Saadet Partisi Genel Kurulu'nu Gerçekleştirdi

Saadet Partisi Kastamonu İl Başkanlığı 5'inci Olağan Genel Kurulu'nu Halk Eğitim Merkezi'nde gerçekleştirdi. Genel kurulda seçimlere tek liste giren Kadir Yalçın, Saadet Partisi İl Başkanı oldu.

Saadet Partisi Kastamonu İl Başkanlığı 5’inci Olağan Genel Kurulu’nu Halk Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirdi. Genel kurulda seçimlere tek liste giren Kadir Yalçın, Saadet Partisi İl Başkanı oldu.

Genel kurulda açılış konuşmasını gerçekleştiren Kadir Yalçın; “Tam 56 yıl önce Erbakan Hocamız Kastamonu'da Yaşanabilir Türkiye'nin, Yeniden Büyük Türkiye'nin ve Yeni Bir Dünya'nın nasıl kurulacağını anlatıyordu. O gün, o salonda inanç vardı, şuur vardı, samimiyet ve ihlas vardı. O gün bu teşkilat hangi inançla yola çıktıysa, hangi ruh ve heyecana sahipse bugün de aynı coşku ve heyecanla hedefe doğru yürüyoruz. Bu hareketin Kastamonu'muz da ruh iklimini oluşturan, maddi ve manevi temellerini atan ve rahmeti rahmana kavuşan Mehmet Yetisgen, Cahit Keloğlu, Hüseyin YazIcıoğlu, Celal Kuşoğlu, Rafet Yazıcıoğlu Burhan Yilmaz, Mehmet Doğru, Murat Ahmetoğlu, Ahmet Yalçın, Naim Karaman, Av. Tevfik Yamakoğlu ve adını sayamadığımız nice kahramanı rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Bizim en büyük gücümüz 56 yıllık siyasal hafızamız ve değişmeyen ilkelerimizdir. Milli Görüş' ü kıymetli kılan; Hak, Adalet ve Kardeşlik değerleridir. Saadet Partisi'ni de kıymetli kılan bu değerleri taşımasıdır. Hem dünyanın, hem insanımızın yeni başlangıçlara ihtiyacının olduğu bugünde özüne, geleneğine sımsıkı sarılmış bir şekilde geleceğe umutla bakarak il kongremizi gerçekleştiriyoruz. Hepimiz bilmeliyiz ki, Saadet Partisi'nde Coğrafi sınırlar yoktur, Saadet Partisi'nin sınırlarında bütün insanlık vardır. İşte biz bunun için farklıyız. Bizim farkımız inancımızdır. Bizim farkımız ideallerimizdir. Bizim farkımız fedakarlığımızdır. Bizim farkımız samimiyetimizdir. Biz, bu Milletin tarihiyiz, aslıyız, inancıyız, umuduyuz. Biz büyük bir davanın mensuplarıyız. En zor şartlarda bile inancımızı, kararlılığımızı asla yitirmedik. Bundan sonra da asla yitirmeyeceğiz. Bu aziz millete sevgimizden, bu mübarek vatana bağlılığımızdan dolayı, aynı aşk ve aynı heyecanla hizmete devam edeceğiz. Durmak, yorulmak bize yakışmaz. Tüm Kastamonu'yu kapı kapı dolaşıp bu davayı aziz milletimize anlatacağız. Saadet Partisi partilerin değil sistemin alternatifidir. Bu düzen bozuktur. Bu tezgah bozuktur. Bozuk tezgahtan sağlam ürün çıkmaz. Biz var olan tezgaha tașeron olmaya değil bu bozuk tezgahın yerine adil bir düzen kurmaya geliyoruz. İnanıyorum ki gelecek 50 yılı yine Milli Görüşçüler olarak, bizler inşa edeceğiz. Çünkü Saadet Partisi; siyaseti mevki ve makam için değil, Allah rızası için yapan tertemiz bir kadronun adıdır. Bu kadronun tek bir derdi vardır, o da bu ülkeye, bu millete olan aşkıdır, sevdasıdır. Saadet Partisi Türkiye'nin umududur. Türkiye’nin aydınlık geleceğidir. Bu duygularla kongremize katılarak Genel Başkanıma karşı beni mahcup etmediğiniz için sizlere gönülden teşekkür eder, Rabbimin huzurunda sizlerin de mahcup olmamanızı niyaz ederim” dedi.

‘Davamızın Kastamonu'muza Hizmetler Yapması İçin Gayret Ettik’

Saadet Partisi Kastamonu İl Sorumlusu Hulusi Özbek, bir selamla konuşması gerçekleştirerek; “Malumunuz geçtiğimiz 31 Mart seçimlerinde Kastamonu'muzdan genel merkezimizin de teveccühüyle belediye başkanı adayı olduk. Davamızın Kastamonu'muza güzel hizmetler yapmasına bir vesile olması için gayret ettik, çalıştık. Bu manada bize gönül veren, destek veren tüm hemşerilerimize teşekkür ediyorum. Tabii ki olmadı. Vatandaşımızın mevcut yönetimden bıkması ve ondan uzaklaşması için biraz güçlünün yanında yer alarak henüz daha milli görüş belediyeciliğini Kastamonu'muzla tanıştıramadık. Ve inşallah biz ümit ediyoruz ki bu kongremizle birlikte en yakın zamanda yapılacak olan yerel ve genel seçimlerde Kastamonu'muzu milli görüşle barıştırmaya, milli görüşle tanıştırmaya ve milli görüşün yerel belediyedeki özellikle de o efsane hizmetlerinin Kastamonu'nu hemşerilerimizin de inşallah görmesi için gayret edeceğiz, çalışacağız. Malumunuz bugün aslında genel başkanımızı misafir edecektik burada. Ama Gazze'deki gelişen olağanüstü durumlar, zalim Trump'ın açıklamaları meydan okuması adeta ülkemizin de maalesef başında bulunduğu 57 tane İslam ülkesinin yöneticilerinin gıgı dahi çıkmadığı bir meydan okuyuşuna genel başkanımızın adeta bir meydan okuyuşu mahiyetinde İstanbul Beyazıt Meydanı'nda Trump'a saat 13'e kadar saat vermişti cumartesi günü bugün için. Madem siz on işe gün verdiniz, saat verdiniz, işte biz de sizin karşınızdayız diye güzel bir miting tertip edildi. Bu sebepten dolayı genel başkanımızı maalesef burada misafir edemedik” ifadelerini kullandı. 

‘Sadece Düşüncelerini Hedef Alıp Düşüncelerini Eleştiriyoruz’

Genel kurula katılan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Cafer Güneş, “Zor bir süreçten geçtiğimiz belli. Tabir yerinde ise avuç içinde ateş tutmaktan daha zor olan bir dönemden geçerken en zoru da milli görüşçülerin sırtlandığını hepimiz biliyor, hepimiz görüyoruz. Cenab-ı Allah işlerimizi kolay etsin, bizlere yardımcı olsun, ayağımızı kaydırmasın, hayırlısıyla bu imtihandan başarıyla çıkalım inşallah. İkinci söylemek istediğim husus, değerli arkadaşlar, üslup diye bir şey var. Hani derler ya, insanlar kıyafetleriyle karşılanır, sözleriyle uğurlanırmış. Hani derler ya, Kırşehirli Neşet Ertaş'ın dediği gibi, ‘Tatlı dile güler yüze doyulur mu doyulur mu?’ diye. Hani Yunus Emre'den de atıfta bulunurlar ya derler ki ‘söz ola kestire başı söz ola dindire savaşı, söz ola ağulu aşı bal ede’ diye de Yunus Emre'den söylerler. Bir başka sanatçımız da dil yarası dil yarası der. Dil yarası geçmez hançer yarası geçermiş der. Bunun gibi o kadar güzel sözlerimiz, o kadar güzel şeylerimiz olmasına rağmen ne yazık ki siyasilerimiz birbirlerine sokak çocuklarının söylemeyeceği üslupla hitap edip birbirlerinin yüzüne bakamayacak hale geliyorlar. Halbuki öyle değil. Biz siyasi partiyiz, saadet partisiyiz, milli görüşüz. Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi biz de kimseye yapmayız. Bize hakaret edilsin, zinhar. İstemeyiz. Ama biz de kimseye hakaret etmeyiz. Biz siyasi partilerle ancak ve ancak rakibiz. Biz siyasi partilerle düşman değiliz. Ne sözler öyle Allah'ım. Sonra o sözleri bir kenara koyup el sıkışmalar, sarılmalar, bir de bakıyorsunuz ki insan hayretler içerisinde kalıyor. Hatırlayın Sayın Devlet Bahçeli Özgür Özel'e ‘Efendim, kürsüde söylediğim sözlerden dolayı incindiyseniz kusura bakmayın, o sözün gelişiydi’ diyor. Aşağıda insanlar neredeyse birbirini yiyecek. İnsanlar birbiriyle düşman oluyor. Birbirine hakaret ediyor. Şurada biri diğerine aynı hakareti yapsa yüz yüze bakacak haliniz kalmaz ya. Bu ne biçim bir üsluptur. Ha öteki de ondan aşağı mı kalıyor, o da ona daha fazlasını söylüyor. Emin olun bazı söyledikleri sözü ben burada söylerken yüzüm kızarır veyahut da söyleyemem. El insaf. Biz siyasi partiyiz. Rakibiz. Yarışa çıktık. Allah'ın izniyle kim iyi yarışacaksa kim iyi koşacaksa o yarışı kazanacak. Bizim iddiamız milli görüş kazanacak. Çünkü biz biliyoruz ki Cenab-ı Allah insan nüfusu ne kadar olursa olsun bugün 8 milyar diyorlar. 80 milyar da olsa Rabbimin vaadi var. ‘Sayınız ne olursa olsun verdiğim rızık hepinize yetecektir. Ancak adil bir düzen kurarsanız 9 kişiye bir pul bir kişiye dokuz pul vermez, adil olarak bölüşürseniz’ diyor Yüce Rabbimiz. Öyleyse hiç kimsenin rızık endişesi olmasın. Bozuk düzen endişesi olsun. Bozuk düzen hortumlarıyla sağı solu sömürüp kendi ülkesine taşırken diğer taraftaki insanlar maalesef açlıktan ölecek duruma gelirler. Yeni bir dünya diye yeni kurulacak dünyada hakim olacak milli görüş. Kimsenin hakkını oralardan sömürüp ülkemize getirmeyeceğiz. Ülkemizdeki kaynaklar faaliyete geçecek. Allah da buyuruyor ki sermaye tek elde toplanması sizin için felakettir. Sermaye ülkeler arasında, insanlar arasında gezen bir şey olmalı diye. Biz bütün bunları birleştiririz. Bunun adına yeni bir dünya, yeniden büyük Türkiye yeni bir Türkiye diye hitap ederiz. Biz emperyalistlere özenmeyiz. Güçlülerle beraber olup zayıf düşen devletlerin tepesine çökmeyiz. Onların varlıklarına el koymayı aklımızdan bile geçirmeyiz. Sadece onlara hakkı, hukuku ve adaleti tavsiye ederiz. Onun için sözlerimizden herhangi bir şekilde alınacak olursa ben baştan özür dilerim. Hiç kimsenin şahsını hedef alarak konuşmuyoruz. Sadece düşüncelerini hedef alıp düşüncelerini eleştiriyoruz” dedi.

‘Lütfen Çekirdeğin İçine Bir Girin’

Milli Görüşü geriden bakıp değerlendirilmemesi gerektiğini söyleyen Güneş; “Lütfen çekirdeğin içine bir girin. Şu anda Avrupa'nın bütün şehirlerinde ülkelerinde demiyorum. Şehirlerinde Almanya'nın bütün şehirlerinde nasıl ki Kastamonu İl Başkanlığı diye levha asılıysa Frankfurt İl Başkanlığı Saadet Partisi, Köln İl Başkanlığı Saadet Partisi Fransa'daki iller için, Avrupa ülkeleri için, Amerika için Saadet Partisi'nin teşkilatları var. Resmen orada faaliyet gösteriyorlar. Genel başkanımız kongreye de yetişecekti. Ancak olağanüstü bir durum gelişti. Gazze Müslümanların meselesi olan insanlığın meselesi olan ilk kıblemiz olan İsrail orada biliyorsunuz yetmiş beş yetmiş altı yıldır işgalci konumunda. Hani Erbakan Hocamız diyordu ya, bana ne Amerika'dan diye. Mecliste söylüyordu bunu. Bir partinin başkanı olarak sonra da genel başkan ve başbakan olarak söylüyordu. Bizim genel başkanımız da bugün 12'de bir şey yapmamız lazım diye bir gün önceden Başkanlık Divanı olağanüstü toplandı. Birkaç tane seri kararlar alındı. Bu kararlardan bir tanesi İstanbul'da Beyazıt Meydanı'nda genel başkanımızın katılacağı bir açıklama olsun ve Trump'a hani bize söylüyordu ya bizim yetkililerimize aptal olma diye hatırlıyor musunuz? Aynı üslupla aptal olma o bölgeye nice krallar kan dökmek için gelmiş şu anda o kralların mezarı bile bulunmuyor diye hitap edecek o açıklamayı orada yapmak üzere karar alındı. Genel başkanımız bugünkü yapılacak kongreleri iptal etmek zorunda kaldı. Selamlarını getirdim”  ifadelerini kullandı.

‘Hakkı Savunmak Zorundayız’

Gazze’de yaşananlara değinen Güneş; “Dünya, ülkemiz gerçekten çok sıcak olayların içerisinden geçiyor. Şimdi genel başkanımızın bugün gelme işini hatırlatınca aklımıza Filistin gelir. Bu Filistin nedir, ne değildir diye şöyle kısaca bir bakmayı ben faydalı görüyorum. Filistin 638 yılında Hazreti Ömer tarafından İslam toprakları olarak ilan edilmiş. 638 yılından sonra Müslümanlar 1100 yıl o Filistin toprakları, Filistin deyince Suriye'yi, Ürdün'ü de içine alacak şekilde Filistin toprakları diye hitap edilirdi. 1100 yıl Müslümanlar hakim olmuş. Bu 1100 yılın 400 yılı da Osmanlı'ya, bizim atalarımıza nasip olmuş. Oraların fethedilmesi, ihya edilmesi. Bu 1100 yıllık zaman zarfında hiçbir tane Yahudi’nin, hiçbir tane Hristiyan’ın tabir yerindeyse burnu bile kanamamış. Hakları neyse aynen verilmiş. Hatta Selahaddin Eyyubi tekrar Filistin'i aldığında oradaki azınlıklara, Müslüman olmayanlara hitaben varsa mallarınızı alabildiğiniz kadar alın, canlarınız emniyettedir, namusunuz emniyettedir. Müslüman olan askerler size gideceğiniz yere kadar eşlik edecek diye demokrasi, insan hakları, özgürlüklerin numunesini göstermiştir. Ve bu bin yüz yıl içerisinde hiçbir gayrimüslime dokunulmamış, ibadetlerini etmiş, haklarını vermişlerdir. Bu yıllar içerisinde bir yüzyıl var ki yüz üç yıl Hristiyanların eline geçmiş. Gelir gelmez Haçlı seferleriyle almışlar burayı. Buradaki Müslümanlara ve buradaki Yahudilere kan kusturmuşlar. Bunlar yüz üç yıl kalmış. Müslümanlar tekrar almış. Osmanlı 1917 yılında maalesef İngilizlere yenilmiş. 1917 yılında Osmanlı yenilince İngilizlere geçince yanlış bilgilerinizi düzeltmek için söylüyorum. İngilizler orayı alınca ilk iş olarak Yahudilere, Siyonist Yahudilere zemin hazırlamak için orada 30 yıl hakimiyetlerini sürdürmüşler. Geldiklerinde yaptıkları ilk iş ev vergisini, arsa vergisini, dükkan vergisini aşırı derecede yükseltmişler. Vergiyi ödeyemeyen Müslümanların mallarına el koymuşlar. Tam o sırada da Hitler Almanya'da Almanya'daki Yahudilere zulmetmiş. Kimilerine göre para verdiği de söylenir. Zemin hazırlanmış. Theodor Herzl'ın çalışmaları, dünyadaki Yahudilerin destekleri, İngiliz'in ayak oyunu, Osmanlı'nın da sıkıntılı döneminden istifade ederek o bölgede bir avuç olan Yahudi azınlık mümkün olduğu kadar yukarıya çekilmeye çalışılmış. Yahudiler gelmiş, 30 yıl sonra oraya yerleşmişler. 1947 yılının sonu, 48'in başında Birleşmiş Milletler orada bir Yahudi Devleti olan İsrail'i ilan etmiş. Birleşmiş Milletler'de kurulmuş bir devlettir. Dünya Siyonizm’in kabul ettiği bir devlettir. Üzülerek söyleyeyim ki Amerika Birleşik Devletleri İsrail'i devlet olarak kabul ettikten sonra da Türkiye Cumhuriyeti de üzülerek söyleyeyim ikinci devlet olarak İsrail'i kabul etmiştir. 1948'den bugüne kadar yaklaşık 76 yıldır orada Yahudilerin zulümleri vardır. Hristiyan kalmamıştır. Müslümanlar vatan, bayrak, namus, şeref uğruna 75 yıldır mücadele vermektedir. Her gün ölüp ölüp dirilmekteler. Şehit olduklarına inandıkları için bir avuç azınlığı dünyanın en korkunç silahlarına sahip olan İsrailler bir türlü sindirememiştir. Şimdi yine maça dışarıdan müdahale edilir gibi Avrupa ülkelerinden Amerika'dan yardım alınarak oraya bir şeyler yapılmak isteniyor. İşte tam bu sırada da Türkiye'de her parti kendi fikrini gösteriyor. Dünya gündemine ilk defa 1980 yılının Eylül'ün ilk 6'sında Kudüs mitingi diye Konya'da bir miting yapıldı. Çok büyük bir miting. Erbakan Hocamız başta olmak üzere Cenab-ı Allah Erbakan Hocamıza da, geçmişlerimize de, bu ülkeye faydalı olanların hepsine de rahmet diliyorum. Onlara Cenab-ı Allah inşallah cennetiyle muamele eder diye de dua ediyorum. Dünya gündemine Filistin böylece taşınmış oldu. Filistin haftası diye bir hafta yapıldı. Milli görüşçüler bu haftayı sürekli andılar, kutladılar. İktidara geldiğimiz dönemlerde pek irtibat kurmadık. Ancak birileri gömleğini çıkarttı, İsrail'e övgüler dizmeye başladı. Zannettiler ki İsrail'e övgü dizersek, onları ayakta karşılarsak, misafir edersek dünyanın jandarması olan Amerika'da bizi ayakta karşılar diye. Onun içindir ki şu göstereceğim içler acısı resimleri maalesef bize yaşattılar. Şu İsrail askerini taşıyan Türk askeri Köşke, külliyeye adı ne olursa olsun Siyonist bayraklı adamları külliyeye getirdiniz. Getirirken havaalanından külliyeye kadar İsrail ve Türk bayraklarıyla şehri donattınız. Milli görüşün, milli gençliği gece belli bir saatten sonra sokağa çıktı o direklere asılı olan İsrail bayraklarını biri sandalye oldu, biri onun üstüne çıktı, havaalanından külliyeye kadar ne kadar bayrak varsa gece sabaha kadar indirildi. Milli görüşçü, milli görüşçü Bir tek kişi bile kalsa Allah'ın izniyle hakkı hakim kılmak, yeni bir dünya kılmak idaremizden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Vazgeçme işimizin sebebi de biz Kalubela’da inanırız. Kalubela'da Allah'a söz vermiş insanlarız. ‘Ey insanlar! Ben sizin Rabbiniz miyim?’, ‘Evet Ya Rabbi, Sen bizim Rabbimizsin.’ ‘Yaşınızın vakti geldiğinde, dünyaya gelip aklınız erdiğinde benim yap dediklerimi yapacak mısınız?’, ‘Evet Ya Rabbi’, ‘Kaç dediklerimden kaçacak mısın?’, ‘Evet Ya Rabbi’, ‘Bana düşman olana düşman, dost olana dost olacak mısınız?’ ‘Evet ya Rabbi’, senin uğrunda mücadele veriyoruz diyen kişiler, bu işi anlayanlara milli görüşçüler denir.

Anlamayanlara da kardeşhane bir şekilde anlatmak sizlerin boynunun borcudur. Biz burada bir siyasi partiyi konuşuyoruz ama dünyanın tüm dertleri de bizim derdimiz olduğunu lütfen unutmayın. Zaman zaman bize soruyorlar, bu arkadaşlar da sizin arkadaşınız değil mi? Evet, bizim arkadaşımızdı. Gömleğini çıkarttı bu arkadaşlar. Bunları aklınızdan, hafızanızdan silmeyin. Bundan başka bir şeyler de var mı? Olmaz mı? Cumhuriyet kurulalı 100 yıl olmuş. Yüzyıl içerisinde hiçbir iktidar meclise İsrail Devlet Başkanı'nı getirip konuşturmamış. Kendi partisinin milletvekillerini de alkışlamaya mecbur etmemiş ancak şu andaki iktidar maalesef İsrail Devlet Başkanı'nı meclise getirmiş ve orada konuşma yaptırmış ve de alkışlattırmıştır. Bizim kimseye düşmanlığımız yok. Ama bu hareketlerini gittiğimiz her yerde anlatırız. Hepsini bunların yüzlerine vurmak boynumuzun borcudur. Ey Kastamonulular, Birleşmiş Milletleri'ni kendiniz kurup Hakk'a hizmet ettirmezseniz zalimler kurur, şerre hizmet ettirir. Bu Birleşmiş Milletler Hakk'a hiçbir zaman hizmet etmemiştir. Son olarak örneklerini görüyoruz. Birleşmiş Milletler'in aldığı hiçbir karara İsrail uymamıştır. İsrail'e övgüler dizmek, onunla fotoğraf çekinmek, onu en üst seviyede ağırlamak, ne yaparsanız yapın, hiç boşuna uğraşmayın. Küfür tek millettir. Yahudiler, Siyonistler bildiklerinden bir ayak geri kalmazlar. Öyleyse güçlü olmak zorundayız. Hakkı savunmak zorundayız” şeklinde konuştu.

‘İnsana İnsanca Muamele Edilir’

Türkiye gündemine de değinen Güneş; “AK Parti'nin Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Cumhurbaşkanımız diye eleştirirsem belki buradan çıkarken beni tutuklayabilirler. Onun için AK Parti genel başkanı, benim de il başkanlığından, ben Kırşehir il başkanıyken Sayın Recep Tayyip Erdoğan da İstanbul il başkanıydı. İl başkanlığını aynı dönemde yaptık. Arkadaşım olan Sayın AK Parti genel başkanı ne diyor? Şu yanlış diyoruz. Memur sıkıntıda, esnaf sıkıntıda, hayvancılıkla uğraşan sıkıntıda, sıkıntıda, sanayiyle uğraşan sıkıntıda. ‘Çıkıyor bize, biz bir kanalda zar zor konuşurken bir sürü kanalda canlı yayınla ‘Bekara karı boşamak kolay’ diyor. Aynen hitap bu. ‘Bekara karı boşamak kolay’ diyor. Biz de kendisine diyoruz ki, sevgili değerli arkadaşımız, biz iki kere hükümete geldik. Biri 1974'te hükümete geldik, bir tanesi de 1996'da, o zaman Erbakan, 1996'da başbakan olmuştu. Başbakan olduğundaki olaylardan birkaç tanesini size hatırlatayım. Şöyle bir bakın, ondan sonra 1974. Erbakan Başbakan Yardımcısı. O gün sağ partilerin hepsi bizi solcularla koalisyon kurduğumuz için ne komünistliğimiz kaldı, ne dışlamadıkları. Doğru mu? Doğru. Hepimiz sindik. Ya sol ile sağ bir araya gelir miymiş diye. Ya arkadaş biz düşman mıyız ya? Türkiye Cumhuriyeti'nin bir anayasası var. Bir de kanunları var. Bu kanunlara uyan tüm partiler bu ülkenin partisidir. Zaman zaman görüşür, zaman zaman da koalisyon kurulur. Niye bu kadar abartıyorsunuz bu meseleyi? Çok abarttılar. Neredeyse sokağa çıkılmayacak hale getirdiler. İşte o dönemde yapılan bazı çalışmalar. Bir tanesi şu arkadaşlar. Şu elimde gördüğünüz Türkiye haritası. 1974'te rahmetli genel bakan ve Ecevit'in hükümetinde temeli atılan fabrikalar, 225 tane fabrikanın temeli atıldı. Atılan bu temellerden 75 tanesi faaliyete geçti. O dönemde Kıbrıs Barış Harekatı o dönemde yapıldı. Kur'an kursları o dönemde açıldı. İmam Hatiplerin tüm okullara girişi askeriye hariç o dönemde sağlandı. ABD üsleri Kıbrıs'tan dolayı bize ambargo koyunca ABD'nin 16 tane üssü kapatıldı. Ne anlatıyorum size bakar mısınız ve bu fabrikalar şöyle bir kitap haline getirdik. Ağır sanayi diye. Erbakan hocamızın da olduğu. Bu kitapta iki yüz yirmi beş tane fabrika, bunun yetmiş beş tanesi faaliyete geçmiş ve bu fabrikaları bugün mirasa konmuş evlat gibi hepsini satıp kapattırdılar. Şeker fabrikaları kapandı. Sümerbanklar kapandı. Çimento fabrikaları kapandı. Petlas'ı kapatmak üzereydiler. Bütün fabrikalar arsa niyetine satıldı. Birilerine tabir yerindeyse hibe edildi. Satıldı. Şu 225 tane. Bakar mısınız? Şu fabrikalar faaliyete geçmiş olsa Türkiye'de göç nedir Yaşamamış olacağız. Şimdi köyler ilçelere, ilçeler şehirlere, şehirler büyük şehirlere. Büyük şehirler yaşanmaz hale geldi. Küçük şehirler onlar da kimse olmadığı için yaşanmaz hale geldi. Emin olun çok büyük bir felaketin içinden geçiyoruz. 23 yıl tek başına iktidar en alttaki devlet kademesinde en üste kadar devlet kademelerini elinde tutan arkadaşlarımız hala yapacağız demeleri yok mu? Yahu siz Erbakan Hoca'nın talebesiydiniz. Erbakan Hoca bir yıl geldi memur ihya oldu. İşçi ihya oldu. Emekli ihya oldu. Hayvancılıkla uğraşanlar ihya oldu. Sanayi, ticaret hareketlendi. Bir kuruş borç almadı. Biraz sonra onu da söyleyeyim. 1974 Kıbrıs savaşı Erbakan hocamız başbakan vekili iken Sayın Ecevit Allah rahmet eylesin İngiltere'de garantörlük görüşmeleri yaparken komutanlar Erbakan hocamıza bir an önce müdahale etmemiz gerektiğini söylüyor. Bunun üzerine başbakan vekili olarak telefonlar, görüşmeler yapılıyor. Kıbrıs'a çıkartma harekatı. Amerikan'ın 2 gün sonra ancak veya 1 gün sonra haberi ancak oluyor. Amerikan'ın haberi olduğunda kan beynine sıçrıyor. Kan beynine sıçrayan bu Amerikan zalimi 6’ncı filoyu Kıbrıs'a doğru yola çıkartıyor. Erbakan Hocamız askerlerle bir toplantı halindedir. Diyorlar ki 6. filo geliyor. Erbakan Hocamız askerlere dönüyor. İçinizde Japonya gibi, intihar dalışı yapacak 5 tane memleket evladı istiyorum bir adım öne çıksın diyor. 5 tanenin yerine kaç tane pilot varsa hepsi öne çıkıyor. Hazır olun diyor. 6’ncı filoya çılgın bir dalış yapılacak. Sonra toplantı bitiyor, her şey kararlaştırılıyor. Üst düzey komutan Erbakan hocamıza geliyor. Diyor ki ‘Hocam, bu nasıl olur’ diyor. ‘Böyle bir şey nasıl yapabiliriz?’,  ‘Hiç merak etme, bu haber şimdi Amerika'ya ulaştı. Onlar gemi falan gönderemezler. Çünkü onlar dünyasını çok severler. Çok korkarlar.’ Ve Kıbrıs Savaşı bu şekilde karar alınıyor. Amborga koyuyorlar, üslerin hepsine el konuyor. 16 tane üstün 16'sına da Türk bayrağı çekiliyor. Bunları bilmek zorundayız. Efendime söyleyeyim, bütün bu işler 74'te yapılıyor. 74'te savaşın Hükümetin bozulma meselesi. 10-12 tane Milli Görüş Partilerinden milletvekili seçilmiş arkadaşlar, solcularla sağcıların, inanan insanlarla 141-142'den hapis yatan insanların affı, genel af, silaha bulaşmışlar hariç gündeme geliyor. O 12 kişi Erbakan Hocamız'a geliyorlar, Erbakan Hocamız Başbakan Yardımcısı. Hocam bu komünistlere güvenilmez. Önce 163. maddeyi oylayalım diyorlar. Bakar mısınız? 163. madde oylanıyor Ecevit'e soruyor, söylüyor Erbakan Hocamız. Hay hay diyor o da. 163'ten yatanların affı kesinleşiyor. 141-142 solcuların maddesine gelince bizim o 12 tane güvenilmez diyen arkadaşlar kendileri meclis terk ediyorlar. Hükümet bunun üzerine düştü. Çok büyük hizmetler yapılacaktı. Yahu 141-142 artık tarihe gömülmesi lazımdı.
Sonradan özel zamanında 141-142 ve 163'lü maddeler kaldırılmış oldu. Bakar mısınız arkadaşlar? Ta o zaman milli görüşüm tavrı, içimizden bir takım insanların tutumları. Bunlar yapıldı, hükümet düştü. Arkasından Filistin olayları. Arkasından 12 Eylül geldi. 12 Eylülden sonra Refah Partisi kuruldu. Refah Partisi kurulunca şimdi burada salonda, salonun yarısı dolu. Hepsi dolu değil. Ben Erbakan Hoca'nın iki tane mitingine rastladım. Bir tanesi Kırşehir mitingi. Kırşehir mitinginde Erbakan Hoca'mızın karşısında emin olun bu kadar topluluk yoktur. Mitinge gelmiş. Sanki suçlusu Deniz. Yer yarılsa da içine girsem. Bir partinin genel başkanı gelmiş. Kırşehir'e temeller atmış. Kırşehir Petlas, Erbakan'ın eseri. Kırşehir Küçük Sanayi. Kırşehir Sanayi Sitesi. Organize Sanayi. Kırşehir Peynir ve Tereyağı Fabrikası. Kırşehir Çelikçekme Fabrikası. Bu kadar temeli atan bir insanın mitinginde elli kişi yok. Aradan yıllar geçti. Ben devlet görevimden istifa ettim. İl başkanı oldum. Refah Partisi kuruldu. Refah'ın il başkanı oldum zaten. Refah'ın o yükseliş devri tüm Türkiye'de olduğu gibi Kırkşehir'de de ve Kırşehir'de bir miting daha yaptık. Yaptığımız bu mitingde Kırşehir tarihinde hiç bu kadar kalabalık bir miting olmamıştı. Ümit var olunuz. Ümitsizliğe düşmeyiniz. Onu söylemek için söylüyorum. Ağrı'da da bir mitingine şahit oldum. Ağrı, Refah'ın ilk kurulduğu dönemlerdi. Miting sahası hazırlanmış. Ses cihazları kurulmuş. Bayraklar asılmış. Kürsü konmuş. Nihayet saat gelmiş. Erbakan Hocamız arkadaşlarıyla kürsünün arkasına geçtiğinde bir de ne görsün, meydanda bir kişi bile yok. Bir kişi yok. Kimse yok. Erbakan hocamız yanındakilerine, geçin bakayım karşıya, 5-6 kişiyi karşıya geçirmiş, mikrofonu almış, terleri şakaklarından akana kadar, sırtından ter çıkana kadar, sanki 1 milyon insana müthiş bir konferans veriyor gibi dünyayı, ülkemizi, yapılması gerekenleri, Milli Görüş Harekatı'nı öyle bir anlatıyor ki, biz de orada gençler olarak varız, 3-5 kişi kenarda orada burada, ben onu görünce dedim ki ya biz ne oluyor ya? Esas kalabalığı istemesi gereken adam kalabalığı ya görmüyor ya karşısında bir milyonu görüyor. Müthiş bir şekilde ağır sanayiyi anlatıyor. Erbakan Hoca azim demektir. Erbakan Hoca yılgınlığı hiç kabul etmeyen demektir. Erbakan Hoca bize aşıladığı fikir benim mazeretim hepsi geçersiz. Param yok. Kastamonu'yu ben kürsüye çıkınca eleştirecektim bazı illerde, bütçe olarak sunuyorlar bize. On bin lirayla bir seneye geçirmişler. Otuz bin lirayla bir seneye geçirmişler. Ben de her kürsüye çıkıştığımda bir ilin bütçesi yirmi bin lira olur mu diye o arkadaşları eleştiriyorum. Ama Kastamonu bir milyondan bahsetti. Demek ki para engelini siz aşmışsınız. İnşallah diğer engelleri de aşarsınız. Diğer konu Kıbrıs Savaşı yapılırken ambargo koymuşlar. Savaş yapılırken Amerika ve Batı ülkeleri ambargo koymuş. Uçak vermişler parayla, uçağın lastiğini vermemişler. Bilenler bilir. Uçak lastikleri bir iki iniş kalkışta değiştirilmesi gerekir. Lastik yok, vermemişler. Uçağın benzini yok. Kaddafi, Saddam Hüseyin omuzlarında Kıbrıs için uçak lastiği malzeme taşımışlar bizlere. Onların iktidardan indirilmesini şöyle bir araştırırsanız, ta oralara kadar gider. O adamlar istemediklerini yaşatmazlar. Erbakan hocamızı da yaşatmadılar. Kimini imha, kimini de bu şekilde partisini dört kere kapatarak imha ettiler. Petlas lastik fabrikası Kıbrıs Savaşı'ndan sonra Kırşehir'e temeli atıldı. Sade bir lastik fabrikası değil, aynı zamanda uçak lastiği üreten bir fabrikaydı. İktidarlar geldi, çalıştıramadılar. Lastikler yığıldı. Ben il başkanı iken Tayyip Bey belediye başkanıydı. Melih Gökçek belediye başkanıydı. Diyarbakır'da Ahmet Bilgin belediye başkanıydı. Erzurum'da Ersan Gemalmaz, Halil Ürün, Konya'da, Kocaeli'nde altı tane büyükşehir belediye başkanımıza taptaze bir il başkanı olarak telefonda lastik satıp lastik fabrikasını ayakta durdurduk. Daha sonra seçim oldu. 95'te ben milletvekili oldum. Milletvekili olunca lastik fabrikasının genel müdürü de Ankara'ya bir başka yere tayin oldu. İlk işim onun yanına gitmek oldu. Uğur Sümer. Vardım Sayın Genel Müdürüm. Ben şu anda partim iktidarda. Ben de milletvekiliyim. ‘Petlas için ne yapabiliriz?’ dedim. Dedi ki ‘Benim söyleyeceğimi yapabilirsen tarihe altın harflerle geçersin.’, ‘Nedir o?’, ‘Ama gücünüz yetmez.’ Sayın Genel Müdürüm bir söyleyin. Belki gücümüz yeter iktidardayız.’ Dedi ki devletin ürettiği malı devlet almak zorundadır. Devlet malzeme ofisiyle bakanlık bir imza alışırsa karşılıklı sizin kurtuluşunuz demek. Ya bu kadar kolay şeyi, bu Petlas'ın zararını, ziyanını, bu gelen iktidarlar niye bu milletin sırtına sarıyor da bir imzayı atmıyor? ‘Atmazlar’ dedi. Uluslararası bir şey. Dünya devleri araya girer. Paralar konuşur, gerekirse tehditler konuşur dedi. Yolu yordamı öğrendik. ‘Bu nereden geçecek? Meclisten mi?’ ‘Hayır, bir tek Maliye Bakanı'nın imzasından geçecek.’ Maliye Bakanı o zaman Abdullatif Şener, dedim. Aradı Abdullatif Şener çıktı telefona. ‘Sayın Bakanım nasılsınız, iyi misiniz? Hoş, beş. Arkasından Petlas’ın lastiklerini sizin Devlet Malzeme Ofisi niye almıyor Sayın Bakanım?’,  ‘Valla ben bilmiyorum’ dedi. Siz uğraşacaksınız ondan. Ben dedi bir baktırayım, imzalarım, gönderirim. Kapattık, genel müdür dedi ki, bakan da bilmiyor dedi. ‘Bu dünya meselesi, gücü yetmez’ dedi. Bir hafta sonra, Abdullatif Şener beni aradı. Dedi ki, Cafer'le imzayı attım, bir nüshasını sana, bir nüshasını da Petlas'a gönderdim. Bayram edildi. Petlas lastikleri artık devletin olduğu anlaşıldı. Yıllar sonra lastikler satılmaya başlandı. Arkasından biz iktidardan gittik, yine lastik fabrikasının boynu aşağıya büküldü. Varsa yoksa özelleştireceğiz. En sonunda PETLAS'ı bir lastikçi aldı. Şu anda 4 bin 700 kişi çalışıyor. Yüz on sekiz ülkeye ihracat yapıyor. Aylık Türkiye Kırşehir'e girdisi iki yüz trilyon. Kırşehir'e girdisi. Eski parayla söylüyorum iki yüz trilyonu. Bakın sanayi bu demek. Dışarıdan lastik almamıza uçaklarımız kalkmıyor, savaşa gidemeyiz diye bahane uydurmanıza hiç gerek yok. Bu şartlarla çalışıldı. Arkasından Refah Yol Hükümeti kuruldu. Sağ partiler bizden kurmamak için sol partiyle anlaştılar. Ecevit'i başbakan yaptılar. Doğru Yol Partisiyle hiç anlaşamazken anlaştılar. Ecevit dışarıdan destekledi. Dışarıdan destekleyip mecliste oturdukları için oy kullanmamış, geçersiz sayıldı çekimsel oylar. Hükümet 3 ay sonra düştü. Erbakan Hoca devrildi. İçinizde o dönemin memuriyetini bilen varsa maaşlarınız yüzde yüz arttı. Yüzde yüz otuz arttı. İşçiler çok para aldı. Sendikaların istediğinden çok daha fazla para verildi. Hayvancılar ihya oldu, çiftçiler çok mutlu oldu, sanayiciler çok mutlu oldular. Sonra Avrupalılar kendi arasında Yunanistan'da bir toplantı yaptılar. Toplantıda dediler ki Erbakan Hoca size gelecek, mecbur para isteyecek, hiç konuşmayın bile dediler. Erbakan Hoca ile konuşmadılar 1 yıl Avrupalılar. Erbakan Hoca'ya dediler ki şartlarımız var. İran'la konuşmayacaksın. Konuşursan şu kadar milyar dolardan fazla ticaret anlaşması yapmayacaksın. Erbakan başbakan olunca ilk ziyareti nereyeydi? İran'a idi. Endonezya'ya idi. 5 tane İslam ülkesine idi. Pakistan'a idi. Oralarda çok büyük anlaşmalar yapıldı. Doğalgaz tek kaynağa bağlıydı. Onları kaldırdı, attı. Sonra dediler paraya mecbur gelecek. Çünkü Türkiye'nin kaynakları buna yetmez dediler. Aradan yıllar geçti elimize bir gazete geçti. Bu gazete Dünya Gazetesi. Otuz Nisan iki bin yedi. Turgut Özal hükümetinden bugünümüze kadar tüm başbakanların dışarıdan aldığı borçlar incelenmiş. Bu borçlar incelenmesinin neticesinde borç almayan tek başbakan. Yahu arkadaşlar çiftçiye ver, işçiye ver, köylüye ver, memura ver, herkese ver, ver, ver, ver, ver, ver, borç alma. Bütçeniz Mart ayına kadar da denk bütçe olsun. Ya bu ne biçim bir iş? İsraf önlendi, lüks önlendi, yanlış yatırım önlendi, yolsuzluklar önlendi. Bir de işe besmeleyle başlarsanız Allah bereketini artırdı. Herkesin yüzü gülüyordu. 28 Şubat Ayşe'yle Fatma yüzünden yapıldı mı zannediyorsunuz siz? 28 Şubat'ın sarıklı birkaç kişinin Ankara'ya gelmesine mi yapıldı zannediyorsunuz? O kişiler şu anda Elazığ'ın Hazar Gölü kenarında aynı faaliyetlerini yapıyorlar. Bakın Ayşeler Fatmalar da... Ohoo! Nice Ayşeler Fatmalar çıktı. Tam meclisin içine kadar geldiler. Bazıları da milletvekili oldu. Onun için mi yapıldı zannediyorsunuz? Eyvah! Bizim 100 yıllık bir dönemde bir adım attığımız bir adımı. D8 kurulmuş. Havuz sistemi kurulmuş. İsraf önlenmiş, lüks önlenmiş. Kendi kaynaklarıyla hareket eden bir ülke haline bir yılda gelmiş. Nasıl hükümet olduğumuzu siz biliyorsunuz. Bizimle koalisyon olmadılar. Sağcılar da olmadı, solcular da olmadı. O tarihten sonra ben çok net bir şey söylüyorum. Ben sağcı değilim. Ben solcu da değilim. Ben milli görüşçüyüm arkadaş. İkisinin de haricinde olan bir görüş. Bu görüş bu ülkede ekmek su kadar ihtiyaç, bu görüş bu kadar lazım. Onun için hiç borç alınmadı. Şubat ayına kadar. Şubat ayında yirmi sekiz Şubat Milli Güvenlik Kurulu toplantısı oldu. Bizim hepimizin elimiz yüreğimizde Erbakan Hocam ne yapacak diye bekliyoruz. 9 buçuk saat sürdü. Geldi topladı milletvekillerini. Basın yok. Kapattı orayı. Recep Tayyip Erdoğan da belediye başkanımızdı. O da geldi. Orada konuştu. Herkes dedi ki hocam bu Milli Güvenlik Kurulu kararı 18 madde. Biz bunları kabul edersek biteriz dedi. Erbakan Hocam dedi ki ‘Değerli arkadaşlar, Milli Güvenlik Kurulu kararları tavsiye kararıdır. Milli görüşün rafları tavsiye edilip de tutulmayan kararlarla doludur. Biz bunları alırız, hepsini bakanlara dağıtırız. Yapılması için anayasa değişecek, yapılması için yasalar değişecek. Bunların hiçbir tanesine dokunmayız.’ Hiçbir tanesine de Haziran ayına kadar dokunulamadı. Çünkü anayasa değişmesi lazım. Yasaları değiştirmesi lazım. Bunlar bahane edildi ve 28 Şubat diye postmodernin yani askerlerin işe karışmadan sivillerin karıştığı, ortağımızdan 43 milletvekilini ayarttılar. Kimini tehditle, kimini vaatle bir gecede 43 milletvekili oradan oraya geçti. Ve hükümeti bu şekilde düşürdüler. Oh be dediler. Rahat bir nefes aldılar. Kıbrıs 74'te kurtulmuştu. 96'da iktidara geldiğimizde de muazzam işler yapılmıştı o zaman. Yapılan işler bugünkü gibi her şeye zam yapılmadı. Geçici vergi konup kalıcı hale getirilmedi. Deprem için toplanan paralar deprem fonunda kaldı. Şimdi deprem için topluyorlar başka yerlere harcıyorlar maalesef. Zam yapılmadı. Tarıma muazzam bir destek verildi. Şu anda yediğiniz et hangi et bilmiyorsunuz bile. Hepimiz bilmiyoruz. Yurt dışından geliyor. Ne et olduğu da belli değil. Milli görüşün Tarım Bakanı Musa Demirci bilenler bilir. Allah rahmet eylesin. Daha ilk haftası koltuğuna bile doğru dürüst oturamamış. Gelen giden misafirlere hoş beş derken Musa Demirci'yi Erbakan Hocamız çağırıyor. Musa gel bakayım buraya. Geliyor. Söyle bakalım bana Sayın Bakan. Milli görüş açısından hükümette neler yaptın? Bir sayıyor. Hocam İlk olarak geldiğim gün dışarıdan et ithalatını kesinlikle durdurdun. Erbakan hocamız ‘Sen milli görüşü erken uygulamaya başlamışsın’ dedi. Bir kilo et gelmedi arkadaşlar. Meralarımız boş. İnsanlarımız işsiz, hayvan yetiştiremiyoruz. Yem dışarıdan, gübre dışarıdan, ilaç dışarıdan, işçilik pahalı. Suriyeliler getirmişler buraya. Sayın Süleyman Soylu ne diyor? Suriyeliler giderse diyor. Sanayicilerimiz iflas eder. Suriyelileri sigortasız çalıştırıyorsun. Suriyelileri iş yerinin bir köşesinde yatırıyorsun. Buna da kazanç diyorsun. Yazıklar olsun sana. Yazıklar olsun. İnsana insanca muamele edilir. Yapamıyorsanız bırakın” şeklinde konuştu.

‘Şartlarda Ülkeyi Borçlandırıyorlar’

Açıklamalarına devam eden Güneş; “Havuz sistemi diyeyim size bahsetmeliyim. Havuz sistemi devletin bakanlıkları var. Devletin kamu iktisadi teşekkülleri var. Hepsinin kendisinin bütçesi var. Yılbaşında bütçeler tahsis ediliyor. Hesaplarına çıkartılıyor. Çıkartılan bu paraları bir kısmı bakanlar faizsiz olarak özel bankalara koyuyorlar. Lazım olan kesin de on beş gün yirmi gün para lazım. Gidiyorlar o parayı yüksek faizle alıyorlar. Bakın kaynağımızın biri buydu biliyor musunuz? Havuz sistemi bir düğme, düğmeye basıyorsunuz, devletin nerede parası var, nerenin ihtiyacı var görüyorsunuz. Yahu o kadar çok paramız faizsiz duruyor, ihtiyaç olan paralar faizle alınıyor. Bunu çocuk yapmaz. Bu adamlar çocuk mu? Hayır. Bizim Kırşehir’de bir söz var. Ya korkaksınız ya ortaksınız diye. Varın gerisini siz hesap edin. Bu şartlarda ülkeyi borçlandırıyorlar. Havuz sistemi kuruldu. Muazzam işler yapıldı. Haşhaş ekimi Amerika tarafından yasaklanmıştı. Ecevit'le koalisyon olduğumuzda serbest bırakıldı. Biz gittikten sonra tekrar yasaklamışlar. 96'da geldik. Yeniden Haşhaş ekimini serbest bıraktık. Irak'a Amerika düşman olmuş. Biz de düşman olmuşuz. Petrol boru hattını kapatmışız. Orada Irak'la ticaret yapılıyor. Bizim o bölgede yaşayan insanlarımız var. PKK'nın kucağına bilerek veya bilmeyerek itilmiş insanlarımız var. Ben gittim Hakkari'ye giderken gördüğüm manzara. Irak'tan, affedersiniz, katırla, eşekle, atla mazot getiriyorlar iki bidon. Yolun kenarında bekleyen tankere boşaltıyorlar. Hani ucuz mazot diye bir ara yaygınlaşmıştı ya, bunlara yapılıyordu. Erbakan Hoca iktidara gelince bunlara dedi ki, gelin bakalım buraya. Bundan sonra atla, katırla yakıt getirmek yok. Araçlarınıza koyun depoyu, tankı gidin araçlarınızla getirin. Giderken mal götürün, gelirken mazot getirin, benzin getirin. Ne getirecekse işte onu devlet olarak biz alacağız dedi. Üç liraysa orada bir lira. Bunlar getirdi devlete iki liraya verdi. Devlet yine piyasa değerinden verdi. Kârından azıcık vazgeçti. İstanbul'dan, Ankara'dan göç tersine dönmeye başladı. Biz gittik, gelen iktidarlar o atı katırı vadiye doldurdular, sınırı kapattılar, hepsini öldürdüler. Size döndüler dediler ki, yahu kardeşlerim kaçakçılık var burada, bu insanlar vergi kaçakçılığı yapıyor diye de size şikayet ettiler. Sonra bir araştırma yapıldı ki, araştırmada gördüğümüz manzara emin olun yüreğimizi yerinden hoplattı. Kaçak mazotun yüzde ikisi güneydoğudan, yüzde doksan sekizi batıdan deniz yoluyla yapılıyormuş. Bazı rütbeli üst düzey memur ve siyasetçiler bir gross tonluk gemi gelse denize yanaşsa Kastamonu'nun denizine ne getirdiğini ne bileceksiniz siz? O işi kontrol edenlerle de iş birliği yapılmışsa bu şekilde kaçakçılık yapıldı. O bölge insanı ister istemez PKK'nın kucağına itilmiş oldu” ifadelerini kullandı. 

‘Partizanlık Ve Ayrımcılık Yapmayacağız’

Sözlerine devam eden Güneş; “Deniz Yücel diye bir adam vardı. Bu hapishanedeydi. Hapishanede olan bu adam hapishanede olan bu adamı bu tende bu can oldukça bırakmam dedi. Bir nereden bir rüzgar estiyse adam hemen duruşmaya çıkartıldı. Serbest bırakıldı, uçakla gitti. Türk asıllı, Alman casus. İkincisi, Rahip Bronson. Bu tende bu canı olunca bırakmam dedi. Trump bir mektup yazdı. Mektubun üzerine Bronson serbest bırakıldı. Üçüncüsü, Mavi Marmara. Bana mı danıştınız gitti dedi. Önce de dedi ki ben gönderdim dedi.
Arabistanlı bir gazeteci, Cemal Kaşıkçı. Asitle eritilerek öldürdü. Dosyayı Arabistan istedi. Bizi enayi mi sandın, vermeyiz dedi. Ama dosyayı götürdü, onlara teslim etti. Suriye'de Esad'la kavga etti. Arkasından Mısır'da Sisi'yle kavga etti. Sisi'ye sonradan kardeşim diye vardı. 15 Temmuz'u Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD yaptı dedi. Ama şu anda ABD'ye dostum diyor, Birleşik Arap Emirlikleri ile de sarmaş dolaş oluyor. Trump’un mektubu bizi üzdü. Biz de ona mukabil bugün bir şeyler yaptık. Kendileri üzülmedi herhalde. Kimler kimlerle beraber dedi. 6'lı masada bize çok şeyler söyledi. PKK'lısınız dedi. PKK'yla iş birliği yapıyorsunuz. Masanın altında ayak var dedi. Ama sizin gözünüzün içine parmak sokar gibi PKK'nın lideri Abdullah Öcalan gelsin, mecliste konuşsun dedi. Bize uyduruktan söyledikleri lafa gösterilen tepkinin yüzde biri olmadı be. Şu olaya bir bakın ya. Yahu kardeşim bu olayın içinde şehitler yok mu? Güvenlik görevlileri yok mu? Siyasi partiler yok mu? Ülkenin ileri gelen insanlarıyla konuşmak yok mu? Özgür Özel'e bunu söyleyen Sayın Devlet Bahçeli, HDP'yle de birbiriyle konuşurken, HDP'liler ona telefon ediyor şimdi. ‘Geçmiş olsun Sayın Bahçeli, sağ olun. Siz bu ülkeye lazımsınız, Allah size sağlık sıhhat versin’ diyor. Yahu bizi düşman edenler. Bizi dükkanlardan kovdurdular bu seçimde. Ey Kastamonu'lar bunlara aynısını yaşatmak boynumuzun borcu olsun.. Ülkeyi bu kadar düşman hale getirdi. Biz Erbakan'ın dizinin dibinde yetişmiş insanlarız. 35 sene evvel Erbakan Hocamız Bingöl'de bir konuşma yaptı. Dedi ki dağa taşa ‘Türküm doğruyum diye yazıp tahrik etmeyin. Gelin bu insanlarla konuşalım. Gelin birlikte olalım. Gelin şunu yapalım, bunu yapalım’ dedi. Halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten Erbakan'a beş yıl siyaset yasağı verdiler. Şimdi PKK'nın liderine özgürlük istiyorlar. Rahatlıkla konuşuyorlar ama bu konuşmayı yapan bazılarını da tutuklayıp götürüyorlar. Varın kararınızı siz verin. Domuz eti helal oldu. Pahalılık var. Üç harflere bahane bulundu. Halbuki tarım kredi diye bir dükkan açtılar. Market açtılar. Orada da her şey pahalı. Eğer onlar o üç harfler pahalılık yapıyorsa tarım kredide pahalılık niye? Nurettin Nebati İngiltere'ye gitmiş. İngiltere'nin faizci lobileri bunun etrafında dört dönüyorlar. Buyurun efendim, buyurun efendim falan. Nebati oradan bir fotoğraf göndermiş Türkiye'ye. Demiş ki itibarı görün bak nasıl bizim karşımızda hepsi el pençe divan duruyor. Biz de buradan haber salıyoruz. Sayın Nebati dünyada faizler para alırken faizler yüzde ikiyken onlar size yüzde on ikiyle faize veriyorlar. Kim olsa peşimizde böyle kıvranır. Devlet garantisiyle veriyorlar. Sömürülüyorsun Sayın Nebati. Mahvediyorsunuz ülkeyi. Borca battık. İnsanlarımız battı. Hayvancılığımız gitti. Sanayimiz çürüyor. İnsanlarımız işsiz. Komşularla çok kötü durumdayız. Herkese kafa tuttunuz. Getirdiğiniz nokta burası beyler. Ya milli görüş ya eyvah. Başka çıkış yolumuz yok. Onun içindir ki milli görüşçülerin omzunda çok büyük yük var. Biz merhametli ve adil olacağız. Planlı ve programlı çalışacağız. Hesap verebilir olacağız. İşi ehline vereceğiz. Kapımız herkese açık olacak. Partizanlık ve ayrımcılık yapmayacağız. Yolsuzluk ve rüşvete bakmayacağız. Zorlaştırmayacağız, kolaylaştıracağız, nefret ettirmeyeceğiz, sevdireceğiz. Zamanı, insanı, parayı gereği gibi değerlendireceğiz. Bu meşalenin altında, bu kutlu yürüyüşte bizimle beraber olacaksınız, sayımızı da çoğaltacağız. İnşallah bu yürüyüş başladı, bu yürüyüşün bayrağının zirveye dikildiği, halkımızın Komşularımızın, bölgemizin ve tüm dünya insanlığın mutlu, mesut, Allah'ın verdiği nimetleri, adil bölüştüğü bir günü beraber görmek, beraber yaşamak üzere” dedi.

Saadet Partisi Genel Kurulu'nu Gerçekleştirdi

Saadet Partisi Genel Kurulu'nu Gerçekleştirdi

Saadet Partisi Genel Kurulu'nu Gerçekleştirdi

Saadet Partisi Genel Kurulu'nu Gerçekleştirdi

Saadet Partisi Genel Kurulu'nu Gerçekleştirdi

Saadet Partisi Genel Kurulu'nu Gerçekleştirdi

 

Bakmadan Geçme