Halime Korkmaz

Bilin ki Dünya Hayatı…

Halime Korkmaz

Bilmek, bir şeyin bilincine varmayı ifade eder ve bu eylem, insana yüklenmiş bir görevdir. Dünya; kelime olarak “en yakın” anlamında kullanılırken dünya hayatı ise “yakın hayat” anlamında kullanılmıştır. Dünya kelimesinin aynı zamanda “alçaklık, kötülük” manasında kullanıldığını ileri süren alimler de olmuştur. İnsan, dünya hayatı bilmeyi öğrenmek ve öğrendiğiyle hayatını şekillendirmek yani eylemde bulunup amel etmek zorundadır. Bu anlamda yaşarken bilinmesi zorunlu olan şeylerden biri de dünya ve dünya hayatıdır. Peki ama insan yaşadığı veya yaşadığını sandığı dünya hayatının ne olduğunu biliyor mu veya bilmek için çaba gösteriyor mu?

Dünya, bize sorulmadan geldiğimiz, bilerek-isteyerek söz ve davranışta bulunup yaşadığımız ve bir müddet sonra istesek de istemesek de terk edip gideceğimiz bir yerdir. Yani dünya aslında fani olandır her ne kadar insan bunu unutsa da.

“Dünya Hayatı” denildiğinde bir diğer hayatın varlığını da kabul etmiş oluyoruz. O da “Ahiret Hayatıdır” ve insan bunu fark ettiğinde veya daha doğru bir ifade ile iman ettiğinde ahiret hayatına göre yaşamak zorunda olduğunu da kabul etmiş olur. Dünya hayatının anlamı, ahiret hayatının varlığını kabul etmekle başlar. Dünya, aklı başında bir insan için tek başına anlam ifade etmez. Dünyanın anlamı, ahiretin varlığıyla hoş hale gelir. Ahiret hayatını kabul eden, dünyasını da anlamlı hale getirir. Başka bir ifade ile insan, eşref-i mahlukat olarak dünyaya gözlerini açtığı dünyayı esfel-i safiline inmeden en şerefli varlık olarak yaşayıp bitirmek için çaba göstermesi elzemdir.

Dünya hayatını insan kendi nefsine göre anlamlandırmaya ve yaşamaya çalışırsa hiç şüphesiz ahiretini heba eder. Bu sebeple dünya hayatı nedir sorusunun cevabını, bizim hayatımızı şekillendirmek ve bizim hayatımızı anlamlı bir şekilde yaşamamız için gönderilen ilahi kitabımız Kur’an-ı Kerim’den öğrenmek zorundayız. Çünkü Kur’an-ı Kerim, hayatımızın merkezinde olmadığında dünya hayatı da anlamsız ve anlaşılmamış ve hatta modern çağda pek çok kişinin ifade ettiği gibi “boş” olur. Bir Müslüman, hayatı boyunca Kur’an-ı Kerim’i hayatının merkezine almak zorunda olduğunu unutmaması gerekir.

Dünya hayatını kişisel bazda düşünürsek herkese göre değişik bir anlam ifade eder. Ama Kerim kitapta dünya hayatının nasıl olduğu açık seçik beyan edilmiştir.

Mesela; “Dünya hayatı kafirlere süslü ve sevimli gösterildi. Bu sebeple iman edenlerle alay edip dururlar. Halbuki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kıyamet günü onlardan üstün olacaklardır. Allah dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır.” (Bakara 2/212) Dünya, hakikaten herkes için sevimli bir yer. Seve seve bitiremediğimiz kişiler ve şeylerle dolu. Bununla birlikte kalbimizde dünyaya karşı nasıl bir muhabbet var kendimizi düşünmek zorundayız. Kalbimize dönüp dünyaya karşı tavrımız ve ahvalimizi sorgulamadan yaşamamalıyız. Bizim için şu hayatta ne sevimli ne süslü? Bizim için vazgeçilmez olan ne, bizim için ahireti unutturacak kadar dünya hayatımızı meşgul eden ne?

Dünya hayatında insanoğlu bazı şeylere aşırı derecede düşkündür. Şu ayet-i kerime bu durumun beyanıdır: Kadınlara, oğullara, yüklerle altın ve gümüş yığınlarına, iyi cins salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere olan düşkünlük isteği insanlara cazip gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçici birer metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer, Allah yanındadır.” (Âl-i İmrân 3/14) Gelip geçen şeylere emek verip gelip geçen ve bizim olmayıp bizden sonrakilere kalacak şeyler yüzünden Allah’ın emirlerinden ve yasaklarından geçtiğimiz de bir başka gerçektir. Kimi kadınlara, kimi oğullara, kimi arabalara, kimi altına inciye, kimi güzelliğe, kimi de sahip olduğu mala mülke dalıp dünyada kendisinden geçiyor gidiyor. Siz dünyaya meylettirin hangisi?

İnsan için önemli olan iki nimete dair bilgi veriyor ayet. Mal ve oğullar. Her iki cins için de insanın mala ve erkek çocuğa düşkünlüğü, dünya hayatının bir gerçeğidir. Bu gerçek, hemen hemen bütün dünyada var olan bir durumdur. Ama kalıcı olanla geçici olan karşılaştırıldığında takdir de kişiye ait. Mal ve oğullar dünya hayatının zînetidir. Asıl kalıcı olan sâlih ameller ise Rabbinin katında hem mükafat bakımından daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha layıktır.” (Kehf 18/46; Ankebut 29/64)

Dünya hayatı, insanların sahip oldukları sebebiyle şımardıkları bir yerdir. Aslında dünya hayatı, herkesin kendisini oyaladığı bir yerdir. Oyalana oyalana ömür biter de insan farkına dahi varamaz son nefesine gelinceye kadar. Bundan dolayı da dünya, oyalanırken kendini Allah’ın diğer kullarından farklı hatta ve hatta üstün zannedip kendinden geçip şımarma yeridir adeta. “Allah dilediğine rızkı bolca bahşeder, dilediğine de sınırlı ölçüde verir. Fakat inkarcılar, bu gerçeğin farkında olmadıkları için dünya hayatı ile sevinip şımarırlar. Oysa ahiretin sonsuz nimetleri yanında dünya hayatı azıcık, değersiz ve geçici bir geçimlikten ibarettir.” (Ra’d 13/26)

Toprakla haşır neşir olmalı insan. Dünyanın geçici olduğunu anlamıyorsa insan toprağa yabancı olduğu içindir. Çünkü toprak, insanın ölümlü olduğunu öğretir insana. Şu ayette olduğu gibi dünya hayatını olduğu gibi yansıtır: “Onlara dünya hayatını şu örnekle anlat: Gökten su indiririz de onunla yeryüzünde bitkiler yeşerip gürleşir, sarmaş dolaş olur; sonunda kuruyarak rüzgarın savuracağı çerçöp haline gelir. Allah’ın her şeyi yapmaya gücü yeter.” (Kehf 18/45)

Ve dünya hayatı, sahip olunan her şeyin aslında bizde emanet olduğunu gösterir. İnsanın geçiciye olan düşkünlüğü ve süse olan düşkünlüğünü gün yüzüne vurur. “Size verilen şeyler, dünya hayatının geçici nimeti ve süsüdür. Allah katındaki nimetler ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız?” (Kasas 28/60) O zaman insan, dünyadaki her şeyi “benim” diye sıfatlandırırken onun olan her şeyin kendisinden gideceğini unuttuğunda dünya hayatı onun için zor ve hatta yorucu hale gelir.

Bir diğer ayette de dünya ve ahiret hayatı şöyle tanımlanır: “Ey kavmim! Şu dünya hayatı, gelip geçici bir avuntudan ibarettir. Ahiret ise, asıl yerleşilecek ve ebediyen kalınacak yer orasıdır.” (Mü’min 40/39) Avunuyoruz da avunuyoruz ama kendini avutuyor muyuz o muamma!

Gün ağarıp dünya hayatınıza başladığınızda oynadığınız ve eğlendiğiniz şeylerin neler olduğuna dikkat ediyor musunuz? Bir şey sizi ne kadar eğlendiriyor, bir şey sizi ne kadar meşgul ediyor? Meşgul olup oynadığımız ve eğlendiğimiz şeyler, bize Allah’ı ve ahireti unutturuyorsa işte mesele orada ortaya çıkmaktadır. Bütün hayat, aslında takva ile alakalıdır. Allah’tan korkmak veya Allah’a sığınmaktan öte olan her şey, kişinin kendisini dünyaya kaptırdığını gösterir. “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer inanıp Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız Allah size mükâfatınızı tastamam verecektir. Üstelik Allah sizden bütün malınızı da istemiyor.” (Muhammed 47/36) İşte dünyada Allah’ın bizden istediği takvadır aziz dostum!

Ve bilmemiz gereken gerçek ise şu ayette bize bildirilmiştir. Dünya hayatını bilmek ve nasıl yaşanılması gerektiğine dair dikkat çekici bir buyruk: “İyi bilin ki dünya hayatı ancak bir oyundan, bir eğlenceden, bir süs ve gösterişten, aranızda bir övünmeden, mal ve evlatta çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki, onun bitirdiği ekinler çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kuruyuverir de sen onu sapsarı kesilmiş görürsün. Ardından da çerçöp haline gelirler. Ahirette kafirlere şiddetli bir azap, mü’minlere ise Allah’tan bir bağışlama ve rıza vardır. Evet, dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir.” (Hadid 57/20)

Özetle ey insan! Dünya hayatı boş ve geçici iken sen dünya hayatını şekillendirip hayatının başrolünü oynarken neye ve nasıl yaşıyorsun? Senin dünya hayatın hangisiyle meşgul olarak geçiyor? Yaşadığın dünya hayatıyla ahirette yüzleşmeye hazır mısın ey insan?

Yazarın Diğer Yazıları