Dünya Serüveninde İnsanın Halden Hale Geçişi
Halime Özdemir
İnsan, anne karnından başlayıp ölümle neticelenen ve dahi kıyametle başlayıp ahiretle devam eden ve sonunda mükafat veya ceza ile sonuçlanan serüveni yaşayan varlıktır. Bu esnada sabit ve tekdüze bir şekilde yaşayamaz, aynı duygu ve düşüncede bir ömür süremez. Yani insan duygularında ve düşüncelerinde, inişleriyle ve çıkışlarıyla değişim ve dönüşüm yaşaya yaşaya toprakla buluşur. Bu durum, hayatın en doğal hali yani olmazsa olmazıdır. Bu çağın -geçmiş zamanları bilmiyorum- hastalığı olarak nitelendirebileceğim anlayışı ise her zaman iyi ve güzel, mutlu ve huzurlu olanı yaşamak arzusu, isteği ve bunun gerçekleşmesi için verilen çabasıdır.
Oysa Rabbimiz Teala, daha yaratılışla birlikte başlayan insanın evrelerini nutfe, alaka şeklinde ayetlerde defaatle bildirmiş ve insanın halden hale geçerek dünyaya gelişi adeta film şeridi gibi izah edilmiştir. Mesela; “Oysa O sizi halden hale geçirerek yarattı.” (Nûh 71/14) ayeti bu gerçeği haber veren ayetlerden biridir. Dolayısıyla insanın yaratılış serüveni dahi bir hamlede olmayıp aylar süren bir süreçte meydana gelmektedir. Yani insan yaratılışında bir kan pıhtısıyla başlayan serüven, evrilip çevrilerek değişe değişe şekilden şekle geçe geçe insan haline dönüşmesiyle en şerefli mahluk olarak dünyaya gözlerini açar.
Bu süreç, dünyaya geldikten sonra halden hale geçmeyle devam eder ve hem fiziksel hem psikolojik olarak ömür sermayesinin bitimiyle dünya hali sona erer. Bugün bu yazının yazılmasına sebep olan ayet-i kerime de tam olarak bize bu gerçeği bildiriyor. “Siz bir tabakadan diğerine geçeceksiniz.” (İnşikâk 84/19)
Bu, insanın hayat serüvenindeki değişmeyen kanunlardan biridir ve bu sebeple insan için ehemmiyet arz eden insanın sağlığını muhafaza etmesinde bir reçete niteliğindedir. Yapabilen için… Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz ki insan, ömür sermayesinde pek çok duyguyu ve durumu yaşamak için yaratılmıştır. İnsanın öncelikle bunu kabul etmesi gerekir. Fakat bu yüzyılın insanında gözlemlediğim durumlardan biri de sürekli mutlu olma, sürekli huzurlu olma, sürekli zengin olma, sürekli genç kalma, sürekli başarılı olma gibi sayabileceğim pek çok olumlu duygu ve hali sürekli devam ettirmenin derdinde olarak yaşayıp en ufak bir sarsıntıyı asla kabul etmeden hayat sürmek özlemidir. Bu gerçeği kabul etmediğinde ise kendini kaybedip derbeder olmak için adeta yarışa kalkışmasıdır. Oysa bu ayet şunu göstermektedir ki, insan halden hale geçerek hayat macerasını tamamlayacaktır. İtibarlı iken değersizleştirilecek, saygın iken saygınlığını kaybedecek, zengin iken belki bir dilim ekmeğe muhtaç olacak, genç iken yaşlanacak, başarılı iken başarısızlığı tadacak, önemliyken önemsizleşecek, kalabalıklar halinde iken yalnızlaşacak yani kısaca hayatta gülmeyi de ağlamayı da öğrenecek ama buna rağmen hayata devam edecek.
Bütün bu durumlar yaşanırken insanın mütemadiyen “neden?” sorusunu sormaya başlaması ise hem bu gerçeği kabul etmemesine hem de hayatını anlamsız hale getirmesine sebep olmaktadır/olacaktır. Bu sebeple her zaman ifade ettiğimiz gibi hayatı anlamlı kılan, halden hale geçiştir ve bu geçişte insanın insanlığından ödün vermemesidir. İşte asıl başarı ve kazanç, budur. İnsan -özelde mümin- buna inanırsa ve bu gerçeği kabul ederse başka bir ifade ile bu ayet-i kerimenin anlamını idrak ederek yaşarsa ederse işte o zaman hayatı güzelleşecek ve hayat ona anlamlı hale gelerek neticede hayatına her şeye rağmen devam edecektir. Daha amiyane bir tabirle hayatı arabeske bağlamadan ve acıların çocuğu düşüncesine kapılmadan yaşamayı öğrenecek ve daha da önemlisi hayatı sevecektir.
Bu ayetin devamında gelen ayeti de burada zikretmem gerektiğine kanaatindeyim. Çünkü bu ayet, insanın bu süreci kabul etmemesinin sebebini izah ediyor. “O halde onlara ne oluyor ki inanmıyorlar?” (İnşikâk 84/20) İman… Hayatın en anlamlı hali… İman, hayatın en vazgeçilmezi ve hayatın en mutluluk var edeni… Belki de imanımızı zenginleştiremediğimiz için kayıplar ve göçenler insana ağır geliyor? Belki de imanımız olmadığı için sürekli genç kalmak için aynı tabakada gençlikte kalmak için çabalıyoruz… Belki de bu sebeple insan her şeyi aynı duyguyla ve zamanda yaşıyor. Mesela genç kalmak isterken torununun olmasını da istiyor? Mesela insan yaşlandıkça toprağa dönmesi gerekirken adeta bir genç edasıyla ömür tüketiyor? Mesela insan üzüntüyü başkalarına hediye ederken mutluluğu sadece kendisine layık görüyor? Siz hiç ömrünüz boyunca sürekli mutsuz ve huzursuz olduğunuz bir anı hatırlıyor musunuz? Siz hiç bir dakika önce gülenin bir dakika sonra ağladığını görmediniz mi? Hayat sürekli akıyor ve mevsimler, ağaçlar dahi halden hale geçiyor. Yazdan kışa bahardan yaza geçiliyorken insan neden aynı hal üzerinde dursun?
O halde insan halden hale geçecektir… Ve insan bu halden hale geçişin de bâki olmadığını yani her halin insan için olduğunu anlayarak ömür tüketecektir. İnsan, kendisine sunulan ve adına hayat denilen her şeyiyle verilen bu hayatı yaşadığını, halden hale geçişlerde daha bir idrak edecektir. Eğer iman ederse…
İnsanın bu dünyada unutmaması gereken bir kural var: Dünyanın kurallarını koyanın kendisi olmadığı gerçeği. Kur’an-ı Kerim’i ayet ayet okuduğumuzda bu gerçeği anlarız ve hayat, ayet ayet yaşandığında anlamlı hale gelecektir. Yani insan Kitabı rehber edinmedikçe de dünyayı anlayamayacaktır. İşte o rehber ayetlerden biri de şudur: “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır.” (Nûr 24/42) Bu ayet göstermektedir ki, insan, yeryüzünde istediği şekilde yaşamak, istediği duyguyu ölümsüzleştirmek ve istediğini elde etme hakkına sahip değildir. Çünkü dünya, insana ait değildir. İnsan, sadece kendisine verileni yaşamaktan mesuldür. İnsan misafir olduğu evde her yere hâkim değilse dünya misafirhanesine de hâkim olamaz. Yaşadığımız yer de döneceğimiz yer de hakîm olan Allah’a aittir. O zaman insan insanlığını halden hale geçerken ya kaybedecek ya da kazanacaktır. İşte mesul olduğu şey de tam olarak budur. Bu sebeple dünya hiç yerinde durmaz ve insan da halden hale geçerek ömür tüketir.