Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu: 'Çocuklarımıza İyi Model Olmakta Zorlanıyoruz'
Mevlid-i Nebi Haftası ve Camiler ve Din Görevlileri Haftası kutlamaları kapsamında konferans programı Kastamonu Belediyesi Nikâh ve Konferans Salonu'nda yapıldı.
Peygamber Efendimiz’i (S.A.V.) anmak, anlamak ve onun çağları aşan mesajlarını insanlıkla buluşturmak amacıyla kutlanan Mevlid-i Nebi Haftası ve Camiler ve Din Görevlileri Haftası kutlamaları kapsamında konferans programı Kastamonu Belediyesi Nikâh ve Konferans Salonu’nda yapıldı.
Düzenlenen programa Vali Yardımcısı Aydın Ergün, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu, İL Müftüsü Bekir Derin, bazı Kurum ve Kuruluş Müdürleri, STK Başkan ve Yöneticileri, Diyanet Görevlileri ile çok sayıda davetli katıldı.
Programın açılışında İl Müftüsü Bekir Derin; “Sadece insanlara değil, bütün alemlere rahmet olarak gönderildiğini ifade ettiği Peygamberimiz’in (S.A.V.) ümmeti olmakla iftihar ediyoruz, hamdolsun, şükrolsun diyoruz. Aslında bugün o rahmet peygamberine bundan 15 asır önceki insanlığın ne kadar ihtiyaç duyduğunu düşündüğümüzde aslında bugün kalpleri kararan dünyası kararan kalpleri taşlaşan vahşileşen insanlığın ne kadar ihtiyacı olduğunu hep birlikte görüyoruz. Şahit oluyoruz. Barış dini olan selamet dini olan İslam'ın coğrafyasında veya dünyada yaşanan zulümleri, işkenceleri, soykırımları gördüğümüzde hep o devri anlatırken diri diri kız çocuğunu gömecek hale gelmiş vahşi bir insan tarifini yapardık. Kız çocuğu olmaktan utanır derdik. Öyle bir dönemde Cenab-ı Hak Efendimiz’i gönderiyor ve cennet annelerin ayağı altındadır diyen bir peygamber, o insanlığa, onun kararan kalplerini aydınlatmaya geliyor. Zulmetten nura, karanlıktan aydınlığa çıkaran ve öyle olmuştur. Ayet-i Kerimelerin nüzulüyle, Ashab-ı Kiramın onu alması, hayatına yansıtması ve yaşamasıyla, başta en güzel örnek olan Hüsve-i Hasene olarak Rabbimizin tarif ettiği, Peygamberimizin şahsiyetinde, kişiliğinde yaşanan bir İslam ile bir Asr-ı Saadet, bir İslam medeniyeti inşa ediliyor. Sahabe-i Kiram malumunuz Hz. Aişe validemize giderler. Efendimizin şahsiyetinden, kişiliğinden, kimliğinden, ahlakından sual ederler. Hz. Aişe validemizin verdiği cevap hepimizce malumdur. Biraz da mütebessim bir şekilde, ‘Sizler Kur'an okumaz mısınız? Allah Resulü'nün kişiliğini oluşturan, yaşantısını, ahlakını oluşturan şey, Kur'an-ı Mübin'in ta kendisidir’ buyuruyor. Onun yaşantısının hiçbir alanı Kur'an-ı Mübin'in dışında sayılamazdı. İşte öyle olduğu için de insanlık onun etrafında halka olmuş, İslam medeniyeti hale hale dünyaya yayılmıştır. O günkü insanlık belki bunaldığında bir peygamber bekleme imkanı vardı. Çünkü son peygamber henüz gelmemişti. Ve son mesajlar, ilahi mesajlar verilmemişti. Ve o beklenen geldi. Efendimiz dünyayı teşrif etti. Aydınlandı ortalık. Az önce az önce ifade edildiği gibi Ayet-i Kerime’de de o Allah'ın izniyle onları Allah'a davet eden bir ışık saçan, aydınlatan bir peygamberdi. Uyarıcı bir peygamberdi, müjdeleyici bir peygamberdi. Ama bugün karanlıklar içerisinde kalpleri taşlaşmış, gözü kararmış, insanlık değerlerini yitirmiş, vicdanlarını kaybetmiş insanlığın bir peygamber bekleme şansı yoktur. Gelmeyecektir. Çünkü son peygamber gönderilmiş, o zaman bugünkü insanlığın kurtuluşu için de Efendimiz’in (S.A.V) veda hutbesinde yüz birini aşan Sahabe-i Kiramın şahsında bütün insanlığa verdiği şu mesajda sımsıkı sarılmaktan başka kurtuluş çaresi yoktur insanlığın. Efendimiz öyle buyuruyordu. Ben size iki emanet bırakıyorum. Buna sımsıkı sarıldıkça bir daha dalalete, sapıklığa düşmezsiniz buyuruyordu. Birisi Allah'ın kelamı Kur'ân-ı Mübîn, birisi de Efendimiz’in (S.A.V) Kur'ân'la yoğrulmuş ahlâkı ve yaşantısı sünnet-i nebîsidir. Bugün buna ihtiyacı var toplumun. müminlerin de, diğer insanlığın da. Çünkü Peygamberimiz bütün insanlığa ve alemlere gönderilmiş bir Peygamber. Kurtuluş arıyorsak O'na tabi olmakta. Çünkü Allah'ı seviyorsanız ‘Bana tabi olun deyin’ buyuruyor Rabbim. O'na tabi olan, O'na benzeyen, O'nun yolunu yol edinen, O'nun ahlakını ahlak edinen kurtulmuştur ve kurtulacaktır Allah'ın izniyle. İşte bizler de Diyanet İşleri Başkanlığı olarak her sene Mevlid-i Nebi Haftası’nda Efendimiz’in (S.A.V.) bir vasfını öne çıkararak gönül coğrafyamızda, ülkemizde her bir noktasında Kıymetli hocalarımızla bunları anlamaya, anlatmaya, hatırlatmaya gayret ediyoruz, çalışıyoruz. Rabbim bereketlendirsin, Rabbim tesirini halk eylesin diyoruz inşallah” dedi.
‘Efendimiz’in (S.A.V) Ve Onun Şahsiyetini Anlatmaya Çalışacağız’
Kastamonu’da Mevlid-i Nebi Haftası kapsamında yapılanları anlatan Müftü Derin; “Her insanımıza ulaşabilmek, her kesime ulaşabilmek için gayretler sarf ediyoruz. İnşallah önümüzdeki günlerde okullarımızda, ortaokulda, lisede kıymetli hocalarımızla birlikte Efendimiz’in (S.A.V) ve onun şahsiyetini anlatmaya çalışacağız. Bu vesileyle cezaevlerinde, üniversite yurtlarında, okul yurtlarında her bir öğrencimize, her bir kardeşimize, her bir insanımıza ulaşmaya çalışacağız. Şehit ailelerimiz, kıymetli gazilerimiz Efendimiz’in (S.A.V.) bir yetimdi. Yetimliğin ne olduğunu en iyi bilen ve yaşayan bir peygamberdi. Onun için bu konuda tavsiyeleri çok çok fazladır. Yetim ailelerimizi inşallah ziyaret edeceğiz. Çocuk evlerinde o şefkate, merhamete susamış gönüllere dokunmaya çalışacağız. Bütün ilçelerimizle beraber. Hafta içerisinde günlerce inşallah bu programları her bir yerde icra edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘Değerli Bir Şahsiyeti Anlamak İçin Onu İçselleştirmeye Gayret Etmek Lazım’
İnsanlığın Hz. Muhammed’e olan özlemine değinen Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu; “Bugün burada Peygamberimizi anmak değil aslında anlamak gayretiyle toplandık. Tekrar zihinlerimizi toparladık ve 1453’üncü yılında dünya tarihinde başka hiç bir insana nasip olmayan bir hatırlamaya bugün sevgili peygamberimiz bizleri davet etti. Onu her zamankinden çok özlüyor. Onu her zamankinden daha coşkuyla anıyoruz. Tabi bu anma ve hatırlama programı aynı zamanda camiler ve din görevlileri haftası olarak da başkanlığımız tarafından kutlanıyor. Bu hafta vesilesiyle memleketimizin ve dünyanın hemen her yerinde bu tarz etkinlikler organize ediliyor ve her zamanki gibi coşkuyla idrak ediliyor. Bir insanı bu kadar çok değerini kılan neydi? sorusunun elbette pek çok cevabı var. Bunu sizler benden çok daha iyi eminim biliyorsunuz ve hayatınıza tatbik etmeye gayret ediyorsunuz. Ancak peygamberimizi anlamanın kanaatince 3 yolu var. Hasbelkader sosyal bilimler çalışan bir ilahiyatçıyım. Kökenim ilahiyat ancak din sosyolojisi alanında epeydir kafa yoruyorum. Alanım inancın toplum içerisinde nasıl anlaşıldığını, nasıl yaşandığını ve nasıl vesileler arasında aktarıldığını anlamaya çalışıyor. Herhalde bugün bir şeyi anlamak için önce ne olduğunu analiz etmek lazım. Yani Peygamberimiz nasıl bir şahsiyete, nasıl bir karaktere sahipti ki bu kadar yıl geçmesine rağmen hala biz onu ilk günkü gibi taptaze zihinlerimizde taşıyoruz. Onu hayatımıza katmanın çeşitli yollarını konuşuyoruz. 2’incisi, değerli bir şahsiyeti anlamak için onu içselleştirmeye gayret etmek lazım. Bakın, bugün gelişim psikologları diyorlar ki, bir insan henüz daha cenin halindeyken çevresinden gelen seslere karşı alıcıları açık. Başka hiçbir varlığa nasip olmayan bir şey insan olmak. Çünkü insan olmak demek ilahi olanla doğrudan bağlantı kurabilmek demek. Cenab-ı Hak malumunuz Kur'an-ı Azimüşşan'da insana kendi ruhundan yani kendi özünden üflediğini söylüyor. Bugünkü tabirle bizim yazılımımız ya da hard diskimizde ilahi bir nefes var. Bu muazzam bir şey. Başka hiçbir varlığa nasip olmayan bir frekansla hayatımızı başlatıyoruz ve sürdürüyoruz. İşte bugün bilim de diyor ki, henüz daha anne karnındayken insanın bu frekansı harekete geçmeye başlıyor. Ve çevreden gelen seslere sevildiğine, sevilmediğine, kabullenildiğine ya da kabullenilmediğine doğacağı ortamın karakterine ilişkin bir takım ön bilgileri henüz daha anne ile kordon bağıyla bağlı olduğu dönemde edinmeye başlıyor. Bu muazzam bir şey. Demek ki insan sıradan bir varlık değil ”dedi.
‘Cahiliye Sadece Bilgisizlikle İlişkili Bir Kavram Değil’
İslam dininin en doğru yol olduğunu ifade eden Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu; “Yine Kur'an-ı Azimüşşan insanı tavsif ederken diyor ki Cenab-ı Hak insan bütün bu niteliklerin yanında 2 şeye meyilli. 1’incisi iyi, yani kökü, potansiyeli, genetiği, fıtratı temiz insanın. Ancak bu temiz fıtrat korunmadığı zaman kötülüğe de meyilli hale gelebiliyor kolaylıkla. Ve doğduğu ortamın karakteri bir süre sonra onun karakterine, onun şahsiyetine, onun ahlakına, onun zihniyetine dönüşüyor. İşte tam bu noktada iyi örneklere, doğru modellere insanın ihtiyacı var. Neden sorusunun cevabı öncelikle burada gizli? Neden biz hala Peygamberimize ihtiyaç duyuyoruz? Bu kadar yıl insan tecrübe biriktirdi, bu kadar yıl yaşadı, bu kadar yılın muhasebesi yine de bir Peygamber üretemediyse demek ki burada başka bir şey var. O zaman onu anlamak ve onu hayatımıza takdik etmek zorundayız. Bu bir tercih değil bakın, bu bir zorunluluk. Kıymetli Müftüm biraz önce ifade etti, dünya her geçen gün keşke daha iyiye gidebilseydi. Çünkü Peygamberimizin doğduğu dönem malumunuz cahiliye dönemi olarak niteleniyor. Cahiliye sadece bilgisizlikle ilişkili bir kavram değil. Asıl bilinmesi gerekeni yani Cenabı, Hakk'ı yani yaratılışını ve yaratıcısını tanımadığı için bu insanlar cehalet batağında yürüyorlar. Ve bu yüzden Cenabı, Hak en sevgili kulunu, Habibim dediği Muhammed Mustafa'yı gönderdi onlara. Hz. Adem'den, Hz. Muhammed Aleyhisselam'a kadar Peygamberi Zişan Efendimize kadar sayısız peygamber geldi. Yine bunu da yüce kitabında ifade etti. Ve onların her birine mesajını tekrar tekrar gönderdi. Ve hepsine de dedi ki, ortak mesaj sizlere geldi. Biz elbette son peygamberin ümmetiyiz ancak son peygambere kadar gelen bütün mesajların, bütün vahiylerin adı da İslam’dı. Peki, hocam o zaman Yahudiler, Hristiyanlar diğer pek çok adı dil olan felsefi sistemleri nereye konumlandıracağız derseniz onlar tabi ki daha sonraki dönemlerde ilk mübelliğ yani peygamberin tebliğine muhatap olan kitlenin ortadan kalkması, bir şekilde vefatından sonra kültür içerisinde değiştirilerek, tahrif edilerek aktarılarak gelen içeriklerden oluştu. En son yazılımını, en son güncel yazılımını Hz. Muhammed Aleyhisselam'a tekrar Cenab-ı Hak gönderdi. Ve dedi ki artık bugün tamamladım. Bundan sonra siz bu kadar insanlık tarihinin tecrübesinden istifade ederek kendi yolunuzu Bu insanların rehberliğine dönerek bulun. O yüzden bugün zaman zaman böyle uluslararası toplantılarda yarı şaka yarı ciddi latife üslubuyla diyorum ki; bakın farklı din mensuplarına sizin bir iddianız olamaz. Çünkü bugün piyasaya çıkan telefonun en güncelini hepimiz alıyoruz. E o zaman yani en sade zihinle bile düşündüğümüzde en günceli bizde. Tarihsel olarak da bizde. Mesajın özü esası itibariyle tazeliğini koruyan içerik itibariyle de bizde. Dolayısıyla bizler o açıdan elhamdülillah Cenabı Hakk'ın seçkin kulları sınıfına eriştirdiği şanslı insanlardanız. Ancak bugün Peygamberimizi anlamak için bu kadarı yeterli değil” ifadelerini kullandı.
‘Çocuklarımıza İyi Model Olmakta Zorlanıyoruz’
Günümüzde çocuklara iyi örnek olmanın zor olduğunu söyleyen Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu; “Şahsiyet inşasında anne karnından başlayan bu sürecin ilk 6-7 yılda yüzde 60-70 nispetinde şekillendiğini bugün söylüyorlar. Anne karnında aldığımız o ilk tecrübe, hayata tutunmaya başladığımız henüz daha emekleme yıllarımızdan itibaren 6-7 yıl şekilleniyor. Aile ortamında geçiyor. O yüzden annenin, babanın, kardeşlerin, aile büyüklerinin, aile çevresinin sunduğu imkânlar ya da eksik bıraktıkları çocukların karakterine yani hepimizin karakterine tıpkı böyle taşa yazar gibi nakşeder gibi nakşediliyor. Orada bir kusur, orada bir hata, orada bir ihmal varsa ilerleyen zamanlarda bu ihmalin faturasını sadece o insan değil, o insanla muhatap olan hemen herkes ödemek durumunda kalıyor. Okul çağında çok duyarız, öğretmenler en çok ailede sorun yaşayan çocuklardan şikâyet ederler. Çünkü onlar ya sevgisizliğe ya ilgisizliğe bazen çok üzülerek belki şiddete maruz kalmış örneklerdir. Arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle, çevresiyle hep sorun üreten insanlar olarak muhatap olurlar. Demek ki Peygamber-i Zişan Efendimizin örnekliğinde önce sağlam, güçlü bir aile var. Ve biz bugün şahsiyet inşası derken Peygamberimizi önce iyi bir baba olarak modellemek durumundayız. Çocuklarımıza onlara herhangi bir şeyi öğütlerken ya da örneklendirirken ‘Peygamberimiz olsaydı acaba burada ne yapardı?’ sorusunu sormamız lazım. Her şeye rağmen şefkati, merhameti, sabrı, metaneti elinden bırakmadıysa Peygamberim, o zaman benim de bunun dışında bir tavır ve tarz ortaya koyma lüksüm yok. Çünkü benim modelim o. Ancak bugün hepimizin malumudur ki çocuklarımıza iyi model olmaktan zorlanıyoruz. Çünkü artık her ne kadar nüfustaki kayıtları bizde görülse de çocuklarımız zihnen ve ruhen bize ait olma vasfını her geçen gün maalesef kaybediyorlar. Peygamberimizi anlatan bizler çocuklarımızın zihnine, onların karakterine onu modellemekte zorlanıyoruz. Bize bakan tarafıyla meselenin böyle bir yüzü var. Çünkü yetişkinler, sorumluluk sahibi olan insanlar, yani bizler Peygamberimizi anlatırken ilk soruyu kendimize sormak yerine bizden sonraki nesillerde onun cevabını bulmaya çalışıyoruz” dedi.
‘Peygamberimizi Tanımak Demek, Yoksullukları Tanımak Demek’
Peygamberi örnek almanın önemine değinen Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu; “Bizler gerçekten Peygamberimizi iyi örneklendiren insanlar olabilsek, anne, baba, öğretmen, her ne yaşta her ne muhataplıkta olursak olalım bunu başarabilsek, emin olun bizden sonraki nesillerde de Peygamberimizin ahlaki örnekliği devam etme imkânı ve şansı olacak. Dışa baktığımızda tabi pek çok sorunla karşı karşıya olduğumuz aşikâr. Ancak kolaycılık yapıp efendim ne yapalım yani çağ böyle Artık siz de söylediniz, çocuklar bizim çocuğumuz değil, bizden çok onları etkileyen sosyal medya var, dijital ortamlar, youtuboorlar, sosyal medya fenomenleri, bizden çıkıyor çocuklar, diyebilirsiniz. Benim de iki evladım var, yetişkin, üniversite çağında, lise çağında, emin olun sizi çok iyi anlıyor. Hepimiz zorlanıyoruz. Yani sadece bu salondaki siz kıymetli hazirun değil, bütün insanlık emin olun burada zorlanıyor. Birkaç sene önce bir proje kapsamında epey bir ülkeyi dolaştığımızda, oradaki akademik kariyer sahibi insanlarla bu tür platformlarda bir araya geldiğimizde hep şunu söylediler. Dediler ki ‘hocam bizim çocuklarımız ekran bağımız, internet bağımız, sosyal medya bağımız, yani bizden çok onlarla muhatap oluyor. Sizde nasıl?’ Aynı, yani dünyanın her tarafında aynı, bizde de aynı. Sorunu birlikte tespit ettik, çözümü de birlikte bulalım. Şimdi bakın bugün çocuklarımızla ve gençlerimizle bir peygamber ahlakı ve modeli oluşturmak istiyorsak artık standart tanımları bir kenara bırakıp onları da tanımlamak yerine önce tanımaya çalışmak durumundayız. Herhangi bir sorun gördüğümüzde onu çözmenin yolu önce sorunu teşhis etmekten geçiyor. Diyorum ki bir doktora bir hastalığınız sebebiyle gittiğinizde Doktor masaya oturup hemen reçete mi yazıyor? Yoksa önce sizi muayene edip bir takım tahliller, tetkikler çıktıktan sonra mı tekrar sizinle görüşüp reçete yazıyor? Demek ki tanımadan, tanımlamak gibi bir sorunumuz var. İşte Peygamberimizi doğru tanırsak çocuklarımıza da onu doğru tanırsak. Öncelikle Peygamberimiz'i tanımak demek, yoksullukları ve yoksunlukları tanımak demek. Peygamberimiz malumatınız henüz daha dünyaya gelmeden önce babası Rahmeti Rahman'a kavuşmuştu. Henüz çocukken annesini kaybetti. Daha sonra amcasını, daha sonra dedesini, daha sonra henüz hayattayken bütün çocuklarını neredeyse biri hariç, eşini, sevdiklerini hemen herkesi kaybetti. Yaşayabilecek bütün acıları yaşayan bir peygamber örneği ortaya koydu. Çok soylu bir aileden geliyordu, ancak asaletin bakın soyla değil, inançla ilgili olduğunu, Cenabı, Hakk’ın katında üstünlüğün ancak O'na yakınlıkla ölçüldüğünü bildiği için bunu hiç kullanmadı. O'na her şeyi teklif ettiler. Makam, mevki, şan, şöhret, imkân, ne istiyorsan dediler, hepsi senin. Yeter ki iste, tek bir şey istiyoruz senden, bizim kurulu düzenimizi bozma. Dokunma bize, yani biz rahatız bak ne güzel yani burada belli çıkarlarımızla hayatımızı sürdürüyoruz. Yani güçlü olanın egemen olduğu, hakim olduğu, kurucu olduğu bu düzeni sen değiştirme’ dediler. Ancak Peygamberimiz dedi ki; ‘bu düzen düzen değil, bu düzen Cenabı Hakk'ın rızasına uygun değil. Çünkü onun katında herkes eşit, onun katında herkes imkânıyla değil, imanıyla ölçülüyor. Kim daha imanlıysa, kim ona daha çok bağlıysa, kim daha ahlaklıysa, kim daha hak ediyorsa, adaletliyse, vicdanlıysa onun katında da o değerli’ dedi ve yeniden bir toplum inşa etme sürecini başlattı” dedi.
‘Bir Yetim Projesi Var Kastamonu Müftülüğümüzün’
Kastamonu Müftülüğünün yetim projesini açıklayan Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu; “Malum Mekke dönemi çok zorluklarla, bu mücadelelerle geçti. Medine'ye geldiği andan itibaren oradaki ilk icraatı Cenab-ı Hakk'ın adının sıkça zikredileceği bir mescit inşa etmek oldu. Ve o mescitte sadece bugünkü gibi namaz kılmadı müminler, aynı zamanda orası bir mektep oldu. Orası aynı zamanda bir karargah, bir ordugah oldu. Orası aynı zamanda çok önemli kararların alındığı bir merkez oldu. Oradan başlayan o ışık aydınlatıcı vasfı Peygamberimizin bütün dünyaya yayılmaya başladı. Cahiliye karanlığı böyle aydınlanmaya başladı. Tabi bakın burada Ebul Yetim'di Peygamberimiz. Bir yetim projesi var Kastamonu Müftülüğümüzün. Bu proje kapsamında yetimleri himaye ediyor hocamız. Tıpkı Peygamberimizin ahlakında olduğu gibi. Onlara kol kanat gerecek koruyucu ailelere ihtiyaç var. Sizden bunu bir kere daha bu salona duyurmuş olalım. Peygamberimiz kendisi yetim büyüdüğü için yetimlerin babası olarak tahsif edildi ve bütün yokluğu, yoksulluğu, acıyı tecrübe eden bir insan olarak yetimleri kollayan ve himaye eden bir profil, bir insandı. Tabi Peygamberimiz aleyhine de olsa bir insanın zararına da olsa, orada bir menfaati elinden gitse de hiçbir zaman hakkın ve adaletin dışında bir karar vermedi. Verilmesine de müsaade etmedi. Peygamberimizin 2’inci ve çok önemli vasfı, kanaatimce Bütün peygamberlerle ortak vasfı bu, Cenab-ı Hakk'ın seçkin bir kulu olmasından kaynaklanan özel bir takım meziyetlerle donatılmış olması. Peygamberler zeki insanlardır, peygamberler korunmuş insanlardır, peygamberler emanet ehli insanlardır. Bir takım vasıflarını böyle hepimiz hatırlarız. Ancak Peygamberimize hususen ayıran özelliği, bütün bunlardan birlikte, O'nun Cenab-ı Hakk'ın katındaki vasıflarını doğrudan insanlara aktarabilme becerisine ve kabiliyetine sahip bir insan olmasından kaynaklanıyor. Korundu, kollandı ancak sürekli gayret etti. 40 yaşına gelene kadar Peygamberimizin en önemli vasfı, hepimizin bildiği Muhammed ‘un emindir. Yani kendisine bir şey emanet edilecek kim var bu toplumda diye sorulduğunda ilk adla gelen insan oldu hep.. Bakın demek ki Bir toplumun inşa sürecinin en önemli adımlarından birisi de emanete liyakat, emanete ehliyet, emanete sadakat, emanete bağlılık yani güvenilir olmak. Güven toplumunu, güveni başka türlü insanlar arasında yaymanız mümkün değil” şeklinde konuştu.