Allah'tan Razı Mısınız?
Halime Korkmaz
Günlük hayatta pek çok kişiden “Allah senden razı olsun.” duasını duyarız veya söyleriz- her ne kadar bu duanın modern dünyada dilimize yabancı olduğunu düşünsem de- Fakat bir de insanın Allah’tan razı olması vardır ve hayatta diri olan insan olduğu için asıl önem arz eden de budur.
İnsanın Allah’tan razı olması demek, bir anlamda kişinin rıza makamına ulaşması anlamına gelir. Bu mertebe, aslında öyle hiç de kolay bir şey değildir. Zira bunda zorluklar ve güçlükler karşısında hayatı Allah’ın istediği gibi yaşamaya devam etmek ve hayattan pes etmemek esastır. Hayatın türlü türlü zorlukları ve mücadelesi karşısında insanın kaderinin vuku bulması demek olan hayat, insana ağır geldiğinde işte rıza makamı devreye girer. Eğer kişi, “lütfun da hoş kahrın da hoş” diyebilirse her duygu yok olup gidecektir. İnsan, zaman zaman ama çoğu zaman pes etmeye ve yıkılmaya pek meyilli hisseder kendisini. En ufak bir sarsıntı veya fırtınada devrilip gitmek ve bundan dolayı kendisini dünyanın merkezine koymak hem kolayına gider hem de zevk alır.
Sinan Canan “Hayatın Anlamı” adlı kitabında rıza makamını şöyle ifade ediyor: “İslam’dan, diğer kadim geleneklerden ve de bilimden öğrendiğim ne varsa hepsinin ortak paydası rıza makamıdır. Rıza makamı, hayatta ne gelirse gelsin razı olma halidir. Mesela pozitif psikoloji mutluluğu, “insanın hayatından razı olması” diye tanımlıyor. Razı olmak, anda olan, anda verilen her şeyi olduğu gibi kabul etmek ve sonrasında elinden geleni yapmaya devam etmektir. Bunu yaptığın zaman, anı kabul ettiğin zaman mutlu olursun.” (s. 86)
Ben bu kelime grubunu çok sevdim: Rıza makamı… Belki de insanı huysuzlaştıran şey bu makama ulaşamamış olmasıdır. İnsanoğlu şu düsturu unutmadan yaşamadıkça bu makamı anlayamaz: “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; dönüş de ancak O’nadır.” (Nûr 24/42) İnsanın unuttuğu şey, işte tam olarak bu ayette gizli. İnsanoğlu bize ait olmayan bir şeyde hükümdarlık ve hükümranlık istiyor. İstediği olmayınca da şikayet ettiği bir hayatla ömür sürüyor. Kendisine ait olmayanın derdi, onu hastalık derecesine ulaştırıyor.
Rıza makamında “kabul edebilmek” vardır. Her anımızda her olanın Allah’tan geldiğini kabul edip bir sonraki anı kaçırmadan yaşamak yani sonrasında hayatı ne kendine ne de çevrendekine zehir etmeden yaşamak esastır. Rıza makamı, depresyona girmeden ve acitasyon yapmadan burasının dünya konup göçülen bir misafirhane olduğunu kabul etmektir. Rıza makamı, Hz. Adem’in, Hz. Yakup’un, Hz. Yusuf’un, Hz. Eyyub’un, Hz. Asiye’nin hayatını roman okur gibi değil de rıza makamına ulaşmak için bizden öncekilerin neler yaşayarak ömür sürdüklerini öğrendiğimizde anlamlı ve ulaşılabilir olacaktır. Rıza makamı, aynı zamanda dünyaya değer vermemeyi ve her şeyin insan için olduğunu öğreten bir makamdır. Rıza makamı, gelip geçene ve unutulacak olana gönül bağlamadan yaşamayı esas alır.
Kur’an-ı Kerim’de insana dair özellikler anlatılırken onun bir özelliğinin de şu olduğunu öğreniyoruz: “İnsanın başına bir sıkıntı geldi mi rabbine yönelip O’na yalvarır; sonra rabbi ona katından bir nimet verince, daha önce yalvardığını unutarak yolundan saptırmak için Allah’a eşler koşmaya kalkar. De ki ona: “İnkârcı tutumunla biraz eğlenedur bakalım! Gerçek şu ki sen ateşi boylayacaklardan birisin!” (Zümer 39/8) Ah insan! İşte bu durumda olan insan, rıza makamına asla ulaşamaz. Allah’ı unutan veya başka bir ifade ile Allah’ın bizden istediği hayatı yaşamayan ve Allah’ın insana takdir ettiğine itiraz eden herkes kendisine en büyük zulmü yapmış olur. Belki de bugün depresyonların, hastalıkların ve dahi her güzelliği görmekten aciz olmanın asıl sebebi de insanın bu ham özelliğidir.
Rıza makamına ulaşmak isteyen bir kimse Rabbinin şu ayetini her daim zihninde, fikrinde ve hayatında rehber edinmek zorundadır. “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah 94/5-6) Bu ayeti, yıllarca her güçlükten sonra kolaylık gelir diye anladığımı ta ki bir tıp doktorunun bir konuşma esnasında ayeti anlatmasına kadar düşünmüştüm. O konuşmadan sonra anladım ki güçlük ve kolaylık, insana aynı zamanda geliyor görmek isteyen için. Yani Allah, rıza makamının elden gitmemesi için sevinç ve üzüntüyü, keder ve mutluluğu iç içe geçmiş şekilde insana tattırıyor. Yani bu makam, düşünüldüğünde yaşanılanlar neticesinde insanı huzurdan uzaklaştırmayan bir makam.
Allah’tan razı olmak isteyenlerin yapacakları şeyler bellidir öğrenmek isteyen için. Mesela şu ayet-i kerime bunlardan biridir: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altından ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Mücâdele 58/22) Allah tarafında olmak, kurtuluş vesilesidir. Bu sebeple bir müminin tarafının belli olması lazım. Müslüman, bîtaraf olduğunda veya haksız tarafta durduğunda asla ve asla rıza makamına ulaşamayacaktır. Kişinin yaşadığı hayat, yani onun sözleri ve davranışları insanın tarafını belli eder.
İnsan kendisine sunulan ömür sermayesinde hem Allah’ı razı etmek için çabalamalı hem de Allah’tan razı olarak da yaşamayı bilmekle mükelleftir. Belki Müslümanlar bu konuyu göz ardı ederek ömür tükettikleri için bu konunun önemini fark edemediler. Hep Allah’ı razı etmek üzerinde durulurken Allah’tan razı olmanın önemine hiç değinilmedi belki de. Bir ölümde bir zulümde, bir ayrılıkta, bir kederde “Allah en iyisini bilir” diyemedikten sonra o ömürde rıza makamı var mıdır? Ölmek için doğduğumuz dünyada amacımız sadece ve sadece şu olmalıdır: “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” (Fecr 89/ 28) Bu ayeti okuduktan sonra hala insan yaşadıklarından veya üçüncü kişilerin yaşadıklarına dair şikayet ederse Rabbe dönüş nasıl olur ki?
Bir insan ama özellikle Müslüman şunu hiçbir zaman unutmamalıdır: “Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz…” (Bakara 2/286) Bu prensibi bilen insan için hayatta yaşadıkları karşısında hiçbir zaman ahuvah etmeyecektir. Herkesin yaşadığı sadece ve sadece kendisi içindir. “Onun yerinde olsam”, “benim yerimde olsan” gibi cümleler, kişinin cahilliğinin alametidir. Çünkü insanın imtihanı kişiye özeldir ve kimse kimsenin yerinde değildir. Sana ağır olan onun için o kadar ağır değildir.
O zaman rıza makamına ulaşmak isteyenlerin önce kendilerini sonra da Rablerini bilmeleri gerekir ve o makama ulaşmak isteyenler Rasulüllah’ın dilinden dökülen şu iki duayı bilmek ve ona göre hayatı yaşamak için çabalamak zorundadırlar:
“Allah’ım! Bizden razı ol ve bizi senden razı olma derecesine yükselt!” (Tirmizî, Tefsîr, 23/1)
“Allah’ım! Senden, gerçekleşen kaza ve kaderinin sonucuna rıza göstermeyi bana nasip etmeni dilerim.” (Nesâî, Sehiv, 62)
Amin…
Not: Merak edenler için; Sinan Canan, Hayatın Anlamı, Alfa Yayınları, İstanbul 2024.