Halime Özdemir

İki Melek Bir Hayat

Halime Özdemir

İnsan, hayatın yoğun temposunu geçip de hayatı yavaşlatmaya başlama yaşlarına geldiğinde vakti zamanında yoğunluktan ve kargaşadan şikayet edip elden gittiğinde de sızlanma çağı olan yaşlara ulaştığında çoğu zaman yalnızlıktan dem vurur hatta bu konuda kendisini mutsuz edebilecek de bir güce sahiptir. Bu güçle, kendisinin yalnız kaldığını kendisine de inandırır. Hatta genciyle-yaşlısıyla kadınıyla-erkeğiyle, iyisiyle-kötüsüyle, mazlumuyla-zalimiyle herkes ama herkes kendi kendine yaşarken gizlide ve açıkta iyi veya kötü her şeyi yapabilirken kimseler görmüyor duymuyor diyerek her şeyin mübahlığıyla kendisini avutur da avutur. Oysa aslında en karanlık ve kimsesiz dehlizlerde dahi hiç kimse hiçbir yerde yalnız ve hiçbir şey de saklı gizli değildir. İmanı olan için...

Peki ama neye/kime iman? Bu sorunun cevabı, görmediğimiz ama onlar tarafından görüldüğümüz ve Allah’a itaat üzerine yaratılan ve Allah’ın nurdan yarattığı varlıklar olan meleklere iman eden için gerçektir. Her bir meleğin Allah tarafından belirlenmiş görevleri vardır. Bu görevleri isyan etmeden itaat içerisinde yerine getirirler ne eksik ne de fazla. Kimi vahiy meleğidir, kimi tabiatta meydana gelen olaylara bakar, kimi cennete kimi cehenneme, kimi kabirde kimi de insanın olduğu her yerde insanın her anında onunladır. İnsanı korur gözetir ve insandan sadır olan her bir işi, her bir sözü kayıt altına alarak dünyada ve ahirette insanın yalanlamasının önüne geçer. Ve mahşerde Cenab-ı Allah; “Oku Kitabını...” (İsrâ 17/14) dediğinde işte meleklerin kaleme aldığı ve insanın yaptığı her şey ortaya dökülecektir. Bu sebeple insan yaşarken saklılar ve gizliler aleminde kimse görmeden tuzaklar kurarak yaşadığını zannediyorsa bir kez daha düşünmek zorunda olduğunu unutmamalıdır. Eğer imanı var ise…

Siz İnfitâr Suresi’ni bilir misiniz? Hiç okudunuz mu bu sureyi? Sadece ve sadece yarım sayfa ve küçük küçük 28 ayetten oluşan bir suredir. Ve bu surede Rabbimiz Teala Hazretleri, her bir ayetinde insana öyle bilgiler öyle mesajlar vermektedir ki her bir ayeti başlı başına bir yazı konusu olur. Biz bugün şu ayetlerine dikkat çekmek istedik. “Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var. Yapmakta olduklarınızı bilirler.” (İnfiâr 82/10-12) Ve bu ayete rağmen insan kendisinin yaptığını da yapmadığını da inkar edip her şeyi yapma gücünü kendisinde bulmaktadır. Ah insan! Tabi bu ayetlerin anlaşılması için yine imanın önemi devreye giriyor. Kişi acaba Kitab’a iman ediyor mu ki bu ayete önem versin? İşte iman tam da burada görünür olmaktadır. Keşke iman edebilsek...

Yazıcı meleklerle ilgili ayetlerin önünde veya sonunda insanın “yalancı” olmasına vurgu vardır. Ve ayetler, Allah’ın bilme sıfatıyla biter. İnsan, her şeyi yalanlamak üzere kurmuştur kendisini. Bu, onun en büyük meziyeti (!) gibi hayatını öyle devam ettirir. Ve en büyük yalanı da kendisine söyler hiç şüphesiz. Başıboş olduğunu düşünerek yaşayan insanın her şeyinin kayıt edilmesi de onun bilmekten uzak bir şekilde yaşadığının zorluğudur. Aslında insan hakimi olmayan dünyada kendisini dahi kandırır da Allah buna müsaade etmez. Zira şu ayet, bu gerçeği insana duyuruyor fakat insan mahrum kalıyor ne yazık! “İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz; sağında solunda oturmuş iki alıcı (yaptıklarını) alıp kaydederken biz ona şah damarından daha yakınız. Ayrıca yanında onu gözetleyip duran ve ağzından çıkan her bir sözü anında kaydeden bir melek vardır.” (Kâf 50/16-18)

Hem kalp hem söz hem fiil... Her üçü de kayda değer ve her üçü de kayıt altına alınıyor ama buna rağmen insan hem boş ve zararlı işlerle hem de boş ve gereksiz sözlerle meşgul oluyor. Kalbin aynası oluveriyor bir anda sözler ve fiiller. İnsan, bir diğer insanın kalbini bilemez ve okuyamaz. Kalbinde sakladığını da gizlediğini de kısaca niyetini de bilemez ama bilen ve kayıt altına alan var. Allah ve melekleri…

İnsan hiç bunları düşünüyor mu? Hayatı anlamlı ve güvenilir kılan da bu meleklerin varlığı değil mi zaten? İki melek her an başımızda yazıyor da yazıyor nefes tükenene kadar. İnsan ise bıkmadan usanmadan her iyiyi de kötüyü de yapıyor da yapıyor bıkmadan ve usanmadan...

Bakalım kim kazançlı çıkacak? Dünyada son nefes diye bir kavram varken ve her gün birileri o son nefesini veriyorken insan melekleri neden unutarak nefes alıp veriyor? Sahi insan gerçekten meleklere iman ediyor mu veya ettiğini mi sanıyor? Allah insana şah damarından daha yakın olduğunu bildirdiği halde insan neden kötülüğe ram oluyor? Hiç düşünür mü bilinmez ama Allah onu da kaydettiriyor ve kitaplar açılıp mizan terazi kurulduğu günde insan akıbetini kendisinin inşa ettiğini görecek.

Ve o akıbet, hiç şüphesiz cennet ya da cehennem olacak. O zaman iyi ile kötü arasında Adem’den beri devam eden savaş bitecek ve herkes kendi elleriyle yaptıklarının sonucunu yaşayacak. Habil olarak yaşamayı tercih edenler kadar Kabil olarak yaşamayı tercih edenler de oldukça fazla. Ve sağımızda ve solumuzda olanlar Habil’i de Kabil’i de kayıt altına alıyor insan fark etmek istemese de. Tercih, insanın bizatihi kendisi. Her ikisinin de gideceği yer belli iken insan bunu da kendi tercihine göre yaşayacak. “İyiler muhakkak cennette, kötüler de cehennemdedirler.” (İnfitâr 82/13-14)

Bir hayatı iki meleğin gözetiminde yaşıyoruz. Kısaca her anımız gözetim altında bizim görmediklerimiz tarafından. Her saniyemiz, her salisemiz, her anımız kaydediliyor ve insan, bu kayıtların sonucunu ve hesabını ahirette görecek. O zaman insan gerçekten yalnız olup olmadığını anlayacak ve görecek. Ve insan sağındaki ve solundakileri bildiği halde neden hayatını ona göre yaşamadığının hüznünü yaşayacak. Hayat, satır satır kayıt edilirken kime ve neye iman ettiğimiz de davranışlarımızla, sözlerimizle, kısaca bize hayat dediğimiz hakkını verip vermemekle imtihan olduğumuz şekliyle geri dönecek. Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları