Halime Özdemir

Baba Evlattan, Evlat Babadan Kaçacak

Halime Özdemir

İnsanların büyük bir çoğunluğu, gözlerini dünyaya açtıklarında etraflarında kan bağı olan kişileri görürler. İnsan ilişkilerinde anne-baba ile başlayan bu kan bağı çevresi, abi-abla-kardeş, hala-amca, dayı-teyze, eş-dost, çoluk-çocuk, hısım-akraba gibi sıfatlar ve bu sıfatlardan kaynaklı roller, görevler ve sorumluluklarla ömrün sonuna kadar devam eder bazen iyi bazen kötü, bazen kavgalı bazen muhabbetli, bazen dargın bazen barışık. Bu kadar farklı duygu durumunun yaşanmasının en önemli sebeplerinden biri de herkesin, herkesle imtihan olma sürecinin bir neticesidir. Çünkü insanın hayata gelme sebebi de bu imtihandan öte nedir ki? Rabbimiz Teala, “… (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.” (Furkân 25/20) buyururken başta kan bağı olan kişiler olmak üzere insanların birbirlerine yaptıkları ve yaşattıklarını “sabırla ve metanetle” karşılanması da emrin diğer boyutudur. Ve ayetin nihayetinde dikkat çeken mevzu, Allah’ın her şeyi gördüğü gerçeğinin insan tarafından unutulmamasıdır.

İnsan, çevresinde var olan insanla kibir hastalığına kapılıp kendisini “güç sarmalında” zehirleyebilen belki de tek varlıktır. Etrafında kan bağı olan kişilerin sayısı arttıkça ve bundan dolayı kibre ve büyüklenmeye girildikçe imtihanın derecesi de katlanarak büyür de büyür. İnsan, kendi kanından olanla aşırı bir büyüklük/çokluk/övünme duygusuna kapılır. Hele işin içerisinde oğullar var ise bu duygu daha da zirveye çıkar. Mesela bizim memleketlerimizde erkek evlat dünyaya gelince helva dağıtılır, kız çocuk dünyaya gelince değil… Mesela erkek evlat dünyaya gelince baklava ikram edilir kız çocuk dünyaya gelince değil… “Oğlun olmuş bizi görürsün artık” cümleleri, erkek evlat dünyaya gelince dilden dökülür. Hatta mal-mülk alırken bile hala “aman erkek evladı mı var da alıyor?” veya “aman oğlum mu var ki alayım?” diyenlerin olduğu da hala bilinen bir gerçektir. Hz. Fatıma’yı unuturcasına…

Bir de işin şu boyutu vardır: İnsan, en çok kendisinden dünyaya gelen ve kendisinin dünyaya gelmesine vesile olanların kusurlarını görmezden gelir hatta görmemek için oldukça çaba sarf eder. Bundan dolayı, belki de sevap-günah tartılmasında en çok bile isteye yapılan günahlar ve suçlar, anne-baba veya evlat kaynaklıdır, bilinmez veya bilinir de burada ifade edilmez. Çünkü atadır ve atalık duygusu sebebiyle hatası-günahı görülmez ve söylenilmez. Adeta tanrı mesabinde kabul edilerek hataları dahi süslenir de kusur asla babaya elbise olarak giydirilmez. Veya evlattır, candan bir candır sonu kendisine dokunacağı için kendi evladına “kötü” diyemez kolay kolay hiç kimse. Bu bağlamda mevzu baba veya evlat olunca, ne adalet ne hakkaniyet ortalıkta yer alır. Belki de haksızlığın ve zulmün en çok olduğu konu, candan can, kandan kan olanlar sebebiyle amel defterine kaydedilir, bilinmez veya bilinir de burada söylenmez. Herkese karşı her şeyi açık seçik ifade eden dil, mevzu ata olunca mevzu oğul olunca lal olur çoğu zaman. Çünkü insan, oğullara düşkün olarak yaratılmıştır ve oğullar, dünya hayatının geçici metaı olarak ilan edilmiştir. (Âl-i İmrân 3/14) Yani oğullar, dünyada insan için üstünlük sebebidir başka bir ifade ile insanın imtihan olmasında başroldedirler de insan bunu asla düşünmez ve dahi düşünmeye yanaşmaz.

O zaman gerek atalara düşkünlük gerek evladın dünya hayatının imtihanı olduğundan hareketle bu büyüye kapılmadan yaşanması emredilir insanoğluna. Lokman Suresi’nin ana temasında bir babanın evladına nasihatinin yer aldığını çoğu kişi bilir. Ama surenin son ayetlerinde ise Rabbimiz, babalara ve oğullara ayrı ayrı şöyle emir verir: “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah’ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah’ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.” (Lokmân 31/33)

“Allah’tan korkun.” Dünya hayatını yaşarken her Müslümanın ilk ilkesi, bu olmak zorunda. Eğer Allah korkusu bir kişide yok ise ona her şey mübah, her şey caizdir. Herkes, diliyle “ben Allah’tan korkarım” dese de fiilleri bunu göstermemekte hatta Allah’tan korkmadığını adeta ilan etmektedir. Allah’tan sakının ve korkun ayetleri, yapılması ve yapılmaması gereken şeylerin hem öncesinde hem sonrasında bir ayette iki defa tekrar edilir genel olarak. Ama dikkat çekmekte mi? Bilinmez… Her ne olursa olsun ister baba ister evlat, yapılacak ve söylenilecek iş, beraberinde Allah’a karşı saygısızlık getiriyorsa kimse, kimse için o fiilin faili olmamalıdır. Bugün baba, evladı için helal olmayan şeyi gözünü dahi kırpmadan yapıyorsa veya evlat aynı şekilde babası için haram dairesine girerek iş yapıyorsa o gün geldiğinde kimse kimseyi tanımayacak ve herkes herkesten kaçacaktır. Eğer o güne iman var ise bugün Allah’ın sınırlarını aşmadan yaşamak elzemdir.

İkinci tema ise insanın babası veya oğlu için Allah’ın hududunu neden çiğnediği mevzusu? Cevabı oldukça basit aslında: Dünya hayatının cazibesi. Dünya, insan için cazibe merkezidir. Nefse hoş gelen şeyler, insana güzel ve çekici gösterilmektedir. Gerek nefis ve gerek şeytan, Allah’ın hoşlanmadığı şeyleri insana süslü göstererek her şeyin mübahlığıyla ve caizliğiyle insanı kandırmaktadır. Bizim gibi ataerkil toplumlarda babaların –annelerin- dedikleri adeta tanrı buyruğu gibi kabul ediliyor olması ve ahir zamanda artık çocukların anne-babalarını emirleri altına alması, Allah’ın sınırlarını ihlal ettirmede önemli rol oynamaktadır. Şeytanın devreye girip de “Allah bizi affeder” dedirttirdiği durumlar, hiç şüphesiz az değildir. Şeytan, insanı hem babasıyla hem evladıyla kandırmakta pek de mahirdir.

Şu da bir gerçektir ki bizim toplumuzda babalar ve oğullar ve hatta anneler ve oğullar, birbirleriyle aşırı şekilde kavga da etse hatta darılsalar da bu durumda dahi birbirleri için ellerinden geleni esirgemezler. Aksini inkar eden var mı? Ama işte mevzu; Allah’ın hududunu çiğnemek veya aşmak olduğunda baba evladına evlat da babasına “dur!” demekle emredilmiştir. Ama kaç Müslüman şu ayet doğrultusunda hayatını idame ettiriyor? “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Nisâ 4/135)

Öyleyse o gün evladından veya babasından kaçmak isteyen varsa bugün hayatına dönüp babasını veya oğlunu razı etmek için Allah’ın kural ve kaidelerine ters olarak gerçekleştirdiği hatalarını ve kusurlarını görmeden ve onlara bakmadan hayatını yaşasın. Ama sonucunu düşünerek bu eylemde bulunsun. Tercih size ait ey okuyucu! Ama şunu da unutmamak gerekir ki; “Mallarınız ve çocuklarınız birer imtihandır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Teğabün 64/15)

 

Yazarın Diğer Yazıları