Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Küçük: 'Büyük Yangınlarla Karşı Karşıya Kalabiliriz'
Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü ile Ormancılık Tabiat Turizmi İhtisaslaşma Koordinatörlüğünü görevlerini yürüten Kastamonu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük, iklim değişiklerinin etkisiyle her geçen yıl artış gösteren yangınlar ve müdahaleleri hakkında detaylı açıklamalara yer verdi.
Ülkemizde 23 milyon hektar civarında bir orman alanı olduğunu belirten Kastamonu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük; “Geçmişte mevsim olarak orman yangınları daha çok yaz aylarında görülüyor diye ifade edilirken, son yıllarda sıcaklıkların artması, şiddetli rüzgarın yanma şartlarını elverişli hale getirdiği ilkbahar ve sonbaharda da görülüyor. Tabii daha çok yaz mevsiminde görülüyor. Çıkış sebeplerine gelince de orman yangınları yüzde 90 insan kaynaklı olarak maalesef çıkmakta. Yüzde onluk kısım ise yıldırım kaynaklı meydana geliyor. Şunu unutmamamız gerekiyor; bir yangının başlayabilmesi için ihtiyaç duyulan sıcaklık, 240 santigrat dereceyle 400 santigrat derece arasında değişiyor. Normal şartlarda böyle bir sıcaklığın doğal olarak güneş sıcaklığına bağlı olamayacağı için bunun dışarıdan bir müdahale ile ancak gerçekleşmesi söz konusu. Burada da insan faktörü karşımıza çıkıyor. Ülkemizdeki 23 milyon hektar orman alanının yüzde 60’ı yangına 1’inci ve 2’inci derece hassas bölgede yer alıyor. Ülke olarak sahip olduğumuz ağaç türlerinde kızılçam ve karaçam yangına hassas. Bunun yanında Akdeniz ve Ege bölgesindeki maki vejetasyonu da yangına hassas bölgelerde yayılış gösteriyor ve yangına adaptasyon mekanizmaları da geliştirmiş durumdalar. Özetlemek gerekirse, ibreli türlerden kızılçam, karaçam, sahil çamı, fıstıkçamı, Halep çamı yangına karşı daha hassas türlerimiz. Bu türlerin bazıları aynı zamanda yangına adapta olan türler olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde en fazla yayılış alanına sahip ibreli tür olan Kızılcam, Kastamonu’da belli lokasyonlarda az da olsa bulunmakta. “Kastamonu’da Özellikle Akdeniz iklimi etkisinin yer yer görüldüğü Tosya, Taşköprü- Boyabat hattında, Araç- Karabük hattında kızılçamın yayılış gösterdiği alanlar var. Bunun dışında Kastamonu, Karaçam ağaç türünün en fazla yayılışını yaptığı illerden bir tanesi. Tabiri caizse Kastamonu’yu sahip olduğu karaçam ormanları bakımından Karaçam orman denizi şeklinde tabir edebiliriz. Bu ormanlarda uygun meteorolojik şartlarda tehlikeli yangınlar olabilmekte. Nitekim 2020 yılı Eylül ayında Taşköprü’de karaçam ormanlarında büyük bir yangın yaşandı” dedi.
‘Kastamonu’da Büyük Yangınlarla Karşı Karşıya Kalabiliriz’
Karaçam ormanlarında da büyük yangınlarda karşı karşıya kalınabileceğini vurgulayan Kastamonu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük; “Yani şartlar uygun olduğu zaman meteorolojik şartlar açısından söylüyorum. Kastamonu’da, karaçam ormanlarında büyük yangınlarda karşı karşıya kalabiliriz. Bunu hiçbir zaman ihtimal dışı tutmamız lazım. Orman yangınlarının ekolojik etkileri bakımından en kısa sürede gerçekleştiği ortamdaki vejetasyonu yakabiliyor, öldürebiliyor, bu alevlere maruz kalma neticesinde yanma olabildiği gibi bazen de yangının yaydığı konveksiyon ve radyasyon ısı ile kurumalar şeklinde olabilmekte. Orman yangınlarının doğrudan etkilerine bakıldığında orman ekosistemine baktığımızda sadece ağaçlar ölmüyor, orman sistem içerisinde var olan yaban hayatı, toprak içerisinde üzerinde yaşayan canlılar ve mikroorganizmalar da etkilenebiliyor. Bunun yanında orman yangınların sonucunda vejetasyon ortadan zaman bu alanlar aşırı yağışlarda erozyona maruz kalabiliyor. Diğer taraftan yangınlar neticesinde orman ekosisteminin daha önce o bölgede sağladığı mikroklima etkisi tamamen ortadan kalkıyor, yağış rejimi olumsuz etkilenebiliyor, su kalitesini su verimi düzeni bozuluyor ve yine topluma hizmet noktasında sağladığı rekreasyonel katkısı ortadan kalkıyor. Diğer bir özelliği de yine orman yangınların nicesinde. Orman, ekosistemin ortadan kalkması sonucunda ormanın depolamış olduğu karbondioksit ve buna bağlı üretmiş olduğu oksijen üretme özelliği de yangınlar neticesinde maalesef ortadan kalkmış oluyor. Ve 30-40 yaşlarında kaybettiğimiz bir orman ekosistemini tekrar eski haline gelmesi için yen bir 30-40 yıla ihtiyaç duyuluyor. Tabi bu süreçte da orman varlığı ortadan kalktığı için ormanlar bu fonksiyonlarını. Yana alanlar mevzuata göre göre bir yıl içerisinde ağaçlandırmak zorundadır. Bunda tabii ki en önemli etken yangının çıktığı ekolojik şartlar. Coğrafi şartlar son derece önemli. Toprak derinliğinin olmadığı eğimli, arazilerde ormanlaştırma süreci biraz zaman alıyor” ifadelerini kullandı.
‘Yangından Sonra Ağaçlandırma Başarısı İçin 3 Yıllık Takibe İhtiyacımız Var’
Yangın sonrası kurak ve soğuk periyotlarla birlikte toprak özelliklerinin dengeye kavuşması açısından o alanın 3 yıl sonraki durumu gerçek başarıyı ortaya koyduğunu ifade eden Kastamonu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük; “Yanan alanların yeniden ormanlaştırılmasında tabii ki gerek doğal gençleştirme gerekse ağaçlandırma metodunu ediyoruz, kullanıyoruz. Gerek tohumdan gerekse dikim neticesinde bir yılın sonundaki fidan tutma yüzdesi bizim için gerçek başarıyı vermiyor. Kuraklıklara, soğuk iklim şartlarına maruz kalması neticesinde o alanın 3 yıl sonraki durumu gerçek başarıyı veriyor. Yani yangından sonra 3 yıllık süreye ihtiyaç var. İlk yılda keza 2’nci yılda ve 3’üncü yılda göre bunun sebebi şu: Toprak özellikleri: Yangından sonra toprak 3 yıl sonra yanmamış haldeki özelliklerine kavuştuğu için 3 yıllık süreyi takip etmek faydalı. Olaya 2 yönlü bakmak lazım. Bir tanesi yangının gerçekleştiği orman ekosisteminde elde edecek olduğumuz emvaldeki ekonomik kayıp. Diğer taraftan ise çıkan yangınları söndürmek için kontrol altına almak için yapılan mücadele yöntemleri neticesindeki maliyet. Bunlara ilaveten ise yangın sonrasında yanan alanların tekrar eski haline kazandırılması için toprağın hazırlanması, ağaçlandırma çalışmalarına bağlı olarak oluşan maliyet. Orman yangınlarını turizm açısından değerlendirdiğimizde; turizm noktasında tabii ki yanan alanlara ülkemizde baktığımızda deniz turizminin görüldüğü alanlarda da bu sahalar bulunmakta. Bu yangınlar ormanların turizm olarak bize sağladığı rekreasyon özelliklerini ortadan kaldırıyor. Sahaların tekrar eski haline gelebilmesi yılları alıyor. Bu kaynaklar, ülkemizin kaynakları, hepimizin doğal kaynakları, bunların korunması açısından toplumun her kesimine ciddi görev düşüyor” dedi.
‘Yangınlarla Mücadele Komisyonu Toplantıları Yapılıyor’
Eğitimler ve vatandaşların duyarlılığının önemli olduğunu vurgulayan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük; “Dikkatsizlikler ve ihmaller orman alanlarını maalesef kaybedilmesine sebep oluyor. Eğitimin sonu yok Bakanlık ve Orman teşkilatı nezdinde düzenli olarak köylere varana kadar okullara varana kadar farklı hedef kitlelere kadar gerek yüz yüze, gerek gerek sosyal medya platformlarında hedef kitlelere yönelik çok ciddi eğitimler yapılıyor, bilgilendirmeler yapılıyor ama bunun ne kadar dikkate alındığı önemli. Yangın sezonu öncesinde 81 vilayetimizde valilerimizin koordinasyonunda yangınlarla Mücadele Komisyonu toplantıları yapılıyor. Yangına hazırlık noktasında bütün ilgili kurum ve kuruluşlar toplantılara katılıyor. Ama yine başta söylediğim gibi yangının çıkış sebeplerine bakıldığında yüzde doksanı insan. Bunu şöyle açıklayalım: Şu anda 2024 yılını yaşıyoruz. Bolu'da başlayan daha sonra Manisa'da, İzmir’de, Aydın’da devam eden yangınlar yaşadık. Bu dönemler içerisinde sürekli yetkililerimiz tarafından vatandaşlarımız ikaz edildi. Ama buna rağmen yine yeni yangınlar insan kaynaklı olarak çıkıyor. Vatandaşımız eğitimli olsa bile piknik alanlarını kullanıyor, ateşli piknik yapabiliyor. Ben bunu söndürürüm bir şey olmaz anlayışı maalesef oluyor. Ve şiddetli bir rüzgârda bir bakıyorsunuz bir mangal ateşinden bir piknik ateşinden tamamen söndürülmemiş bir ateşten yangın ormana geçebiliyor. Bazen de tarla temizliği için anız yakılıyor. Yasak olmasına rağmen yıllardır alışılagelmiş bir şey olmaz anlayışı şiddetli rüzgârda Mardin'de Diyarbakır’da birkaç ay önce yaşadığımız anız yangını. Bunun yanında özellikle ormana bitişik olan ve orman içerisinde geçen yollarda yaz mevsiminde yol kenarında kuruyan barut fıçısı haline otlara bilinçsizce atılan sigara izmaritleri yangınlara sebep olabiliyor. Enerji nakil hatlarında yüksek şiddetli rüzgarlarda ya da bakımsız enerji nakil hatlarında tellerin ark yapması ve kıvılcım oluşması neticesinde de orman yangınları çıkarabiliyor. Her ne kadar bu konuda eğitimler verilse de biz bunun çok daha fazla yapılması gerekiyor. Yangın öncesi önemli bir koruyucu tedbir olarak değerlendirilen eğitim faaliyetleri toplumun her kesimde farklı hedef kitlelere yaygınlaştırılarak, bilinçlendirme ve farkındalık arttırılmalı” dedi.
‘3-4 Aylık Yangın Sezonu 6- 7 Aylara Kadar Ulaşabiliyor’
İklim değişikliğinin bu noktadaki etkisi orman yangınları açısından olumsuz olarak karşımıza çıktığını söyleyen Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük; “Eğitim faaliyetlerinden hiçbir zaman geri durulmaması gerekiyor. Bu konuda Üniversitemiz de çalışmalar yapmakta. Orman Genel Müdürlüğü çalışmalar yapmakta. Üniversitemizle Orman Genel Müdürlüğü ile işbirliği içerisinde projeler, eğitim çalışmaları, bilinçlendirme toplantıları, uygulamalı çalışmalar yapılmakta, panel ve konferanslar verilmekte ve verilmeye de devam edecektir. İklim değişikliğinin orman yangınlarının sıklığı ve şiddetine yapacağı etkiyi değerlendirirsek son yıllarda son 5-10 yılda sıcaklıkların normalin üzerinde seyrettiği ve kurak periyotların daha sık yaşandığından bahsediyoruz. Şiddetli rüzgarların görüldüğü zaman dilimlerinden bahsediyoruz. Dolayısıyla iklim değişikliğinin bu noktadaki etkisi orman yangınları açısından maalesef olumsuz olarak karşımıza çıkıyor. Daha şiddetli yangınlar, daha sık yangınlar, daha büyük yangınlar, daha uzun yangın sezonlarını karşımıza çıkartıyor. 3-4 aylık yangın sezonu 6- 7 aylara kadar ulaşabiliyor. Dolayısıyla iklim değişikliğinin bu noktadaki etkisi orman yangınları açısından maalesef olumsuz olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde ve dünyada aslında orman yangınlarına karşı uygulanan stratejiler var. Yangın öncesi alınan önemleri biz 2 ana eksende ele alıyoruz. Koruyucu tedbirler dediğimiz insanların bilinçlendirilmesine, farkındalık oluşturulmasına yönelik yapılan çalışmalar. Burada orman teşkilatı ve ilgili kurumlar, ilgili fakülteler, dernekler bu bilinçle hareket ederek toplumun farklı kesimlerini yangın sezonu ve sezon öncesinde çeşitli eğitim, bilinçlendirme faaliyetleri ile bilinçlendirmeye çalışılıyor. Bunun yanında bir de önleyici tedbirler var. Bir orman yangınını görmek ve müdahale etmek için gözetleme kulelerine ihtiyaç duyuluyor. Türkiye'de bir kısmı insansız kule olmak üzere toplam 776 gözetleme kulesi bulunmakta. Yangına hassas bölgeler başta olmak üzere bütün ülkemizde 24 saat boyunca orman yangınları bu gözetleme kulelerinden gözetlenmektedir. 15 kilometre mesafedeki bir dumanı yangın çıktığı anda hemen tespit edip o bölgelere yangın ekipleri gönderiliyor. Tabii yangınlara müdahale edebilmeniz için havadan müdahalenin yanında yangın çıkan noktaya karadan ulaşmanız gerekiyor. Bunun için de yangın, emniyet, yol ve şeritleri tesis ediliyor. Özellikle yangına hassas bölgelerde 1’inci ve 2’inci derecede yangına hassas bölgelerde yangın öncesi yangın, emniyet yol ve şeritleri tesis ediliyor ki bu şeritler aynı zamanda blok alanları küçük parçalı hale getirerek yangının küçük alanlarda kalmasını sağladığı gibi, yangın ekiplerinin kolaylıkla bu bölgelere ulaşıp müdahalelerini yapmalarına imkân tanıyor. Yangın ekiplerinin ihtiyaç duyduğu su orman yangınlarıyla mücadelede önemli yer tutuyor. Suya kolay ulaşım sağlama adına 2024 yılı verilerine göre 4 bin 744 adet yangın gölet ve havuzu yapılmış ve bu amaçla kullanılmaktadır” ifadelerine yer verdi.
‘Orman Yangınlarıyla Mücadelede 105 Helikopter, 26 Uçak, 14 İHA Kullanıyor’
Türkiye orman yangınlarına müdahalede Avrupa'da 1’inci sırada olduğunu belirten Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük;“ Orman yangınlarıyla mücadelede orman teşkilatı 2024 yılında 105 helikopter, 26 uçak, 14 İHA kullanıyor. Bunun yanında bin 686 arazöz, 2 bin 655 ilk müdahale aracı ve Yaklaşık 25 bin personel ve 122 bin gönüllü ile orman yangınlarıyla mücadele ediliyor. Çok büyük bir organizasyon yapısı var ve bu yangın öncesinden hazırlanıyor. Türkiye orman yangınlarına müdahalede Avrupa'da 1’inci sırada. İlk müdahaleyi biz 10 -12 dakika içerisinde yapabilen bir ülkeyiz. Çok kısa, çok süratli bir şekilde orman yangınlarına müdahale edebiliyoruz. Bu, kullanılan teknoloji, sistemler, altyapı ve güçlü bir organizasyon yapısı sayesinde” dedi.
‘Hangi Bölgelerimizde Yangın Çıkabileceğini Tahmin Edebiliyoruz’
Meteorolojiden alınan veriler kullanılarak orman yangını çıkabilecek potansiyel yerlerin önceden tahmin edilebildiğini belirten Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Küçük; “Kullandığımız teknoloji ve sistemler sayesinde yangın çıkmadan önce meteorolojiden alınan verilerle hangi bölgelerimizde yangın çıkabileceğini tahmin edebiliyoruz. Çok yüksek risk görülen bölgelere ilk müdahale ekipleri yönlendirilmekte, yangın tehlikesinin yüksek olduğu yerlerdeki yangın gözetleme kulelerinin daha dikkatli olmaları istenilmekte. Seyyar ekipler riskli sahalarda devriye attırılarak çıkabilecek yangına ilk müdahaleyi hızlı bir şekilde yapıyoruz. Bunun yanında özellikle yangına çok hassas bölgelerde kritik zamanlarda orman alanlarına girişler yasaklanmaktadır. Yangın çıktıktan sonra İHA'dan alınan görüntülerle birden fazla bölgedeki sıcak noktalar tespit edilmekte, hangi bölgelerdeki yangınların daha şiddetli olduğunu görülmektedir. Boşaltılması gereken yerleşim yerleri varsa, hızlı bir şekilde karar alınıp, uygulamaya geçiliyor. Ülkemizin ormancılık konusunda 180 yılı aşkın bir tecrübesi var. Bizim örtü yangınlarıyla, düşük şiddetli tepe yangınlarıyla ilgili mücadelede hiçbir problemimiz yok. Bu noktada çok hızlı bir şekilde aksiyon alınıp çok hızlı bir şekilde operasyonel olarak ekiplerimiz müdahaleyi yapıp yangını kontrol altına alabiliyor. Büyük yangınlarda, hava ve yer ekiplerinin organize çalışmasına binaen, ilaveten yangına karşı yangın tekniği karşı ateş metodunu da uygulayarak, orman yangınlarıyla mücadeleyi entegre bir şekilde Orman Genel Müdürlüğü teşkilatı ve uzmanları yürütüyor. Yangınlara müdahale edebilmemiz için yangın çıkan noktaya ulaşmanız gerekiyor” şeklinde konuştu.