Halime Korkmaz

Peygamber de Üzüldü

Halime Korkmaz

Hayat, herkes ama herkes için bazen sevinç bazen üzüntü bazen keder bazen neşe şeklinde devam edip nihayet bulan bir serüvendir. Ne mutlak mutluluk ne de mutlak keder vardır. Bundan dolayı bu gerçeği kabul ederek yaşayan kişinin hayatı anlamlı ve huzurlu hale gelir.

İnsan her kim olursa olsun her zamanda ve zeminde insandır ve insana ait olan hislerle hayatı yaşamıştır. Bu gerçek, Hz. Adem’den Hz. Peygamber’e kadar olan süreçte hiç değişmemiştir. Üzülüp ağlayan bir Adem Peygamber, üzüntüden gözlerini kaybeden bir Yakup Peygamber, katından bana bir rahmet ver diye yalvaran bir Asiye. Hepsi ama hepsi Allah katında çok değerli bir yere sahip iken ama aynı zamanda dünya denilen misafirhanede en çok üzülenlerin başında yer almışlardır. Allah’ın en sevdiklerinin üzüldüğü bir dünya var iken insan neden üzülmeden yaşayacağı bir hayatı hayal eder acaba?

Gelelim daha doğmadan üzülecek durumlar yaşayarak hayata başlayıp küçük yaşlardan itibaren bir insanın yaşayacağı en büyük mahrumiyetlerle karşı karşıya kalan Hz. Peygamber (sav)’e. Memleketinden çıkarılıp sürgüne zorlanılan, dahası öldürülmesi için tuzaklar kurulan Hz. Muhammed acaba hayatta neler karşısında üzüldü de Allah yüce kitabında bu durumları haber verdi?

Mesela bir ayette; “Onların sözleri seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da elbette biliyoruz.” (Yasin 36/76) buyrulur. Peygamber (SAV), özellikle müşriklerin ve kafirlerin söyledikleri şeyler yüzünden üzülmüştür. İnsanı en çok birilerinin söyledikleri dillerinden dökülenler yaralar. Ama Cenab-ı Allah, kendi katında değeri olmayan kimselerin söylediği boş sözlere kulak verilmemesi ve onlara üzülmemek gerektiğini emrediyor. İnsanın gizli ve aşikarda söylediklerini Allah’ın bildiğini ve günahkar kimselerin sözlerine özelde Peygamberin genelde de Müslüman kimliğine sahip kimselerin üzülmemesi gerektiğinin önemine dikkat çekmektedir.

Mesela şu ayette de Allah, peygamberinin üzüldüğünü biliyor: “(Resulüm!) Onların söylediklerinin gerçekten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler açıkça Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.” (En’âm 6/33)

Yine aynı konuda başka bir ayet daha dikkatimizi çekmektedir. “Onların sözleri seni üzmesin. Kuşkusuz güç tamamıyla Allah’ındır; O her şeyi duymaktadır, bilmektedir.” (Yunus 10/65)

Bu ayette ise Allah’ın her şeyi bilip duyduğuna yani hiçbir şeyin Allah’a gizli saklı olmadığına dikkat çekilmektedir. Güç ve kudretin Allah’a ait olduğunun unutulmaması ve insan ne yaparsa yapsın her şeyin sahibinin Allah olduğunun hatırlatıldığını görüyoruz. Ayet, yine emir şeklindedir. Peygamber’in üzülmemesi üzerine dikkat çeken ayet, Müslümanlar için de bir rehber niteliğindedir.

İman etmeyenler karşısında Peygamber’e (SAV) bir uyarı daha var: “Ey peygamber! Kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla “iman ettik” diyenlerden ve Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin...” (Maide 5/41) İnkarda ve küfürde yarışanların yaptıkları ve söyledikleri karşısında da üzülünmemesi dikkate değer bir konudur. İman, insana verilen bir zenginliktir ve imanı olan bir kimse bir başkasını üzmemesi gerektiğini de bilmelidir. Kalplerini kötülükle zenginleştiren herkesin söylediğine de dikkat edilmemesi ve onların yapıp ettikleri karşısında üzülünmemesi de Allah’ın kullarına emridir.

İman etmeyenler karşısında peygambere üzülmemesi şöyle tembih ediliyor: “Kim de inkâr ederse artık onun inkârı seni üzmesin; çünkü onların dönüp gelecekleri yer yalnız bizim huzurumuzdur; yaptıklarının sonucunu kendilerine bildireceğiz; Allah kalplerin derinliklerindekini dahi çok iyi bilmektedir.” (Lokman 31/23) İnkar veya daha genel tabirle nankörlük edenlerin yapıp ettikleri de Peygamberi üzen davranışlar arasındadır. Herkesin dünyadaki süresini bitirip O’nun huzuruna gideceği ve hesabın da orada görüleceği bildirilmişken insan neye güveniyor acaba? Herkes yaptığı daha doğrusu amel defterine kaydettirdiği her bir davranışının ve sözünün kaydedildiği ve onun sonuçlarının kendilerine bildirileceğini bilerek yaşamak zorundadır ve lakin bunu unutarak yaşadığı müddetçe üzmeye de pek meyillidir.

İnkar edenler karşısında Peygamber’in üzülmesi üzerine şu ayet nazil olmuştur: “Resulüm!) İnkârda yarışanlar seni üzmesin; Onlar Allah’a hiçbir zarar veremeyeceklerdir. Allah ahirette onların hiç nasibi olmasın istiyor; onlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmrân 3/176) İnsanoğlu da acaba kendisine yapılanı veya kendisinin yapması gerektiği şeyleri inkar ettiğinde başkalarını üzüyorsa bunun hesabının da sorulacağını biliyor mu?

Peygambere karşı yapılan davranışlar ve sözler onu üzmüştür. Ama Allah (cc) her defasında üzülmemesini emretmiştir. “Sen de onların yüzünden üzülme, tuzak kurmalarından dolayı da canını sıkma.” (Neml 27/70) İnsanoğlu, düşmanlarının yaptıkları sebebiyle bazen işini, aşını kaybedeceğini zannedip üzülebilir. Oysa Allah tuzak kuranlardan haberdar olduğu için kulun Allah’a güvenmesi yani iman etmesi Allah’ın kulunu gözeteceğini bilerek üzüntüyü terk etmesi emredilmektedir. İnsanın doğru dürüst ve kötülükten uzak olarak yaşaması ve iman etmesi kat’i bir emirdir.

Allah, herkese farklı farklı nimetler ve rızıklar vermiştir. Bazısı bazısından zengin bazısı bazısından daha kalabalık ama herkeste muhakkak bir nimet vardır. İşte Peygambere de şu ayette kendisine verilmeyip de inkarcılara verilenlerden dolayı üzülmemesi emrediliyor: “Sakın ola ki, onlardan bazı gruplara verdiğimiz geçici dünya nimetine göz dikmeyesin! Onlardan yana üzülme, müminlere karşı da alçakgönüllü ol!” (Hicr 15/88)

Peygamber aynı zamanda insan... Ve insana mahsus tüm özellikler onda da var. Üzüntü de var keder de neşe de var mutluluk da... Rabbimiz peygamberine pek çok durumda “üzülme” diye emrediyor ve hatırlatıyor. Çünkü habibinin üzülmesini istemiyor. Çünkü seven, sevdiğinin üzülmesine kıyamaz. Allah üzüldüğü durumlarda Peygamberimize ne yapması gerektiğini de öğretmiştir. Biz de şu ayeti hatırlatmakla mükellefiz. “Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz. Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!” (Hicr 15/97-98) Ve şunu öğreniyoruz ki sadece “üzülme” demekle de bırakılmamış peygamber (SAV). Üzülme dedikten sonra gönlünün huzura kavuşması için de yöntem öğretilmiştir. Zaten Peygamberlerin üzüldükleri anlarda dua ettiklerini ve hemen Rablerine yöneldiklerini de bilmekteyiz. O zaman üzüntü insanı Rabbe yaklaştıran bir vesiledir desek çok mu iddialı bir cümle sarf etmiş oluruz?

Peygamberin üzüldüğü dünyada Müslümanlar ve dahi insanlar da üzülecek hiç şüphesiz. Ama üzülmemek için çabalamanın da bu dinin bir emri olduğunu hatırdan çıkarmamak gerek. Ve peygamberlerin üzüldüğü dünyada herkes bir şekilde üzülmeye devam ederek hayatını nihayete erdirecektir.

 

Yazarın Diğer Yazıları