Halime Korkmaz

Allah'ın Kitabına İman Ettiğinizin Göstergesi Var mı?

Halime Korkmaz

İman, insana verilen en büyük hediye ve en büyük servettir. Aynı zamanda kargaşaya ve karışıklığa meydan verecek onca şeye rağmen dünyayı anlamlı hale getiren ve dünyayı yaşanabilir kılan en büyük nedendir. Bundan dolayı iman servetinin hakkını vermek de her mümin için nefes aldığı her saniyede en önemli ödevdir.

İman sözlükte; “Tasdik etmek, bir şeyin doğru olduğunu söylemek ve onu doğru olarak kabul etmek, güvenmek, inanmak, boyun eğmek ve güven vermek”; dini ıstılahta ise “Allah’a ve Hz. Muhammed’in (A.S.) Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru olduğunu içinden şeksiz ve şüphesiz tasdîk ve itiraf etmek” anlamlarında kullanılır.

Mümin olan herkesin iman esaslarına hiçbir ayrım gözetmeksizin “amenna” demesi ve sonrasında ise amel etmesi gerekir. İman esaslarının, Hz. Cebrail (AS) ile Hz. Muhammed (SAV) arasında geçen soru-cevap şeklindeki şu konuşmadan öğreniyoruz. Bir gün Cebrail (AS) insan suretinde Hz. Muhammed’in (SAV) dizinin dibine oturup ona dini öğretmek amacıyla çeşitli sorular sorup Hz. Peygamber’den (SAV) cevabını da alıyor. Bu sorulardan biri de “İman nedir?” şeklindedir. Hz. Peygamber (SAV) buna cevaben; “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe iman etmendir, Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.” diye cevap verdi. Adam doğru söyledin dedi...” (Müslim, İman, 1) İman esasları olarak bildirilen bu konular, yaz kurslarında camiye giden herkesin küçük yaşlardan itibaren bildiği bir konudur. İman esaslarını “Amentü” duasıyla herkes sayabilir. Dolaysıyla bilgi bağlamında bir sorun yokken asıl mevzu, iman insan hayatında nasıl tezahür eder sorusundadır. Zira insanı kulluğa götürecek de budur. İnanç esaslarının hepsi kendi içerisinde sayfalarca yazıya karşılık gelirken biz bugün müminlere yol gösterici olarak nazil olan Kerim kitaba imanı ele almak istedik.

Allah müminlere hitaben; “Ey müminler! Allah’a, elçisine ve elçisine indirdiği kitaba (Kur’an’a) ve daha önce indirdiği kitap(lar)a iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar eden kimse iyice sapıtmıştır.” (Nisa 4/136) buyurur. Müminin özel hayatından iş hayatına, çarşı pazardan komşuluk ilişkisine, ibadetlerinden insan ilişkilerine kadar olan yani “hayat” denilen her konuda Kitap’ta denilenin yapılıp yapılmaması imandır. Yoksa kendisini mümin olarak kabul eden herkes Kur’an’ın varlığını kabul edip gereken saygıyı gösteriyor mu?

O zaman Kitab’a iman dediğimizde ne anlamamız gerekir? Kitap, Fatiha ile başlayıp Nas ile biten surelerin başından sonuna kadar müminlere bildirilen bütün her şeyi yapmak ve yapmamak için çaba göstermek Kitaba imanın yansımasıdır. Keyfiyetten uzak, zaman ve zemine göre seçme durumu olmaksızın amel etmek esastır. Kitabın emirlerini, yer ve zaman durumu olmadığı halde Yahudilerin yaptığı durum şu şekildedir: “... Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? İçinizden bu şekilde davranan birinin dünya hayatındaki cezası ancak rezil rüsvâ olmaktır; kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine itilirler. Allah sizin yapmakta olduğunuzdan habersiz değildir...” (Bakara 2/85) Camide, kandilde kitapta olana itibar ederken kişilerle ilişkilerde kitapta olana dikkat edilmemesi Kitaba iman mıdır? Kitaba iman, nefsin ve egonun yansımasına itibar etmek ve ayak uydurmak mıdır?

Kitaba iman, amel etmeyi zorunlu kılan bir durumdur. Hazarda ve seferde, yazda ve kışta kısaca dünyaya gelindiği andan son nefese kadar Kitap ne diyor diye araştırmak, bilmek ve hayatı yaşarken kitaba dönerek “amel etmek” gereklidir. Amelsiz iman, eksiktir. Modern çağın insanının belki de imanla değil de imanın arkasından gelmesi gereken amel eksiği mevcuttur. Yaşadığı hayatı, “Allah Kitap’ta benden ne istemiş?” diye sorup kitabın kapağını açmak her Müslümanın görevi değil midir? Çünkü iman kelimesinin geçtiği hemen hemen her ayetin devamında amel gelir.

Amel, imanın yansımasıdır. Amel, sözlükte “iş, çaba, fiil, çalışma” gibi manalara gelirken dini literatürde ise; “emir, tavsiye veya yasaklara konu olan, sonunda ceza veya mükafat bulunan tutum ve davranış” anlamlarında kullanılmıştır. Amel denildiğinde iyi ve kötü şeklinde bir tasnifin olduğuna ve herkesin amelinin ancak ve ancak kendisini ilgilendirdiğine dikkat çekmek istiyorum: “Kim salih bir amel işlerse kendi iyiliğine, kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur.” (Câsiye 45/15) Dolayısıyla iyi de kötü de kişinin kendisine dönecek bir durumdur. Bu konudaki en dikkat çekmesi gereken ayetlerden biri de şudur: “Herkesin yaptığı iyiliği de işlediği kötülüğü de önüne konmuş olarak bulacağı gün, (insan) ister ki kendisi ile kötülükleri arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah kendisi hakkında sizi uyarıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.” (Âl-i İmrân 3/30)

Bir de Kitab’a inandığı halde hala kitabın gereği gibi davranmayanların kendilerini ne kadar da güvende hissettikleri durumu vardır. Rabbimiz bize imanı nasip ettikten sonra gerçekleştirilen kötü amel, kurtuluş reçetesini kaybetmekten öte nedir ki? Kitaba inanırken bu ayeti görmezden gelerek yaşama şekli, imanın olduğuna mı olmadığına mı kanıttır? “Yoksa kötülük yapan o kişiler bizden kaçıp kurtulabileceklerini mi sandılar? Ne kadar yanlış düşünüyorlar!” (Ankebut 29/4) ayeti, bunu haber vermektedir.

İman edip amel-i salih işleyenlere Rableri katında mükafatlar olacağı ve onların üzülmeyeceği ve korkmayacakları (Bakara 2/62; Maide 5/69) bildirilmişken insan amelsiz imanı nasıl tercih eder ki?

İnsanın özgür iradesi vardır ve bundan dolayı da seçme hakkı mevcuttur. İmanı da inkarı da insan kendisi seçtiği için sonuçlarına da kendisi katlanacaktır. “(Ey Peygamberim!) De ki: Hak (Kur’an) Rabbinizden gelmiştir. Artık dileyen iman etsin, dileyen de inkar etsin.” (Kehf 18/29) Kur’an, insan için rehber ve rahmet (Neml 27/77) olarak indirilmişken insanın cenneti de cehennemi de olacak eylemlerde ve söylemlerde bulunması da insana verilen iradeden başkası değildir. Yani başka bir ifade ile Allah’ın Kitabı’na inandım demek, hayatta göstergesi olan bir eylemdir. Yansıması olmadan iman olmaz.

Allah’ın sözü olan kerim kitaptaki her bir ayet, Müslümanların dünya ve ahiret saadeti içindir. Ve o ayetler, hiçbir şeyle kıyas dahi edilemez. Allah Resûlü’nün (SAV) şu sözü bize bu gerçeği bildirir: “… Ve Allah’ın sözünün diğer sözlere üstünlüğü, Allah’ın, yarattıklarına olan üstünlüğü gibidir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 25) Kimin sözüne itibar ettiğimizi kendimize sorma vaktimiz gelmedi mi?

 

Yazarın Diğer Yazıları