Bir Koltukta İki Karpuz Taşınır Mı?
Halime Korkmaz
Günümüz insanının -gördüğüm kadarıyla- en belirgin özelliklerinden biri, aynı anda her şeyi yapabileceğini düşünüp eyleme geçmesidir. Hal böyle olunca aynı anda pek çok işi yapmaya başlayıp başladığı pek çok iş de yarım kalmaktadır. “Evet, bitti.” deyip nokta konulmadan virgülle devam eden bir sürü iş ve neticesinde hayat(lar) vardır. Eskilerin tabiriyle insan aynı anda bir koltuğa pek çok karpuz sığdırmaya çalışmakta ve yola revan olduğunda her karpuz teker teker düşmektedir. Neticede bitmeyen bir çok iş zihinlerde ve hatıralarda yer edinerek zihni de yormaya devam etmektedir. Bu, insanın başaramaması mı becerememesi mi yoksa kabiliyetinin olmaması mıdır? Bunun cevabı, -kanaatimce- insanın yaptığı işte “yolunu-yöntemini-usulünü” bilmemesidir.
Müslüman bir kişinin eğitim hayatı, çalışma hayatı, özel hayatı daha doğru bir ifade ile hayatı yani “ömrünü nerede ve nasıl geçirdin?” sorusunun cevabı, bu yöntemsizlikle eşdeğerdir. Asıl soru ve sorun da budur. İnsan, ulaşmak istediği hedefi belirlemeden ve o hedefe nasıl ulaşılacağını bilmeden bir işe koyulduğunda o yol onu hedefine ulaştırmayacaktır. Yolda bir o tarafa bir bu tarafa devam ederek yolu da yoldakileri de harcamaktadır. En çok da insan kendisini harcar farkına varmasa da. Eskilerin bir lafı vardır: “Vusulsüzlüğümüz, usulsüzlüğümüzdendir.” diye. Bütün boşa harcanan emeğin zayi olmasının ana sebebi, de bu cümlede gizlidir. Usulü olmayan vuslata eremez.
Hayatta insanı hedefine ulaştıracak en önemli yöntem, usuldür. Usul dediğimiz şey, kişinin sonuca ve hedefine varmasını sağlayacak her türlü vasıtadır. Yöntem ve esas, hayatın her alanında mühimdir. Ama insanların yaşadığı pek çok sorunun kaynağı da bundan mahrum olmasıdır. Her ne kadar kendisi bunu bilmese de farkında olmasa da veya bile isteye yapmasa da. Kervanı yolda düzmeye çalışırken çölde kaybolma gibidir hayatlar. Kervanı evden düzüp yola çıkmayınca çöl, insanı nasıl yerle yeksan ederse usulsüzlük de insanı o şekilde başarısız kılmaktadır.
Usulüne göre yapılmayan her iş, her hayat, insanı hüsrana ve başarısızlığa neticede mutsuzluğa ve huzursuzluğa götürecektir. Hangi yaşta olursa olsun bizim toplumumuzun en önemli problemlerinden biri de hiç şüphesiz budur.
Gençlere baktığımda gördüğüm şey, bir sürü konunun içinde aktif olarak görünmelerine karşılık en temelde yapmaları gereken şeye eksik ve kusurlu devam etmekte ve yeterince zaman ayırmamalarıdır. Aslında sadece gençler değil insan zaman mefhumu içerisinde merkeze almaları gerekenleri ötelediğinde de hayatları heder olmaktadır. Netice, başarıya ve sona ulaşamamak şeklinde vücud bulmaktadır. Bunu anlatmaya çalıştığında ise maalesef ya anlatılmıyor ya da ikinci bir yol olacağını düşünmek akıllarına dahi gelmiyor. Akıl danışma diye bir kavramın tekrar literatüre daha doğrusu hayata girmesi gerekir. Sosyal medyadan izlenilen bir iki dakikalık videolarla yolunu ve yöntemini bulduğunu düşünmek veya kendisi gibi aynı yaşta ve tecrübeden mahrum kişilerle konuşmak, yine çağın en büyük handikabı olarak görülmektedir.
Geçtiğimiz hafta yaşadığım bir olayı anlatarak örnek vereyim. Geçen günlerde hafızlık talebelerinin sınavlarına denk geldim. Gençlere hayata dair hedeflerini soruyorum daha kurslarını tamamlamadan kimi Arapça öğrenmeye başlamış, kimi okul okuyor, kimi işe girmek için sınava hazırlanıyor kimi evlenmiş kimi öyle kimi böyle. Yani asıl çalışmaları gereken konu, o kadar parçayla yarış halinde ki birinci sıradaki işleri neredeyse kaybolmuş vakit yok. Neticede hiçbir işleri layıkıyla bitmiyor ve son bulmuyor. Sonuç olarak ömrünün en verimli çağları, başarısızlıkla ve üzüntüyle yoğrulup bu durum ömrünün geri kalanını da etkiliyor. Hayatı erteleniyor ama farkında değil. Bu ve benzeri durumlar, hem gençlerin hem de her insanın ömürlerini heder etmelerine sebep olmakta ve maalesef istişare diye bir uygulama olmadığı için insanoğlu yanlış yolda debelenip durmaktadır. Oysa aynı yol, daha önce yürünmüştür ve tecrübe varken insan tecrübesizliğinin ve usulsüzlüğünün kurbanı olarak ömür sermayesini harcayabilmektedir. İnsanlar, hayatlarını ya kendileri harcıyor ya da başkalarına hediye ederek harcattırıyor. İster genç ister yaşlı olsun insanın ayakları yere basmadıkça hayatlar boşa gidiyor ve sonunda tükenmişlik yaşayarak her şey yarım kalmış bir şekilde bir köşede beklemeye mahkum ediliyor. Her yaşta usulden mahrum kalmak, aynı hataları tekrar tekrar yaşamaya sebebiyet vermektedir.
Sorun belli o zaman ne yapmalıyız? Bir Müslüman çalışma usulü konusunda nasıl bir yol izlemelidir? Bu konuda Rabbimizin emri kat’i ve ayan beyan ortada: “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.” (İnşirah 94/7) Bitirmek... Önemli olan bir iş yaparken diğerine başlamak değil bir iş yaparken onu bitirmek için çabalamak, ona noktayı koyuvermek. Asıl başarı, asıl yöntem budur. Ve o iş bittiği an hiç boş kalmadan sıradaki diğer işe başlamak. Yani boş vakit geçirmeden hayatı yaşamak dinin insandan istediği ve dinin insana farz kıldığı budur.
Herkes, bu hayata kendi fıtratına, meşrebine göre emek veriyor. İnsana iyi ve kötü olma kabiliyeti verildiğine göre kim neye emek veriyorsa onu elde edecektir hem dünyada hem ahirette. Çalışmak insanın hayat serüvenini tamamlamada en önemli vazifesidir. Şu ayet, Müslümanlar için yol aydınlığı niteliğindedir: “İnsan için yalnız kendi çalıştığının karşılığı vardır. Çalışmasının karşılığı da yakında kendisine gösterilecektir. Sonra ona emeğinin karşılığı tastamam ödenecektir!” (Necm 54/39-41)
Düzenli ve yöntemine uygun olarak çalışan herkesin emeği zayi olmayacaktır. Rabbimizin vaadi vardır. Şöyle buyurur: “Rableri, onlara şu karşılığı verdi: Ben, erkek olsun kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim...” (Âl-i İmrân 3/195) İnanmak, şarttır. Rabbimizin ayetlerine inanan herkes, kendi emeğinin boşa gitmeyeceğini bilir ama yöntemiyle yaptığında. Yine aynı şekilde şu ayet de bir mükafat bildirmektedir: “Erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.”(Nahl 16/97)
Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki başarı, düzenli ve disiplinli bir şekilde usulüne uygun olarak yaşayanlara verilen bir hediyedir. Bu hediye, mümine hem dünya hem de ahirette verilecektir. Bu sebeple akıllı müminler, kendileri için hangisini nasıl yapması gerektiğini istişare etmek suretiyle usul ve esas çerçevesinde çalışarak ömrünü geçirendir.