Halime Korkmaz

Evde Huzur Var

Halime Korkmaz

İnsanoğlunun dünyada bir oda dahi olsa sahip olmak için maddi-manevi güç harcadığı yerlerden biri; evdir. Herkes, gün içerisinde evin dışında bir şekilde bir yerlerde vakit geçirir fakat akşam olup karanlık çökmeye başladığında herkesin gitmek istediği yer yine kendi evidir. Ayaklarını uzatıp rahatlığa kavuşmayı hayal ettiği yer de yine kendi evidir. Ev, bizim biz olduğumuz ve bizim bizi ayan beyan yaşadığımız en önemli ve en vazgeçilmez mekandır. Ev, insanın en özelinin ve en mahreminin yaşandığı alandır. Yani ev, dışarıya karşı takınılan bütün maskelerin atılıp kişinin asıl fıtratının ortaya döküldüğü yerdir. Bu sebeple evin en önemli vasıflarından biri de her an, her gün e bir ömür boyunca aşırı emek verilesi yer olması gerçeğidir.

Ev; sözlükte “barınak, çadır” anlamlarında kullanılır. Bazı Türk lehçelerinde de “kadın ve aile” anlamlarında da kullanılır. Ülkemizin bazı yörelerinde ev anlamında “dünek/tünek” yani gecelemek kelimesi kullanılır. Arapçada evlenmek ve yuva kurmak anlamları da ev ile alakalıdır. Bu izahlardan anlaşılmalıdır ki; ev içerisinde pek çok fonksiyonu ve pek çok özelliği olan bir yerdir.

Evin bu kadar önemli fonksiyonlarına karşılık son yıllarda insanların evlerden uzaklaşması ve akabinde evlere yabancı hale gelinmesi de işin bir diğer boyutu olarak toplumsal bir sorundur her ne kadar böyle okunmasa dahi. Ev, modern toplumlarda artık toplayıcı değil ayrıştırıcı bir vasfa büründüğü için olsa gerek herkes “evdeki yabancı” misali ayrı gayrı yaşam alanına sahip olmaya başladığı andan itibaren evin fonksiyonu da günden güne azalmaya ve hatta tükenmeye başlamıştır. Bugün ev denildiğinde akla gelen, akşam gecelemek için uğranılan, herkesin eşyalarını barındırdığı, herkesin istediği saatte gelip gittiği, kimsenin kimseye haber vermediği ama ortak bir alana sahip olunan ama ortak hiçbir şey yapmamak için çaba gösterilen ortak duyguların paylaşılmadığı ve herkesin kendine özel bir hayata sahip olduğu yer anlaşılmaktadır. Daha doğrusu anlaşılmaktan öte evler bu duruma gelmiştir.

Bu fonksiyonların yerine getirilmesi için o evde yaşayan herkesin üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları bilerek o beton binayı eve yani yuvaya dönüştürmesi elzemdir. Bu takdirde sahip olunan o evin hakkı verilmiş olur. Çünkü ev, hakkı verilmesi gereken bir yerdir. Yani evdeki herkes küçüğünden büyüğüne kendi rolünün hakkını verdiği takdirde evler uzaklaşılası değil gidilmek için can atılan mahallere dönüşecektir. Rol kargaşası veya rollerin ihmali, evleri iki duvar arasında kalmışlığa iteceği gerçeği de yine bugünün en önemli problemidir. Her evdeki ev ahalisi hayatında evin hakkını vermeyi öncelikleri arasına almadığında evi adeta otel gibi kullandığında ev, ev olmaktan çıkacaktır.

Bu konu, “Allah size evlerinizi huzur yeri yaptı...” (Nahl 16/80) ayetini fark ettiğimde yazmayı tercih ettiğim bir konu oldu. Bu ayeti fark ettiğim andan itibaren şu yaşadığımız çağdaki herkesin bu ayetten nasıl da mahrum kaldığı kanaatine vardım. Kur’an’ın bilinmemesinin hayatları nasıl da çekilmez hale dönüştürdüğünü düşündüğüm bir ayet oldu. Bu ayeti, ev kuran herkesin evlerinin başköşesine asmaları gerektiğini ve hatta zihinlerine ilmek ilmek işledikten sonra evin ne olduğunu hatırlayarak kapısından adım atmalarını düşünmeden edemedim. Bu ayete muhalefet etmek yani evlerde huzursuzluk çıkarmak, haşa Allah’ın kurduğu düzeni bozmaktır. Kim buna cesaret edip evi yuva olmaktan çıkartırsa Allah’a muhalefet etmekten sorguya çekileceğini bilmelidir. Evlerde halihazırda var olan huzuru korumak, bir anlamda Allah’a hakkını vermektir. Evlerde huzursuzluk çıkarmak ve huzursuzluk çıkartılmasına sebep olmak ya da buna katkı sağlamak, Allah’ın ayetini inkara sebep olup nefsin heva ve hevesine tabi olmaktan öte bir şey midir? Bu ayetten şunu öğrenmekteyiz ki; herkesin huzuru kendi evindedir. Herkes huzuru kendi evinde aramak, bulmak ve onu korumakla mesuldür. Bu, Allah’ın insan üzerindeki hakkıdır.

Evler, huzurun inşasını sağlamak için çaba sarf edilecek yerlerdir. Ve lakin insanoğlu evde huzura katkı sağlamak yerine maalesef ki huzursuzluğu inşa etmeye daha meyillidir. Ve genel olarak insan, dışarıda olan insana karşı huzur sağlarken evdeki insana karşı hiç de çaba sarf etmez. Hatta insanı yoran da huzuru bozan da yine evdeki insandır.

Cenab-ı Allah’ın evlerdeki huzuru aile olmak için atılan ilk adımla sağladığı da bilinesi başka bir gerçektir. Allah (CC) bu durumu şöyle bildirir: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de Allah’ın (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum 30/21) Ve bunu düşünüp ibret almak ve ona göre aile huzuru için çabalamak, her evli çifte düşen bir ödevdir. Aile olan bireyler, birbirlerine huzuru sağlamakla mükelleftir. Son yıllarda huzur, evin dışında başka kişilerde veya başka yerlerde aranırken her Müslümanın bu ayete muhalif davrandığının farkına varması gerekir. Bu ayetten öğrenilen bir unsur daha var: Evde sevgi ve merhamet tesis edilmesi meselesi. Sevgisiz ve merhametsiz bir şekilde evin içerisinde bulunmak ve adeta zalimce bir hayat yaşamak/yaşatmak da huzurun bozulacağının habercisidir. Bugün pek çok kadın veya erkek, evdeki kargaşa ve çatışmadan dolayı evden dışarı kaçarken, evi adeta otel gibi kullanırken bu ayetin gereğinin yapılıp yapılmadığının hesabını yevmü’l mahşerde nasıl vereceğini hiç düşünüyor mu acaba? Gerek kadınlar gerek erkekler ve hatta çocuklar dahi evde kargaşa çıkartıp Allah’ın ilk başta kurduğu huzuru bozarken ve bundan dolayı insanlar akın akın dışarılarda bir hayat yaşamaya devam ederken ev olma yani aile olma hali ne olacaktır? Sosyal medya okumaları yaptığımızda gördüğümüz ve hatta artık görüp de aşina olduğumuz gerçek şudur ki; pek çok insan evin dışında bütün gününü geçirmekte ve huzuru da mutluluğu da evin dışında aramaktadır. Her gün için dışarıda yapılan ve paylaşılan hayatlar, evden huzuru alıp götürmektedir. Bu ise bu ayetin hakkının verilmediğinin habercisidir.

Allah’ın ilk başta zaten var ettiği huzuru korumak için emek vermek gerektiği unutulmamalıdır. Günümüz dünyasında emek vermek yerine “boşvermişlik” belki de hayatın en kolay olanıdır. Ama ne zaman bu şekilde davranılsa işte huzur da elden çıkıp gitmektedir. Bunu yapan bazen evdeki erkektir, bazen evdeki kadındır, bazen bir çocuktur. Ama şu bir gerçektir ki o evin sahibi olan kadın ve erkek, huzuru sağlamak için elinden geleni yapmakla mükelleftir. Yapmadıkları takdirde Allah’ın kurduğu huzuru korumadıkları için Allah’a hesabı verecek olanlar da ilk başta yine evin sahibi ve sahibesi olacaktır.

Şu kesin ve net bir şekilde bilinmelidir ki, insanın huzuru evidir. Sizin mahrem alanınız, sizin eviniz, sizin aileniz, sizin eşyalarınız kısaca Allah’ın size nimet olarak bahşettiği her şey, evin içerisindedir. Bu açıdan evdeki huzuru korumak, her Müslümanın daha kapsamlı bir şekilde her insanın görevi ve ödevidir. Evde huzur var… Huzursuzluk olduğu düşünülen yerlerde, Allah’ın yasakladığı şeylere meyledilip meyledilmediği veya emrettiği şeylerin terk edilip/edilmediği kişinin kendisine soracağı en önemli sorudur. Çünkü ev; Rabbimizin huzur ve sekineti sağladığı ve hazır olarak insana bahşettiği bir lütuftur. Aksi düşünüldüğünde ve yapıldığında ise insanın Rabbine karşı nankör oluşu gerçeği ortaya çıkmış olur. Huzur, ev ahalisinin kendi üzerine düşeni en layıkıyla yaptığında var olacak bir durumdur. Kısaca evdeki huzurun devamı, evde yaşayanların sorumlulukları veya sorumsuzlukları ile doğru orantılıdır.

Yazarın Diğer Yazıları