Sosyal Medya'nın çocuklar üzerindeki etkileri
Sosyal medya kullanımı konusunda çocuklardan önce ebeveynlerin suçlu olduklarını söyleyen Uzman Eğitimci-Yaşam Koçu Ayşegül Soylu Muslu, çocukların bedensel ve ruhsal gelişimlerinde spor, oyun ve arkadaşlığın önemine değinerek konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Bu tür durumlarda çocuklardan önce annelerle ilgilenmek gerektiğini düşünüyorum. Eğitim konusunda da bu böyle. Bir İngiliz Atasözü derki 'Bir çocuğu eğitmek için büyük annesinden başlamak...
Sosyal medya kullanımı konusunda çocuklardan önce ebeveynlerin suçlu olduklarını söyleyen Uzman Eğitimci-Yaşam Koçu Ayşegül Soylu Muslu, çocukların bedensel ve ruhsal gelişimlerinde spor, oyun ve arkadaşlığın önemine değinerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu tür durumlarda çocuklardan önce annelerle ilgilenmek gerektiğini düşünüyorum. Eğitim konusunda da bu böyle. Bir İngiliz Atasözü derki; ‘Bir çocuğu eğitmek için büyük annesinden başlamak gerekir.’ Çocukların ellerinde şimdi sürekli telefonlar, iponlar, tabletler, laptoplar… Ama herhangi bir kafeye gittiğinizde bunu yapanın sadece çocuklar olmadığını çok net bir şekilde görebiliyorsunuz. Ben gerçekten üzülerek izliyorum. İnsanlar buluşmak için bir araya geliyorlar ama herkesin elinde telefon. Aslında oradaki sosyalleşme değil bana göre.” “İLGİLENİLMEYEN ÇOCUK BİLGİSAYAR BAĞIMLISI OLUYOR” Çocuklardaki sosyal medyayı aşırı derecede kullanmalarının sıkıntı noktasını da şu şekilde ifade eden Muslu; “ Yetişkinler kendiişlerini ayarlayabildikten sonra bulduğu fırsatta sosyal medya ile ilgileniyor. Çocuklarsa kendini ve yapması gerekenleri erteleyip telefona, bilgisayara daha çok zaman ayırıyor. Çocuklar önceliklerini ayarlayamıyorlar. Bu da bir dikkat problemidir aslında. Çocuk bilgisayarın başından kendini saatlerce alamıyorsa burada bir problem olduğunun göstergesidir. Burada birkaç faktör olduğunu düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi eğer çocuk yapacak şey bulamıyorsa sıkılır, sıkılmamak için de bir şeylerle oyalanır. Bunun bir diğer anlamı da biz evde çocuklarla yeterince zaman geçirmiyoruzdur. Çocuk akşam eve geldiğinde birisi mutfakta bir şeylerle uğraşıyorsa, birisi televizyon karşısında ise çocuğa ayrılan zaman yoksa çocuğun sorduğu sorular gözümüz televizyonda iken elimiz kaşıkta yemek yaparken cevaplanıyorsa çocuk bir süre sonra bir şey sormamaya başlıyor. Ve bir şey paylaşmamaya başlıyor. O boşluğu kalan zamanını da ya telefonla uğraşarak ya da bilgisayar başında değerlendiriyor. Dolayısıyla bizim onlara ayırdığımız zaman ya da çocukların yapacak bir şeylerinin olması, bir şeyler üretmesi bu olayın başlamasını otomatik olarak engeller” dedi. “ÇOCUKLAR SÖYLENENLERİ DEĞİL AYAK İZLERİNİ TAKİP EDER” Ebeveynlerin çocuklardan istedikleri şeyleri önce kendilerinin yapmaması gerektiğini savunan Muslu çocukların ailelerin ayak izlerini takip ettiklerini dile getirdi. Muslu konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bizim elimizde eğer sürekli telefon, bilgisayar varsa çocuğa , ‘Buna çok zaman ayırıyorsun elinden telefon düşmüyor ‘ demenin bir anlamı olmuyor. Bu eğitimde hep işlenen bir konudur. Anne –baba küfürlü kelimeler kullanıyorsa çocuğun bunu kullanması kadar normal bir şey yoktur. Çünkü çocuk ayak izlerini takip eder. Eğer biz evde telefona ya da bilgisayara ayırdığımız zamanı biraz düşürürsek çocuk da bunu dengeleyecektir diye düşünüyorum. En azından öyle öğrenmiş olacaktır bu da başlangıç noktasında olması gereken şeyler.” “ÇOCUKLARA KARŞI İZLENEN YANLIŞ TUTUMLAR ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİNE NEDEN OLUYOR” En önemli noktalardan birinin de çocukların özgüven hikayesi olduğunu söyleyen Uzman Eğitimci ve Yaşam Koçu Ayşegül Soylu Muslu, bu konuda ailelerini yaptığı yanlışlıkları da şu şekilde ifade etti: “Hayatın içinde çocuklara farklı, kısmen yanlış tutumlar izlediğimiz için çocuk okula başladığında hayatın aslında öyle olmadığını görüyor. Biz bir bardağı kaldırdığında bile ‘Sen çok beceriklisin’ den başlayıp çok zeki ya da dahi olduğuna ulaşan olumlu cümleler kuruyoruz ya da tersini yapıyoruz. Bir bardağı yere düşürdüğü için sersemliğinden sakarlığından başlayıp çok olumsuz başka kelimelere kadar gidiyoruz. Bir şeyden çok şeye ulaşıyoruz. Aslında burada çocuğun kişiliğine, kimliğine de saldırmış oluyoruz, olumlu ya da olumsuz fark etmiyor, abartıyoruz yani. ‘Sen çok zekisin, çok akıllısın, çok harikasın’ diye çocukluk sürecini geçiren bir öğrenci, okula başladığında bakıyor ki hiç bir şey o kadar da kolay olmuyor. Yapamadığı, yetemediği, yetersiz olduğu şeyler var. İşte çocuk küçüklüğünden itibaren her şeyi yapacağına dair birtakım öğretilerle geldiği için okula başladığında bir çelişki yaşıyor. Bu çelişkinin ardından ailem bana yalan söylüyor noktasına gidiyor. Demek ki annem- babam ‘Beni sevdikleri için böyle söylüyorlar aslında ben yetersizim ‘gibi bir çıkarıma ulaşıyor. Bunun sonucunda da birçok şeyden uzak durmaya çalışıyor. Bu sefer problem özgüvene dönüşüyor. Yeterli olmadığını düşündüğü her şeyi istemiyorum, gitmeyeceğim, yapmayacağım diyerek geri bırakıyor. Ama işte bilgisayar ve oyun öyle değil. Orada oyun oynarken tek başına, etrafında kimse yok. Kimseye bir şey ispatlamasına gerek yok ve oyunu isterse delete basıp yeniden başlayabiliyor. İstediği seviyeye ilerleyebiliyor. Bu arada orada takdir görüyor. ‘Bu aşamayı geçtiniz aferin size’ diyor. ‘Sen ne müthiş bir adamsın’ demiyor. Dolayısıyla o oyunlarda yeterli olduğunu hissetmesi, kendiyle birebir olması eşittir kaygının falan azalması ya da olmamasına neden oluyor. Bu da çocuğu psikolojik olarak da rahatlatıyor diye düşünüyorum.” “ÇOCUKLARIN HAYATLA MÜCADELE GÜCÜ YOK OLUYOR” Her yaş gurubundan bireylerin kendisine ilgi, alaka, özen gösterilmesini istediğini karşısındakinden kendisini, sorunlarını dinlemesini istediğini ifade eden Muslu, ilgisizliğin herkesi farklı alışkanlıklara sürükleyebildiğini vurgulayarak, o yüzden özellikle aile içinde çocukları dinlemek, onlarla kaliteli vakit geçirmek, aile içinde hep birlikte sosyalleşmek gerektiğini söyledi. Muslu açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Bizim çocukluğumuz faklıydı. Biz çocukken bahçelerde sokaklarda oynardık. Şimdi öyle bir tablo yok. Şimdi çocuk evden servise biniyor, okulun önünde iniyor. Direkt binaya giriyor. Maalesef okullarda çevre ve bahçe düzenlemelerimiz de yeterli olmadığı için muhtemelen beton bahçesi olan bir okul içinde ve etrafında yeşil alan olmayan apartman dairesinde yaşamını çocukluğunu geçiriyor. Çocuklarımız binadan binaya transfer oluyor. Dikkat için bu da bir problem, çünkü çocuk enerjisini atamıyor. Çocuk bu durumda sadece var olmaya çalışıyor, okulun içinde gereklilikleri yapmaya çalışıyor. Modern toplum desek de bu toplumda bu düzende ayakta kalmaya çalışırken bizde bencilleşmeye başladık. Kendi işimiz, yapalım, önümüze bakalım, iş bulayım, para kazanayım derdindeyiz. Tekrar söylüyorum çocuk izleri takip eder. Bunları sürekli gören çocuk da okulda böyle davranmaya başlıyor. Şimdi çocuklar birbirlerine dokunmuyorlar. Böyle olunca arkadaş diye kurduğu ilişkilerde çok sınırlı oluyor. Arkadaşlıkları okulla ilgili, ortamla ilgili oluyor. Bu arkadaşlarla dışarda görüşüp bir şeyler paylaşmıyorlar. Arkadaşlarından uzak kaldığı sürece, yapacak bir şey bulamadıkça kendi kendine kaldıkça bilgisayara gidiyor. Arkadaş ortamında hırçınlıklarla karşılaşabiliyor, kendini ifade etmesi gerekiyor, farklı tablolarla da karşılaşabiliyor ama bilgisayarda öyle bir şey yok. Kimse ona saldırmıyor. Canını yakmıyor. Çünkü biz çocuklarımızı giderek pamuklar içinde büyüttüğümüz için mücadele gücü, sokakta düşmeyi, arkadaşıyla kavga etmesini de öğrenmemiş oluyor. Dolayısıyla bilgisayar çocuğu bu ortamlardan koruyor veya hayatın dışında tutuyor. İşte bu yüzden üniversite bitip de akademik hayat sona erdiğinde ne yapacağımızı bilemiyoruz. Mesela mühendis oluyor, kendisinin iyi bir maaşla iyi bir koltuğun beklediğini düşünüyor. Ama bu mantıklı ve mümkün değil ancak bunun için kendisini daha önceden yetiştirdiyse olabilecek bir şey bu. Ama bu mücadele ruhu oluşmadığı için her şey hazır sunulacak diye bekleyen bir gençlik oluşmaya başlıyor.” “EMEK VERMEDEN ELDE ETTİKLERİ ŞEYLERİN KIYMETİNİ BİLMİYORLAR” Çocuklara daha sınırlı özelliklere sahip telefonların alınması gerektiğini belirten Muslu ailelere de tavsiyelerde bulundu: “Sosyal ortam o kadar tehdit var ki, çocuklar ‘O aldı ben almadım, onun nesi var benim neyim var’ düşüncesindeler. Hani ben bizzat tanıyorum en bilinçli aileler de bile direnme sınırı belli bir noktaya kadar oluyor. Çünkü bu sefer de çocukta başka sıkıntılar çıkıyor. Süreci böyle yaşamadığı için direkt bunlara takılıyor, arkadaşımın var benim yok bunu yine bunu da kimlikle ilgili bir şey gibi alıp kendince özgüvene dönüştürüyor. Şimdi tabii şartlarda değişik, mesafeler uzak. Aile aradığımda bulabileyim diye endişeye kapılıyor haklılar ama burada en azından çok lüks bir şeyler alınmasını durdurabiliriz. Bazı çocukların elinde öyle telefonlar var ki asgari ücret kaça katlanmış. Bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Hem hiçbir emek vermeden elde ettiği bir şey onun kıymetini bilmiyor. Etrafında diğer insanlarda yarattığı model, marka mesajı sıkıntı. İşte telefonun sadece arama amaçlı ona ulaşabilmemiz için kullanılabilen bir araç olduğunu çocuğa belirtmemiz gerekir ve çocuklarımıza daha sınırlı özellikleri olan bir telefon alınması gerekir. Bunu öğretmenlerin, ailelerin çocuklara anlatmaları gerekiyor.”