Günümüzde Tesettür(lün)ün Hali Pürmelali
Halime Korkmaz
Dini kurallar ve kaideler, kişilerin zevkine, zamanın modasına göre şekillenen bir durum arz edemez. İman ettim diyen her bir mümin, nefis ve isteklerine dur diyerek Allah’ın emirlerine ve Peygamberin sünneti seniyyesine şeksiz şüphesiz bir şekilde “amenna” diyen kişidir. “Ama”, “Bu devirde”, “şimdi” gibi kelimelerle başlayan itirazlar, kişinin nefsinin dışa yansımasından başkası değildir. Bu şekildeki itirazlar, kişinin tam olarak teslim olmadığının alametidir. Müslüman; Allah ve Rasulü’nün dediklerini yapmaya çalışan, emir ve yasaklarına teslim olan kimsedir.
Son yılların bir modası var: “Canımızın istediğini yapmak”, “keyfimize göre hareket etmek”, “hayatımızı kendi kurallarımıza göre yaşamak” söylemleri etrafında dönen bir hayat şekli. Bu söylem maalesef ki dinin bazı emirlerine uyup bazı emirlerini ya kendimize uydurmak ya da hiç yapmamak şeklinde kendini göstermektedir. Mesela bir vakit namazı bile kaçırmadığı halde namaz öncesinde ve sonrasında yalan söylemek gibi, mesela oruç tuttuğu halde insanları kandırmak gibi, mesela Kur’an-ı Kerim okuyup işini güzel yapmamak gibi, mesela başını örtüğü halde düğünde dernekte kadınlı erkekli ortamlarda oynamak gibi...
Post modern çağın en temel özelliklerinden biri de kişilerin “hem seküler hem dindar olarak yaşarım” söylemlerinde bulunmalarıdır. Bu şekilde pek çok örnek vermek mümkün... Ama asıl önemli mevzu; Müslüman bir kişinin kitabın bir kısmına önem verdiği halde diğer kısmını yok saydığını fark etmemesi veya fark ettiği halde öyle yaşamaya devam etmesidir. Dini emirler ve yasaklar konusunda “bence” diye cümleye başlayan pek çok kişi var. Adeta Allah’ın ayetinin üzerine laf söyleyen ve bunun farkında olmayan veya farkına vararak yaptığını bilmeyenler şeklinde vücut bulan.
Yaz aylarındayız ve aşırı sıcakların hakim olduğu bir dönemden geçiyoruz. Yaz aylarında kadın-erkek bütün Müslümanların dikkat etmediği bir konu var: Hem mahremiyet hem de tesettür. İşin vahim tarafı, yukarıda da zikrettiğim gibi dini emirler arasında ayrım yaparcasına Kitap’ta bildirilen her bir konuya aynı değerde önem vermemek ilk dikkatimi çeken mevzudur. Nedir bu herkesin ağzında olup da uygulamada o kadar farklılık yaşanılan tesettür?
Sözlükte; “örtünmek, kuşanmak, başkaları ile kendisi arasına perde koymak, bir şeyin içinde veya arkasında gizlenmek” anlamlarında kullanılır. Terim olarak ise din tarafından sınırları ve ölçüleri belirlenmiş örtünme şekli olarak tarif edebiliriz. Sınırlar ve ölçüler... İşte günümüzde tam da burada sıkıntı mevcut. Çünkü tesettür konusunda tesettürlülerin bile yaşadığı yaşam şekli; hem sınırsız hem de ölçüsüz bir durumdur.
İlk itiraz; “modern çağda biz neden herkes gibi giyinelim?” şeklinde vücut buldu. Hiç şüphesiz tesettür; herkesin aynı şeyi aynı şekilde giymesi değildir elbette ama kriter, Şâri Teala tarafından konulmuştur. Kanun koyucu; Allah’tır ama tesettürlü kişiler de dahil olmak üzere hiç kimse o emri yerine getirme derdinde değildir. Halbuki ezel bezminde insan Rabbine şöyle söz vermemiş miydi? “Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.” (A’râf 7/172) Şimdi bu ayette insanoğlunun Rabbini Rab olarak kabul ettiğinin sözü vardır. Hal böyle iken insan kendini pek de üstün görmek suretiyle -adına kibir demek daha doğru- sahip olmadığı dünyanın hakimi olarak yaşamayı tercih ediyor tesettür konusu da dahil olmak üzere.
Tesettürde kriter; vücut hatlarını yabancı kimselere belli etmemesi ve vücudun gösterilmemesidir. Burada yabancı kelimesini de kendimizce doldurmuş oluyoruz. Mesela arkadaşımız veya arkadaşımızın eşini yabancı olarak görmediğimiz durumlar da az değil. Mesela kuzenlerimizi yabancı olarak kabul etmediğimiz de var. Gibi gibi… Son yıllarda tesettürü tesettürlülerin ne şekilde farklılaştığı ve tamamen kendi nefisleri doğrultusunda bir şekle büründürdükleri de bilinen ve görünen bir gerçektir. Bir de göz ardı edilen erkek tesettürü mevzusu vardır ki o konuya hiç değinmiyorum. Tesettür ve mahremiyeti sadece kadın üzerinden konuşmak belki de bizi mutlu ettiği için hiç oralı olmadığımız da başka bir gerçektir. Aslında benim bu yazıdaki derdim de ister kadın olsun ister erkek olsun tesettürlülerin tesettür şeklidir.
Tesettür, kadınlarda ve erkeklerde birbirinden farklıdır. Kadınlarda el, yüz ve ayaklar (bazı alimlerce ayaklar hariçtir) dışında bütün vücudun örtünmesi esastır. Ayette (Nur 33/31) belirtilen kişiler dışındaki kimselerin yanında ergenlik çağına ulaşmış bir kız çocuğundan bir erkek çocuğuna kadar piri fani olmuş yaşlılara kadar herkesin dikkat etmesi gerekir. Hatta işin uzmanları, bebeklerin önünde mahremiyete dikkat edilmediği takdirde onların ileriki hayatlarında bazı olumsuz duyguların yaşanacağını da söylemektedirler.
Günümüzde tesettürlü kimseler bazen paçanın iki karış yukarısında veya daracık veya boyun ve kulaklar dahil başın belirli kısmının gösterildiği şekillerde örtülü şekilde gezmeyi tercih etmektedirler. Bu durum ayete ters ve aykırıdır. “Ben bu şekilde yapmayı tercih ediyorum” diyen bir zihniyete sahip olan kişinin kendi keyfince ve nefsince yaşadığını görmesi ve bilmesi gerekir. Haddizatında kendisini kandırdığını desek daha doğru bir cümle olur. Allah’ın koyduğu kuralı, kulları kendi zevklerine göre değiştirme ve dönüştürme hakkına sahip değillerdir.
Ayet; açık ve kesindir: “Mümin kadınlara söyle, gözlerini kıssınlar ve avret yerlerini örtsünler. Görünenler dışında kalan ziynetlerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarını da kapatacak şekilde örtsünler. Ziynetlerini kimseye göstermesinler” buyrulup, ardından ziynetin gösterilmesi yasağı dışında tutulan kişiler sayılmaktadır.” (Nûr 24/31). Bu ayetin öncesinde ise erkeklere emir şöyle bildirilir: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini kıssınlar ve avret yerlerini örtsünler ...” (Nûr 24/30) İki ayetin ortak noktası, bakmanın da yasak olması konusudur. O zaman beden tesettüründen önce göz tesettürü, el tesettürü, ayak tesettürü, kulak tesettürü ve en sonunda ise beden tesettürü vardır. Bakmamak ve örtmek emirdir. Mahremiyet konusunda, erkek ile kadın arasında bu anlamda fark yoktur. Fark sadece ve sadece vücudun belirli bölgelerini kapatma konusundadır.
Din, ev ile dışarıyı veya mahrem ile namahremi birbirinden ayırmıştır. Kişiler konusunda emir nasıl var ise mekan konusunda da emir vardır. Mesela deniz, düğün-dernek, bahçe, balkon vb. mekanlara göre mümin kadınlar ve mümin erkekler hayatlarını şekillendirmek zorundadırlar eğer teslim oldular ise. Bu açıdan şu ayeti her bir mümin erkek ve kadının bilmesi ve Allah’ın farzını yerine getirmek konusunda kendileriyle yarış etmeleri gerekir. “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle! Evlerinden dışarı çıktıkları zaman dış örtülerini üzerlerine alsınlar...” (Ahzab 33/59)
Gelelim yukarıda söylediğimize. Neye, ne kadar, nasıl, ne şekilde iman ediyoruz ve teslim oluyoruz? İşte asıl mesele; budur. Ve 2000’li yılların başından itibaren tesettürlü olduğunu söyleyen ve yaşayan kişilerin tesettürü bireyselleştirip nefislerince dini kriterlere uymayan bir şekilde tesettür yaşadığı da hem bilinen hem görülen bir gerçektir. Gerek kadınlar gerek erkekler açısından görünür olmak ve görünür olmanın ardında beğenilmek arzusu, bu şekilde yaşamada en önemli etkenlerden biridir. Tesettürün sınırını Allah Teala bildirmiştir. Kullarının ise teslim olması gerekir. Hatırlatmak istedim...