Bugün Fayda verenler 'O Gün' Ne Olacak?
Halime Özdemir
O gün… İnsan, “dün-bugün-yarın” üçgeninde yaşayan ve bu zaman sarmalında hayatı sona eren bir varlıktır. Kabul etse de etmese de, inansa da inanmasa da, bilse de bilmese de dünya, kurulduğu andan itibaren bu böyle devam edegelmiştir. Dünya bu anlamda sadece ve sadece insanın kendisini öyle veya böyle, onunla veya bununla avutarak ve oyalayarak geçirdiği bir handır.
Dün, bugün ve yarın dedik ama bir de zamanı bizim tarafımızdan bilinmeyen ama alîm olan Allah’ın her şeyi bildiği bir “o gün” vardır. İşte asıl önemli olan ve bu dünyada bugün yapılanların ortaya çıkıp hesabın kitabın kesileceği o gün vardır. İnsanoğlunun zaman zaman yöneldiği ama çoğu zaman unuttuğu bir gündür, o gün. İşte o gün için bugünü adam gibi –cinsiyet değil kaydettiğim- yani kalubelada verilen söz gibi yaşamak gerekir.
Öncelikle dünya hayatının geçici ve kendimizin de ölümlü olduğuna inanarak ve bu hayatı dünüyle-bugünüyle-yarınıyla hesabını vermek zorunda olduğumuzun bilinciyle yani bize bahşedilen hayatı Şâri’nin kurallarına uyarak yaşamak. O günde kişinin akıbeti, bugündeki yaşantısıyla alakalı olarak şekillenecektir. O gün aslında bugünün hediyesi veya cezası olarak sunulacak Adem’in oğullarına ve kızlarına… İnsanoğlunun o gün için beklediği ve kendisini kandırması olarak düşündüğüm “mucize” yani dünyada yaptığını yanına kâr zannedip kalbini kirletmek için attığı her bir adım, o günde tek tek ortaya dökülecek.
Dünyaya gözlerini açan her insanın -özellikle mü’min-, bu hayatı nasıl yaşaması gerektiğini bilmesi ve kendisine hatırlatması gerekir. İnsan, çoğu zaman düşünmeden eylemde ve söylemde bulunur. Bu, onun aceleci ve cahil fıtratta yaratılmasıyla ilgilidir çoğu zaman. Oysa düşünse ve akletse Allah nasıl yaşamamız gerektiğinin formülünü açık ve net bir şekilde vermiştir arayan ve bulmak isteyen için: “(Ey Muhammed!) De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am 6/162)
O gün ne olacak az çok bilgi sahibiyiz. Fakat benim bu hafta dikkatleri çekmek istediğim konu, bugün beraber olunanların o gün nasıl olacakları mevzusu. Bu hafta bu yazının ortaya çıkmasına sebep olan ayet, bu gerçeği şöyle bildiriyor: “O gün ne mal fayda verir ne oğullar!” (Şu’arâ 26/ 88) Bu burada dursun zihnimizde de dursun daha da önemlisi ilmek ilmek, nakış nakış kalbimize nakşedilsin.
Bugün ne var ve ne oluyor? Bugün, insanoğlu gerek mallarını ve gerek oğullarını/kızlarını kendilerinin kötü özelliklerinin yansıması neticesinde her bir davranış için “fayda” endeksli bir şekilde adeta kullanıp yaşadıklarını zannederek ömür tüketiyor. Başka bir ifade ile faydalanma esasına dayanarak kendilerini var ettiklerini zannederek yaşlanıyorlar. İnsanlar, sahip olduklarıyla kibre varıncaya kadar büyüklenip ellerinden geleni de gelmeyeni yapıyorlar. Bu ise kendilerine imtihan olarak bir süreliğine verilen nimetlerle amel defterlerinin solundan verilmesine katkı sağlıyor. Bunun için adeta yarış ediyorlar bütün varlıklarıyla. Ve lakin sadece kendilerini avutup kendilerini kandırıyorlar. O günde insan, dünyada iken güvendiği o dağlara karlar yağdığını görünce ve o karların altında kalıp çığ düşercesine kaybolunca nereye doğru yol alacak? Muamma… Bu ayet, insanın dünyada sahip olduğu şeylerin o gün nasıl da “önemsiz” ve “faydasız” hatta kendisi için ceza olarak döneceğine dikkat çekiyor. Özellikle ebeveynler ve hassaten kadınların -sanki çağımızda daha görünür olan- erkek çocuklarıyla olan ilişkilerindeki fayda (!) esasına dayalı sürdükleri hayatın nelere yol açacağını düşünmeden yaşayarak ömür sürüyor olmaları da dikkate değer bir mevzudur.
Bu oğullar ve kızlar ile ilgili durum, o günde nasıl şekillenecek? İşte bizim hiç düşünmediğimiz ve dahi o gün de “benim dediğim olacak” diye kendimizi kandırdığımız olay, gerçekte şöyle cereyan edecektir. “Sura üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de bir şey soramazlar.” (Mü’minun 23/101) Off… Dehşet verici bir ayet… Dünyada neye/ne kadar kıymet verip Allah için mi soy bağı için mi yaşamamız gerektiğini tekrar tekrar düşünmeye sevk edecek bu ayeti, kaç Müslüman farkında olarak yaşıyor acaba? Ayeti görmezden ve duymazdan gelerek adeta yok sayarcasına –haşa- anam-babam, oğlum kızım, emmim-dayım, halam-teyzem vb. diyerek yaşayanlar… O günde soy bağının ortadan kalkacağı ve aslında herkesin birbirinden kaçacağını bile bile insanoğlunun dünyada sığındıkları ve birbirlerini günaha doğru götürmelerinin ne kadar aldatıcı ve yanıltıcı olduğunu anlamak için başka neye ihtiyaç duyuyorlar? Muamma…
İnsanın bir özelliği de yaptığı şeylere bahaneler üretmesi değil midir? Kimse kabahati kendisinde bulmaya yanaşmazken “neden böyle, neden şöyle?” gibi sorular karşısında herkes “ama-fakat-lakin” diye başlayan pek çok bahane ileri sürebilir. İnsan, kendisini bahanelerle avutan bir varlıktır çoğu zaman. Bundan dolayı da insanın bu vasfı o gün de devam edecek. Mesela o gün zalimler, şöyle diyecekler: “Artık o gün zulmedenlerin mazeretleri fayda sağlamayacak, onlardan Allah’ı hoşnut etmeye çalışmaları da istenmeyecektir.” (Rûm 30/57) Bu ayetten şunu da anlıyoruz ki, insanın dünyada yaşarken Allah’ı hoşnut/razı etme gibi bir görevi vardır. İnsan, yaptıklarıyla ve söyledikleriyle ya Allah’ın gazabını elde edecek ya da Allah’ı razı edecektir. Zaten hayatın gayesi de bu değil mi? Zulüm yapa yapa yaşayanlar, yaptıklarının karşılığını elde edecekleri o gün, kendilerini kurtaracak hiçbir beyan kabul edilmeden o gün ziyanda olacaklar. O zaman o günde kaybetmemenin yolu/yöntemi, bugün insanı değil Allah’ı hoşnut etmekten geçtiğinin bilincinde yaşamaktır.
Özür dilemek… Bu da insanın en zorlandığı konulardan biridir. İnsan hata yapar ve hatanın sorumluluğunu da kendisine pek yüklemez. Gerek Rabbine gerek insana karşı yaptıkları zulümler için ne tövbeye ne de özür dilemeye yanaşır. Bu da ondaki kibirden, büyüklenmeden kaynaklıdır. Oysa özür dilemek yani af dilenmek yani hatadan, suçtan ve günahtan dönmek de özür ile mümkündür. Bunun yeri de o gün değil, bugündür. Bugün özür dilenir ve sonuçta ya affedilir ya da hatasının affı mümkün değildir. O gün özür dilemek de fayda sağlamayacaktır: “O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda vermez. Artık lânet de onlarındır, kötü yurt (cehennem) da onlarındır!” (Mü’min 40/52) Özür dilemenin zamanını geçirenler, bugün kendince ve kendi gibilerle cehenneme gitmek için yaşayanlardır.
O halde o gün ne fayda verecek? O gün insana fayda sağlayacak olan sadece ve sadece her şeyden arındırmak için çabaladığı kendi kalbidir. Bu sebeple, herkes kendi kalbinin ekmeğini yer denilmiyor mu? Kalplerde olanları sadece ve sadece Allah bilirken kalpleri terbiye etmek ve kalpleri aynı güzel duygu ve düşüncede bırakmak da kişinin kendi çabasıdır. Çünkü hepimiz, Allah’a döndürüleceğiz ve oraya vardığımızda bizi kurtaracak olan kendimizden bile gizlediğimiz kalbimizdekiler olacak. “Allah’a arınmış (temiz) bir kalp ile gelen başka.” (Şu’arâ 27/89) ayeti gereğince kurtuluş ve fayda, arınmış kalpte gizlenmiştir.
O zaman, o gün bize zerre kadar faydası olmayacak ve hatta ve hatta onları görmemek için köşe bucak kaçacağımız oğullarımız ve mallarımız için bugün ömrümüzü nasıl tüketiyoruz tekrar kendimize sormalıyız. Sonuçta dünyada bize fayda sağladığını düşündüklerimizin izinden gitmek için tekrar tekrar düşünerek adım atmalıyız. “O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar.” (Abese 80/34-36) O günde kaçacaklarımız için bugün ne/neler yapmaktayız?
Her ne olacaksa o gün olacak ve her ne yaşanacaksa o gün yaşanacak ve dünyada fayda sağlayan herkes o gün kaçılacak kişilere dönüşecek. O zaman dünyada kim kiminle ne yaptığına ve kim kime ne yaşattığına bakarak ömür tüketmenin gereğini idrak etmek zorunda o gün gelmeden önce…