Mental Aritmetik Matematikte başarıyı getiriyor
Mental aritmetiğin düşünmeyi hızlandırıcı bir sistem olduğunu söyleyen Nida Özveren, kendisinin bu eğitime 4'üncü sınıftaki çocuklarda başladığını dile getirdi. Özveren konuşmasını söyle sürdürdü: 'Çocukların 4'üncü sınıftan önce problem çözebilme yeteneği engelli çünkü problemi kuramıyorlar ben 4'üncü sınıfta başlıyorum genelde. Benim uyguladığım yöntemde problem üzerinden gidiyoruz ve senaryolaştırıyorlar. Bir matematik probleminde kavramlara kendi isimlerini veriyorlar, annelerinin...
Mental aritmetiğin düşünmeyi hızlandırıcı bir sistem olduğunu söyleyen Nida Özveren, kendisinin bu eğitime 4’üncü sınıftaki çocuklarda başladığını dile getirdi. Özveren konuşmasını söyle sürdürdü: “Çocukların 4’üncü sınıftan önce problem çözebilme yeteneği engelli çünkü problemi kuramıyorlar ben 4’üncü sınıfta başlıyorum genelde. Benim uyguladığım yöntemde problem üzerinden gidiyoruz ve senaryolaştırıyorlar. Bir matematik probleminde kavramlara kendi isimlerini veriyorlar, annelerinin babalarının isimlerini kullanıyorlar. Ya da sayıları çarpıp böldüğümüz zaman dörtlü beşli sayılarda sayılar çözümlenerek işlemler yapılıyor mental aritmetiğin asıl amacı da bu zaten. Mental aritmetik matematik içerisinde verilmesi güzel. Çocuklar senaryolaştırdıkları için o sorunun içine giriyorlar daha güzel yapabiliyoruz. Çocuk problemleri çözebildiği sürece kendini mutlu hisseder. Başarı başarıyı getirir. Çocuklar yapabildikçe o sorunun içine girebildikçe hem özümsüyorlar soruları hem de daha eğlenceli hale geliyor matematik.” “MENTAL ARİTETİK SAYESİNDE SINAVLARINDA DAHA BAŞARILI OLUYORLAR” Mental aritmetiğin sözel alanda da algılamayı hızlandırdığını söyleyen Özveren; “Türkçede hızlı okuma anlamlı okuma diye bir teknik var. O anlamlı okuma da sayfanın ortasına baktığınızda bütününü görebiliyorsunuz. Onun teknikleri farklı. Matematik soyut bir kavram ve öğrencilere zor gelen bir ders. Çocuklar soyuttan somuta geçemiyorlar. Geçemedikleri için biz orada o problemleri aşmasında çok zorlanıyoruz. 3’üncü sınıfa gelip okuyamayan yazamayan çocuklar var. Beşinci, altıncı sınıfa gelip çarpım tablosunu ezberleyemeyen çocuklar var. Bu sistem bunların eksikliklerini biraz olsun gideriyor. Abaküsümüz var ama bu değişik bir abaküs. Bu abaküsle çocuklar matematik işlemlerini daha kolay öğrenip, daha kolay matematik işlemi yapmayı beceriyorlar. Önce bunda öğrenip daha sonra bunu gözlerinde hayal ediyorlar. Bir çeşit enstrüman gibi. Nasıl ki enstrümanı öğrenirken önce notalara bakarız sonra bırakırız ya onun gibi. Konsantrasyon sağlamaya yönelik şeyler yapıyoruz genelde. Gözünüzün önünde sayıların parçalanması gibi. Bu sayede okulda ve sınavlarında daha başarılı oluyorlar. Çarpmada bölmede hız kazandırıyor ve büyük sayılarda meydana gelen hataları engelliyor.” dedi. “KONSANTRASYON EKSİKLİĞİNİN NEDENİ ÇOCUKLARIN KİTAP OKUMAMALARI” Çocuklardaki konsantrasyon eksikliklerini kitap okuma alışkanlığının olmamasına bağlayan Özveren, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şimdiki çocuklar telefon çocuğu, istemeden bir şeyler veriliyor şimdiki çocuklara istemeden test kitabı alınıyor, çocuklar birden bire sınav yükünün içine giriyorlar, o yüzden çocuklarda kitap okuma alışkanlığı yok. Çoğu çocuk soruyu okuyamadığı için cevaplayamıyor. Yanında annesi babası okurken yapabiliyor ama onlar okumayınca yapamıyor. Çünkü çocuğun algısı açılmamış. Bir de anne-baba çalıştığı için bakıcı ile büyüyorlar. Bakıcı ile büyüdüğü için televizyon çocuğu oluyor, çok fazla doğal bir çevresi yok. Onun için internet, televizyon çocukların algısını kapatıyor. Çocuklar çok hareketli, sakin durup da benden ne isteniyor istenilenler verilenler neler onları öğrenemeden büyüyorlar. Ben velilere çocuklara gazetede okudukları kendi yaşlarına uygun bir olayı okutmalarını ve onu tekrar kendilerine anlatmalarını istiyorum. Bakalım algısı nasıl. Çünkü bazı çocuklar okuyorlar ama okuduklarının dışında bir şey anlatıyorlar. Çünkü çocuklarımızın algısı çok kapalı.” “ÇOCUKLARA SORUMLULUK VERMELİYİZ” Annelere bu konularda da tavsiyeler veren Özveren, kendi uyguladığı bir yöntemi de şöyle anlattı: “Evde anneler mercimekle, pirinci karıştırsınlar, sabırla ayıklattırsınlar çocuklara, bir çorabı kesip diksinler. Şimdiki çocuklarda sabır yok. Uzun sorulara çoğu öğrenci bakmadan geçiyor. Bizim uygulamalarımızda, örneğin çocuk kitabını unuttu, vermeyiz, kalemini silgisini unuttu vermeyiz, çünkü cezasını kendi çekecek. Biraz da çocukların sorumluluğunu bilmesi lazım. Zaten hayat şartları zor. İlerde de zor. En azından kalem-silgi- çanta bunun sorumluluğunu almalılar. Akşamdan hazırlamayı bilmeliler. Kıyafetlerinin düzgün olmasını bilmeli. Yazılısı olduğunu söylemeyen çocuklar var. Çünkü yazılıları da aileler takip ediyor. Anneler de çocuklarını biraz bıraksınlar. Ben annelere diyorum ki yapamasınlar, gitsin azarını işitsinler, çantalarını siz taşımayın, ödevlerini siz yapmayın. Her gün okula çocuk götürülmez.”