyada şâri tarafından kurallar ve kaideler belirlenmiş iken insan kendi kurallarına göre yaşadığında kalbi mühürlenirmiş, biliyor musunuz? Rabbimiz Teala; “… İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.” (Yûnus 10/74) diyerek bu gerçeği bildirirken insana haddini aşmayı telkin eden sebep ne ola ki?

Mesela Musa’nın (AS) kavmi yoldan sapınca Allah onların kalplerini saptırmıştı. (Saff 61/5) O zaman bu ayet bize şunu öğretiyor ki, insanın kalbinin şaşmasının sebebi kendi yaptıklarıymış. Yani insan kalbine kendisi zarar ziyan veriyormuş. İnsanın kalbi, davranışlarının da mimarıymış.

Peki ama kalpler niye böyle prangalar altında kalıyor? Kalpte ne var da böyle kararmasına sebep oluyor? Hz. Muhammed (SAV), “Kalpte iki dürtü vardır, biri melekten, diğeri şeytandandır.” (Tirmizî, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, 2/35) buyuruyordu. İşte bütün “kötü” ve “günah” olan dürtülerin kaynağı, insanın şeytanla işbirliği yapması neticesinde hatta biraz daha ileri götürürsek insanın şeytanlaşmasıyla gerçekleşmiştir. Şeytan biliyordu Allah’a isyanının sonucunda kovulacağını ve lanetleneceğini ama bile bile isyana gitti. İnsan da biliyor kalbindekilerin ona neler yaptırabileceğini ama yine de bile bile onu yapıyor. İnsan melekle mi şeytanla mı iş birliği yaptığına gönlüyle karar verirse doğru olanı tercih edecektir.

Velhasıl… İnsan kalbinde olanları kendisinden dahi gizler ve lakin Allah alîmdir ve insanın bilmediği de budur.

 

Yazarın Diğer Yazıları