İt Sürüsü-3
Burhan Karagöz
(SON)
İlçenin neredeyse en kalabalık köylerinden olan bu köyde hemen hemen her evin köpeği vardı, hatta çoğu evde ikiden fazla köpek olduğu da belliydi. Çünkü davarları çoktu, sığırları çoktu. Çobanların yardımcısıydılar. Ancak neredeyse yüzde doksanı uysal hayvanlardı bunların, kimse, saldırganlıklarına şahit olmamıştı. Tüm rahatsızlıklar, yüzde onluk bu azınlık kısımdaydı.
Ama, ne gariptir ki, herkes, yol üzerindeki bu köyden geçerken yüzde onluk bu it sürüsü yüzünden temkinli davranmak zorundaydı. Ucu çivili kalın sopalarla, belde, omuzda taşınan silahlarla, cepte taşlarla, torpillerle beraber yürünüyordu genelde. Eeeee!!! Kendini savunmak, herkesin hakkıydı. Can, tatlıydı. Bu itler ya yüzlerce metre uzaktan ürüyerek saldırıyor, ya da uyuz uyuz dursalar da bir boşluğunu bulduklarında, zaman mekan gözetmeksizin, ‘sini’den (gizlice, hemen, ansızın) kapıyorlardı. Hatta sadece kendi mekanlarında değil, kendi köylerinin dışında bile parçalarcasına saldırabiliyorlardı. Diğer tüm sakin hemcinslerine de kötü örnek oluyor, onları kışkırtıyorlardı. Canlı örnekleri mevcuttu.
Bu sorun, önceden hiç de yok değil, ancak yok denecek kadar azdı. Dıştan mı kontrol ediliyordu ne?
Bir vaka olduğunda devamlı muhtarla görüşülüyor, o da köpek sahipleriyle diyaloğa geçip ‘Yapmayın, etmeyin, gitmeyin, köpeklerinize hoşt deyin, sahip çıkın; bak, başımız beladan çıkmıyor!’ dan öte bir yol kat edemiyordu. İlçedeki mahkeme evraklarının çoğu, bu köydeki köpek saldırılarından bahsediyordu. Durum, onlarca yıl aynı kaldı. Millet alışmıştı. Yolu bu köye, bu yola düşenler sanki artık her şeyi; muhtarı, yalaka itleri, sahiplerini, köyü ve diğer köylüleri kabullenmişe benziyordu. Onun için de tüm yolcular, temkinli davranmak zorundaydılar.
Yıllar birbirini kovaladı, muhtar değişti. İlk işi bu ‘it’ sorununu çözmek olduğu için de, kolları sıvadı, çünkü hem öncekilerin başı bu yüzden dertten kurtulmamış, hem de kendisinin başı çok ağrıyacaktı bu yüzden. Köpek yaralamak, öldürmek, ısırılan çocuklar, kovalanan, yaralanan, kuduz, tetanos aşısı yiyen komşu köylüler, sair yabancılar yüzünden, köpek sahipleriyle kavga dövüş yüzünden neredeyse jandarma hiç eksik olmazdı köyden. Kültürü, okuyup araştırması ve meseleleri analizi ile ön plana çıkan yeni muhtar, ilk etapta ihtiyar heyetini topladı, durumu aktardı, çözüm yolları aradılar. Her bir alternatifi, her bir çözüm yolunu bir bir not aldılar.
İlk etapta tüm mahallelerden üçer beşer temsilci seçildi. Temsilcilerin gençlerden olmasına iğneyle kuyu kazmak kadar dikkat edildi. Mahallelerin seçilen gençleri de gene kendi mahallesindeki gençlerden TEŞKİLAT İÇİNDE TEŞKİLAT kurdular, aralarında birim birim görevlendirme yaptılar. Her ekibin başına da gene aklı selim, pozitif düşünen, çalışkan, enerjik dünya ve ahretini aynı anda yürütmeye çalışan birer başkan seçildi. Mahalle temsilcilerinden oluşan ekip, kendi başkanını da seçti. Muhtar, onun da başına birinci âzâyı koydu. Şimdi kıyamete kadarki teşkilat, tıkır tıkır işleyecekti. Köpek sorununu çözmenin ilk analiz raporunun sunum tarihi olarak beş ay gibi bir süre de verdi muhtar, teşkilat başkanına. Çünkü köyünün bu şekilde anılmasına dur demenin zamanı gelmiş, hatta geçiyordu.
Bu köy, ısırgan köpekleriyle anılmamalıydı artık.
Süre bitimindeki ilk toplantı sonucu şu şekildeydi:
Birim görevlileri gördüler ki; değil sadece komşu köyün, onlarca kilometre uzaklıktaki diğer köylerden, hatta yüzlerce km. uzaklıktaki diğer illerin ücra ilçe, köy ve mahallelerinden üçer beşer kamyonet it, gece vakti bu köyün sınırlarına boşaltılmış, acıkan itler mahalle içlerine dek gelmiş, mahalle sakinlerince de bir kısmı sahiplenilmişti. Öncelikle bunları köye bırakanlar, köyde bunlara yardım ve yataklık edenler bulundu, gerekli mercilere iletildi, başı boşlar gerisin geri gönderildi.
Bu art niyetli durumun devam etmesi halinde ‘SONUÇ, KÖTÜ OLUR!’ diye uyarıldı. Uyarıya kulak asmayanların kötü sonla karşı karşıya kaldıklarına tüm dünya şahit oldu. Çünkü artık bu köy, uyanmış, teşkilatlanmıştı.
İçteki satılık zihniyetler ve açık ve gizli eğittikleri itler ‘Ya severek, adam gibi yaşa ve yaşat, ya terk et!’ sloganıyla karşı karşıya kaldıklarında, içte kalanların uysallaştığı, agresiflerinse kuyruklarını bacaklarının arasına kısıp köyü terk ettikleri görüldü. Ancak ufak bir ihmalde gene bu itler içeri salınıyor, huzuru bozmaya çalışıyorlardı.
Muhtar; birinci âzâ, diğer âzâlar, mahalle teşkilat ekibi, tüm gençler, hatta yediden yetmişe tüm köylüyle toplantı üstüne toplantılar yaptı.
Muhtarın katıldığı son toplantıda ise aşağıdaki kararlar gün yüzüne çıkmıştı:
a) İlk olarak, bileceksin. Bilerek yaşayacaksın. Mesela; itlerin psikolojisini çözmeyi bileceksin. Sana saldırmak için koşar adımla, yıldırım hızıyla geliyorlarsa, sen de kaçmak yerine onlara doğru koşar adımda kendini savunmak için üstlerine üstlerine gideceksin. Kısaca, onlardan korkmadığını onlara ispatlayacaksın.
b) Gene, okuduğun tüm bilim dallarını, tüm bilgileri her zaman ve her yerde kullanmasını bileceksin. Mesela lise yıllarından bu yana hafızamızda kalan 1900’lü yıllarda Rus bilim adamı Pavlov’un ŞARTLI REFLEKS yöntemini uygulayacaksın.
Bu arada muhtar, söze girmişti:
“Mesela muhtar olarak ben ne yaptım? Saldırgan mı saldırgan köpeğim yanımdayken, danışıklı dövüş gibi bizim akrabalardan birine ‘Tavşana kaç, tazıya tut’ der misali köpeğimi üsledim. (kışkırttım.) Bir yandan akrabam kaçıyordu, diğer yandan da ben köpeğime “Bilemedin mi oğlum Karabaş, dokunma, gel.” Dedikten hemen sonra ona bir parça et verdim. Bunu bir-iki hafta uyguladım. İnanın ki yoldan geçenlere saldıran köpek, ‘Bilemedim mi oğlum?” deyince kuyruk sallamaya başlayıp bir şeyler umuyor, saldırganlığı bırakıyordu.”
c) Korkmayacaksın. Korkmak eylemini hem kalben, hem de beyince analiz edip, duygusal yönden de, bilimsel, sosyolojik, askeri, siyasi, ekonomik, bedensel yönden de saf dışı bırakabileceksin.
d) Öncelikle savunmada kalacaksın, kolay kolay saldırmayacaksın; tercihlerinin arasında hastane, hapishane ve mezarlık olmayacak. Yani kiraz ağacı kabuğu gibi olup hemen en kısa yerinden kopmak yerine çınar ağacı kabuğu gibi olup da baştan taaa sona kadar kopmayacaksın, yani hayatın devamı için kiraz ağacı kabuğunu değil, çınar ağacını kabuğunu örnek alacaksın.
e) Güçlü olup artık kendi güvenliğimizi belirlemek zorundayız. Tehdit edenlere de fırsat vermememiz gerekiyor.
f) Tabii ki fırsat bulunca sokar diye yılanlar, akrepler ve arılar, fırsat bulunca ısırır diye köpekler, fırsat bulunca gözümüzü çıkarır diye kargalar öldürülmeyecek. Tüm ısırgan, saldırgan köpeklere, tüm ayılara, domuzlara, çakallara, tilkilere, akreplere, yılanlara ve çayanlara sırf “Bizi ısırma, sokma, parçalama, zehirleme, öldürme ihtimalleri var!” diyerek düşman değiliz. Onlar da bu topraklarda yaşamalı, onların da yaşam hakları var. Ancak zarar verdikleri takdirde kendimizi tüm canlılara karşı korumalıyız, ama, ilk etapta onları öldürmeden, yok etmeden!!!
g) Vahşi (RA) Hazretleri de önceden Müslüman değildi. Hatta Peygamber Efendimiz (SAV)’in amcasını, Hz Hamza (RA) Efendimizi şehit etmişti, ama iman nasip oldu, 180 derece dönüş yaptı ve iman etti, sahabeden oldu. Yani bugünün saldırganları eğitilip de topluluklarına kazandırılabilir.
Değerli dostlar; sonuçta köydeki köpek sorununu muhtar, heyeti ve köydeki gençler çözmüştü.
Nasıl yapmıştı muhtar bunu?
İT SÜRÜSÜ yazısının senaryosu yazıldı, köylü, rolleri belirledi, provalar yapıldı, tiyatroya çevrildi, her yerde oynandı. Bu yazının yazarına dair ENSTİTÜ kuruldu; kısa, orta ve uzun vadeli fikirleri analiz edildi. Çevre köylerdeki itlerin lideri seçildi, kazanıldı, onlarla toplantılar yapıldı, onların eğitimi sağlandı.
Öncelikle saldırganlar, sahiplerince belli bir süre cezalandırıldı. Onlardan pişman olanlar, eğitimlere aşina olanlar oldu, daha yavru iken topluma karışanlar oldu, eski zibidiliklerini bırakıp KANGALLAŞANLAR, KITMİRLEŞENLER oldu, cinsleşenler, kaliteleşenler, veteriner kontrolünde kısırlaştırılanlar oldu. Bir kısmı ise ne kadar ceza verilirse verilsin, kudurukluklarını bırakmadı; dönen tekerleğe, kendi yolunda sataşmasız gidenlere saldırma alışkanlığını bırakmadı. Bunların sayıları ise artık tek tük düzeyine inmişti.
Sonuçta köy sakinleşti.
Gene itliklerinde devam edenler, tek tük de olsa yoldan geçenlere saldırmaya devam etti. Saldırışları, havlayışları boşuna olduğunu bile bile havlayanlar havladı, saldıranlar saldırdı, yani it ürüdü, kervan yürüdü; ancak saldırılanlarca canlarına kıyılmadı.
Geçenler, daha bir tedbiri elden bırakmadılar.