''Elalem ne der?' endişesi ortadan kalkmış'

VALİ YAŞAR KARADENİZ Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında dün Şerife Bacı Öğretmenevi'nde Dünya Medeniyeti İçinde Türklerde ve Başka Topluluklarda Aile ve Akrabalık İlişkileri Çalıştayı'nın açılış programı gerçekleştirildi. Çalıştaya Vali Yaşar Karadeniz, Garnizon Komutanı Personel Albay Gamze Aydoğdu, Belediye Başkanı Tahsin Babaş, Kültür Konseyi Başkanı Dr. Metin Eriş ve çok sayıda davetli katıldı. 'TÜRKLERDE EVLİLİK...

VALİ YAŞAR KARADENİZ; Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında dün Şerife Bacı Öğretmenevi’nde Dünya Medeniyeti İçinde Türklerde ve Başka Topluluklarda Aile ve Akrabalık İlişkileri Çalıştayı’nın açılış programı gerçekleştirildi. Çalıştaya Vali Yaşar Karadeniz, Garnizon Komutanı Personel Albay Gamze Aydoğdu, Belediye Başkanı Tahsin Babaş, Kültür Konseyi Başkanı Dr. Metin Eriş ve çok sayıda davetli katıldı. “TÜRKLERDE EVLİLİK OLAYINA İSE BÜYÜK ÖNEM VERİLDİĞİ BİLİNİR” Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Kültür Konseyi Başkanı Dr. Metin Eriş; “Tarihi süreç içinde, insanın var olduğu ve birlikte yaşama gereğinin ortaya çıktığı andan itibaren aile varlığının, ismi konmasa da, gündeme geldiği veya gelmek mecburiyetini taşıdığı sosyal bir gerçek olmalıdır. Türk halk ve topluluklarında aile kurumuna ve evlilik olayına ise büyük önem verildiği bilinir. Orta Asya'da kurulan en eski Türk devletlerinden başlayarak evlenme ciddi bir sosyal olay kabul edilmiştir. Öyle ki evlenme törenleri, Türk toplumunu bir araya getiren dayanışmayı sağlayan önemli sosyal olaylardan biri olarak kabul edilmiştir. Başlangıcından itibaren Türk toplumları için kutsal bir kurum olan aile, toplumun gelenek, görenek, dil, din ve diğer özelliklerinin birlikte yaşatıldığı en temel unsur olmuştur. Türk tarihindeki mevcut bütün töre ve yasalarda aile 'Türk toplumunun temel müessesesi' olarak kabul edilir.  Bu bilinene rağmen 2108 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti olan Kastamonu'da ‘Dünya Medeniyeti İçinde Türklerde ve Başka Topluluklarda Aile ve Akrabalık ilişkileri’ diye bir konu neden gündeme getirildi? Bilindiği üzere geçtiğimiz yüzyıllardan başlayarak günümüz dünyasında cereyan eden ve Türk dünyasında da kendini gösteren küresel değişimler, ülkelerin ve toplumların sosyal yapılarının temel unsuru olan veya olması gereken aile kurumunda yeni iç dönüşümlere yol açmıştır. Bir yandan ideolojik sapmaların, insan ve toplumunda yaptığı ve biçim zorlamalarıyla ileriye sürdüğü ‘aile dışı yaşama’ tarzındaki yeni hayat algısı; öte yandan serbest piyasa ekonomisine geçiş, toplumdaki yapı, kültür ve düşünce tarzına yeni açılımlarla birlikte sapmalar da getirmiştir. Bunun sonucunda toplumların değer hükümleri ve onların algılanması yeni dönemin taleplerine uygun olarak değişime maruz kalmıştır veya kalmaya zorlanmıştır” dedi. “ENDİŞELİ BİR GERÇEĞİN ORTAYA ÇIKTIĞINA ŞAHİTLİK ETMEKTEYİZ” Konuşmasının sürdüren Eriş; “Bu noktadan bakıldığında görülmektedir ki günümüz Türk ailesinin temel değerleri de, özellikle ekonomik yönü, sosyal statüsü ve hayata geçirilen çeşitli şekil değişimleriyle çok yönlü sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Nitekim ülkemizde ve Türk Dünyasını oluşturan ülkelerde, boşanmaların ve evliklerin istatistiki verilerine dikkat edilirse ciddi ve endişeli bir gerçeğin ortaya çıktığına şahitlik etmekteyiz. Görülen odur ki aile yapısında ve onun değerlerinde önemli değişimler yaşanmaktadır. Bu tespitlerle Çalıştay sürecinde, çağımızda aile kurumunun içinde bulunduğun durumu tespit ile yaşanan sorunların temelinde yatan sebepleri belirlemeye çalışırken, özellikle toplumumuzda asırlar boyu konuda süregelmiş değer hükümlerinin sarsıntı içinde olup, olmadığının tespiti ilk amaç olacaktır. Dünden bugüne, değişimlerle de olsa süregelen ve sosyal yapının temelini teşkil eden böylesi önemli bir kurumun bugüne ışık tutmak yanında gelecekte atılacak adımlarda da nelerin dikkate alınması gerekeceği hususu herhalde böyle bir çalışmayı canın kılmaktaydı. Herhalde bu Çalıştaya katılan değerli ilim ve fikir insanlarımızın tebliğlerinde ortaya çıkacaktır ki, öncelikle toplumların değişmesinde şekillenen ‘hâkim olma’ iç güdüsü iktisadi hayati da bünyesine alarak, adı başka türlü ifadelendirilse de, maddi ve manevi sömürme iştiyakını belirleyecektir. Önceden siyasi ve ekonomik yapı değişiklikleri görüntüsü veren teknolojik atılımlar sosyo-kültürel yapıya sadece tesir etmemiş onu kişiselleştirerek ‘ben egosuna’ doğru sürüklemiştir. Öyle ki ne yazık bu sadece iktisadi gelişmede değil teknolojik ilerlemede de geriye düşmeye başlamış dünyanın büyük bölümde, bu arada Türk ve İslam Dünyası’nda da ‘benzeme taklitçiliği’ sadece maddi anlayışla değil toplumun sosyolojik yapısı olan müesseselere de intikal etmeye başlamıştır. Bu Çalıştay da bu yüzden mümkün olduğunca başka toplumlardan da örneklerden tespitler yapılmaya da özen gösterilecektir. Ama bizi ilgilendiren Türkiye’miz, Türk Toplulukları ve İslam Dünyası’dır” ifadelerini kullandı. “ÖNEMLİ BİR SARSINTIYLA KARŞILAŞACAKLARDIR” Aile yapılarındaki bozulmalara değinen Eriş; “Bir zamanlar zirvelerde olan ülkeler ve onların insanları geriye düşmenin sonucu ile hamleler yapmaya girdiklerinde bazı temel değerlerinin de tartışılmaya başlaması ve hatta değişimi ile önemli bir sarsıntıyla karşılaşacaklardır. Muhafaza etmekle, şekilde bile değişime sürüklenmek kolay değildi! Temel değerlerinin hızla yapılmasından kaçınmak mümkün olamaz mıydı? Var olan yapı maddeci değil toplum kimlikleri bir iktisadi bir yapıydı ve Türk ve İslâm toplulukları 20’nci yüzyılda yarı tüccar ama geneli ile tarım toplumu hüviyeti ile girmişlerdi. Genelde yapıda aksaklıklar, ihtiyar meclisleri, şehirleşmede komşuluk ve mahalle kültürü ve sosyal yapının temeli büyük ailelerle muhafaza ediliyordu. Sanayileşme dürtüsü hızlı şehirleşme ile varoşlaşırken dikine adı artık apartman bile olmayan yerleşim yerlerini aynı zamanda kültür değerlerimizle uzaktan yakından ilgisi olmayan bire bir dairelerle sarmaya devam edecekti. Büyük aile küçüle küçükle 18 yaşındaki çocukların serbest yaşama veya nikahsız yaşama denilen şekle büründüğü ortamı doğuruyordu! Bunlar belki çoğunluk yapısı içinde değildiler ama genel durum asırlar boyu taşıyarak gelinen örf ve adetlerimizin yüzyıla söyletilememesi ile yeni bir topluluk düzeni çağrıştırmaktadır. Ailesiz. Akrabasız! Öyle midir? Yoksa bizler fazla bir hassasiyetle sıkıntı mı duyuyoruz? İşte bu çalıştay da, bu değerlendirmeler ve tedbirler için önerilerde bulunacaktır. Tabiatıyla bu çalıştay da sonuç bildirisi hem teşhis hem çözüm teklifleri yapacaktır ama konu burada noktalanmamalıdır” şeklinde konuştu. “KÜLTÜREL MİRASIMIZA HER YÖNÜYLE SAHİP ÇIKMANIN GAYRETİ İÇİNDEYİZ” Belediye Başkanı Tahsin Babaş, aile ve akraba ilişkilerin önemine vurgu yaparak; “Kastamonu İlk Çağlardan itibaren çok büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış. O nedenle burada kurulan aile bağları bizim için çok önemli. Bizim tarihi ve kültürel alanda çalışmalarımız devam ediyor. Bu konuda ev bazında, çarşı bazında, ev bazında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Anadolu’da hep ailelerimizle anılmışız. Şu anda ailemizle anılıyor muyuz? Büyük aileler hala da anılmaya devam ediyor. Hem kültürel olarak, hem değişen dünyaya ayak uydurma adına hocalarımızın burada güzel konulara değineceğine inanıyorum. Bizde yerel yönetimler olarak bu konulara çok önem veriyoruz. Özellikle Evde Yaşlı Bakım Hizmeti yapıyoruz. Kimsesi olmayan yaşlı vatandaşlarımıza sahip çıkıyoruz. Sosyal olarak da kültürel dokuyu bozmamaya gayret gösteriyorum. Topluluğa da bu aile için örf, adet ve geleneklerimize hassasiyet göstermeye gayret ediyoruz. Biz kültürel miras denilince sadece kültürel yapıları ele almıyoruz. Kültürel mirasımıza her yönüyle sahip çıkmanın gayreti içindeyiz. UNESCO ile de bu konularda ciddi çalışmalarımız var. Çalışmalarımız bir araya geldiği zaman Kültürel Miras zenginliğimiz ortaya çıkacak ve tüm dünyaya göstereceğiz. Yatırım yapmak isteyen kişi bir tane kültürel mirasımızı ayağa kaldırsın. Her yerde bir çalışmamız var. Bunlar bir çerçevede toplanacak. Bu konuda da herkesten destek bekliyorum” diye konuştu. “İNSANIN SIRTINI DAYAYACAK BİRİLERİNİN OLMASI GEREKİYOR” Vali Yaşar Karadeniz, aile kavramının bozulması durumunda yaşanabilecek olumsuzluklara değinilmesi gerektiğini söyleyerek; “Geniş aile içerisinde ve ya aile bağlarının güçlü olduğu yerde bazı kurallar insanı bağlar. Bu toplumuzu ayakta tutan bir değerdir. O değerler bizim bugünlerde ele aldığımız sosyal kontrolün içeriğidir. Zaman içinde akrabalık ilişkilerinin zayıflaması, köylerden kentlere olan göçler ‘Elalem ne der?’ endişesini ortadan kaldırmış. Bireysel yaşam, sosyal kontrolden uzak olmak belki insanlara cezbedici geliyor ama bireysel yaşam, sosyal ve ekonomik olarak ayakta durabildiğiniz zaman güzeldir. Bunu yitirdiğinizde o zaman yıkımlar ve sosyal problemler başlıyor. İnsanın sırtını dayayacak birilerinin olması gerekiyor. Akrabalık ilişkilerinin güçlü olduğu yerde birisi dara düştüğünde ailede sırtını verecek birileri vardı. Zayıf olan yerlerde, evi geçindiren kişi ağır bir hastalık geçirdiğinde aile paramparça oluyor. Çocuklar, değil topluma, kendilerine dahi faydası olmayan bireyler olarak yetişiyor. Bu durum sosyal ve güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasına sebebiyet verilebiliyor. Akrabalık ve aile ilişkilerini iyi irdelememiz, geriye gidişin sebeplerini iyi çözümlememiz ve ilişkilerin gücünü ileriye taşıyacak çözümleri bulmamız gerekiyor. Bu, toplumsal kalkınmamız ve yaşadığımız ortamda daha da güçlenmemiz açısından önemli. İnsanı psikolojik ve fiziksel olarak tedavi edecek en güçlü şey insan ilişkisidir. Bu ilişki ne kadar güçlüyse insan o kadar mutlu ve sağlıklıdır. Bu ilişkiler ne kadar zayıflarsa insanlar o kadar yalnızlaşır ve mutsuzlaşır. Bu açıdan çalıştayın bize önemli katkıları olacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Bakmadan Geçme