Doğadan Yaşama
Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu Kastamonu'da kendi yaptıkları damıtma işlemi hakkında açıklamalarda bulundu.
Anatolion Natural Cure Tıbbi Aromatik Uçucu yağ ve Hidrosol üretim işletme sahibi Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu Kastamonu'da kendi yaptıkları damıtma işlemi hakkında açıklamalarda bulundu.
Şahin İncedemiroğlu; “Orman Mühendisiyim. 2001 yılında Trabzon Orman Fakültesi’nden mezun oldum. 2004 yılında yine Ormancılık Anabilim Dalında yüksek lisansımı tamamladım. Tıbbi ve aromatik bitkilere meslek hayatımdan ve eğitim yıllarımdan beri meraklıydım. Bu alana olan ilgimin her zaman önemli olduğuna inandım. Yaklaşık 15-20 yıllık meslek tecrübemden sonra bir gıda işletmesi açarak bu sektöre girdim. Bu işlerle uğraşabilmek için gıda il müdürlüklerinden işletme kayıt belgesi almak gerekiyor. Yani bu işler tesadüfi yapılabilecek işler değil; yoksa merdiven altı üretim kapsamına girer ve denetlenemez. Bu nedenle hijyen ve içerik açısından güvenilir üretim yapmak, bir gıda işletmesi açarken önemli bir sorumluluk ve ciddiyet taşıyor. Ben de ormancılık alanında faaliyet yaparken bir gıda işletmesi kaydı aldım. Teknokent oluşumuna ise tamamen AR-GE amaçlı dahil oldum. Burada, tıbbi ve şifalı bitkiler üzerinde çalışmalar yürüttük”dedi.
'Kastamonu’da Piyasada İlgi Gören, Şifa Değeri Yüksek Olan 14 Tür Tespit Ettik'
Kastamonudaki bitki türleri hakkında konuşan Şahin İncedemiroğlu; “Öncelikle Kastamonu’da piyasada ilgi gören, şifa değeri yüksek olan 14 tür tespit ettik. Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi’nde Kerim Güney hocamızın Gölköy’deki kültüre edilmiş bahçesinden faydalandık. Bu bahçede İzmir kekiği, tıbbi adaçayı, ekinezya, tıbbi nane ve dağ kekiği türleri yetiştiriliyor. Biz de bu türlere odaklandık ve Kastamonu’da yetişen bu bitkilerin içeriklerinin yetişme ortamı dışında nasıl değiştiğini gözlemlemeyi amaçladık. Bunun yanı sıra sahil bölgelerimizde doğal olarak yetişen defne türlerimiz var ve Akdeniz defnesi kadar kıymetli olduklarına inanıyoruz. Defne bizim ilgilendiğimiz türlerin başında geliyor. Aynı zamanda son yıllarda Türkiye’de oldukça popüler hale gelen lavanta, yöremizde kültüre edilmeye başlandı. Kastamonu’da yetişen lavanta, Akdeniz veya Ege bölgesinde yetişen lavanta ile şifa değeri açısından kıyaslanabilir mi, bunu araştırmak istedik. Lavantayı ürün portföyümüze eklememizin nedeni bu soruya cevap bulmaktı. Ayrıca yöremizde doğal olarak yetişen “Thymus serpyllum” (dağ kekiği) üzerinde de durduk ve bunu yüksek rakımlarda, egzoz gazlarının ve hava kirliliğinin olmadığı ortamlarda topladık. Sahil bölgemizde Melisa gibi sedatif özelliklere sahip bitkiler de var ve bu türleri de AR-GE çalışmalarımıza dahil ettik. Papatya çeşitlerinden de faydalandık; özellikle “Anthemis” türleri ve yöremizde papatya olarak bilinen diğer türleri analiz ettik. Kantaron ise bölgemizde yaygın olarak kullanılır; biz de kantaronu zeytinyağı yerine damıtma yoluyla çıkarabilir miyiz diye düşündük ve üretim konumuz haline getirdik ”ifadelerine yer verdi.
'Ormanlarımızda Doğal Olarak Bulunan İbreli Türlerden de Faydalandık'
Üretimlerine İzmir kekiğini de dahi ettiklerini belirten Şahin İncedemiroğlu; “Bu türlerin yanı sıra İzmir kekiği, adaçayı, tıbbi nane gibi türleri de üretimimize dahil ettik. Göknar, karaçam ve ardıç gibi ormanlarımızda doğal olarak bulunan ibreli türlerden de faydalandık ve toplamda 14 çeşit bitki üzerinde Teknokent yerleşkesinde AR-GE faaliyetleri yürütüyoruz. Yağ ve hidrosol üretiminde bazı bitki kısımlarını baharat olarak değerlendirmeyi planladık; örneğin İzmir kekiği, defne yaprağı gibi türleri paketleyebiliriz. Antioksidan özelliklere sahip kiraz sapını da ileride portföyümüze eklemeyi düşünüyoruz. Damıtma işlemi, aromatik bitkilerden uçucu yağları buharlaştırma ve yoğunlaştırma yoluyla ayırmayı sağlar. Kullandığımız yöntem, tamamen buharlı distilasyon olup, bitkilerin suyla temas etmeden buharla ayrışmasını sağlıyor. Damıtma işlemi için kullanılan üniteler krom veya nikel gibi paslanmaz malzemelerden yapılmalı. Biz önce piyasaya ısınmak amacıyla 30 litrelik bir kazanla başladık. Buhar kazanı, bitkilerin içerisindeki etken maddeleri buharlaştırarak ayırıyor ve yoğunlaştırılmış yağ ile hidrosol elde etmemizi sağlıyor. Tıbbi aromatik bitki üretim süreci, doğada bitkilerin doğru teşhisiyle başlar. Toplama zamanının doğru belirlenmesi, bitkilerden en yüksek şifa değerinin alınması için çok önemlidir. Örneğin, defnenin içindeki şifa verici maddeler geç hasat döneminde azalır. Eğer şifa değeri yüksek bir ürün almak istiyorsak, Temmuz-Ağustos gibi etken maddelerin en yüksek olduğu dönemde toplamamız gerekir”dedi.
'Lavantada Aşırı Distilasyon Yapılırsa, Ürünün Kalitesi Düşebilir Ve Şifa Özelliği Azalır'
Tıbbi aromatik bitkilerin önemine vurgu yapan Şahin İncedemiroğlu; “Tıbbi aromatik bitkilerde distilasyon süresi ve yöntemi de çok önemlidir. Her bitkinin yapısına, toplandığı döneme ve etken madde oranına göre farklı bir damıtma süresi gerektirir. Örneğin, lavantada aşırı distilasyon yapılırsa, ürünün kalitesi düşebilir ve şifa özelliği azalır. Bizim kullandığımız buharlı distilasyon yöntemi, ürünün doğallığını korumayı ve yüksek kaliteyi sağlamayı amaçlıyor. Sonuç olarak tıbbi aromatik bitki sektöründe, tür teşhisi, toplama zamanı, distilasyon süresi gibi unsurlar, ürünlerin kalite ve şifa değerlerini belirleyen en önemli faktörlerdir. Bu süreci bilimsel bir temele oturtarak halkımıza şifalı ve doğal ürünler sunmayı hedefliyoruz”ifadelerini kullandı.
'Profesyonel Kazanlarda Kesinlikle İki Saati Geçmemeli'
Zaman aralığının önemine değinen Şahin İncedemiroğlu; “Çalışmalarda bir saatle iki saat arasında bakın, hiçbir zaman üç saat kaynatmıyoruz. Piyasada bu şekilde büyük miktarlarda hidrosol veya kekik suyu, defne suyu, lavanta suyu elde edenlerin sabahtan akşama kadar odun ateşinde kazanları kaynattığını biliyoruz. Katı yakıtlı kazanlar, yani altında odun ateşi yakılan kazanlar, bedava toplanan bol miktarda odun ile saatlerce kaynatılıyor. Halbuki distilasyon süresi, sızdırmaz özellikli kapalı kaplarda, daha profesyonel kazanlarda kesinlikle iki saati geçmemeli. Biz bu durumu etken madde analizleri yaptırırken ve Ar-Ge çalışmalarıyla tespit etmiş bulunmaktayız. Ar-Ge'nin amacı zaten bu iş için yapılıyor. Sonra uçucu yağların saklama kapları konusu var, bu çok önemli. Dikkat ettiyseniz, ürünlerimizin hepsi cam şişelerde ve koyu renkli cam şişelerde saklanıyor. Saklama kaplarının mutlaka cam olması gerekiyor; plastik yüzeylerle asla ve asla temas etmemeli. Mesela kapaklar üzerinde de çalışıyoruz. Ürün kapakları böyle dik durduğu zaman bir sorun yok ama her zaman bu şekilde saklanmayabilir. Rafında yatay şekilde saklayan kişiler olabilir. Plastik yüzeylerle temas olmamalı çünkü plastik ömrü uzatıcı bir madde içeriyor. O maddeler kanserojen olabildiği için plastik kapaklar üzerinde çalışıyoruz. Demek ki saklama kapları ve koşulları çok önemli”dedi.
Saklama koşullarına dikkat çeken Şahin İncedemiroğlu; “Saklama ortamının sıcaklığı mutlaka 19-20 derece yani oda sıcaklığında olmalı. Hatta +4 dereceye kadar buzdolabının kapağında da uçucu yağlar saklanabiliyor. Her ürünün bir saklanma süresi var. Bu Ar-Ge çalışması ile etken madde analizleri tamamlandıktan sonra raf ömrü üzerine de bir çalışma yapacağız. Böylece hem kendi ortamımızda hem de bilinen bir ortamda beklettiğimiz ürünlerin raf ömürlerini, içeriklerindeki etken maddelerin oksidasyona uğrayıp uğramadığını ve bileşenlerin başka bileşenlere dönüşüp dönüşmediğini araştıracağız. Bu da çok önemli. Ürünlerin saklama koşullarında ışık görmemesi gerekiyor. Doğrudan güneş ışığıyla temas etmemesi lazım. Zeytinyağı veya balla yapılan bazı ekstraksiyon işlemlerinde güneş ışığı çözücü bir etki gösterebilir ancak buhar kazanlarından çıkan ürünlerin güneş ışığıyla temas etmemesi gerekiyor. Distilasyon işlemi yapılırken kullanılan teknikler ve ekipmanlar var. Distilasyonun birçok çeşidi var: su distilasyonu, su ve buhar distilasyonu, kuru distilasyon, hidro difüzyon. Bu işlemler laboratuvar ortamı ve teknik bilgi gerektirir. Ekstraksiyon için organik çözücüler, sabit yağ ile ekstraksiyon, sıvılaştırılmış gazlarla ekstraksiyon ve süper kritik akışkan ekstraksiyonu gibi yöntemler bulunuyor. Bazı turunçgillerin (portakal, limon gibi) uçucu yağları damıtma değil, presleme yoluyla elde ediliyor. Portakal kabuğunu sıktığınızda çıkan yağ zerrecikleri uçucu yağlardır. Yani bazı uçucu yağlar presle de elde edilebiliyor.Bizim tercih ettiğimiz yöntem buharlı distilasyon. Buhar kazanlarında suyu ısıtarak, buharı ürün içerisinden geçiriyoruz çünkü en ekonomik olan yöntem bu. Diğer yöntemler hem ekipman bilgisi gerektiriyor hem de laboratuvar ortamları ve pahalı gazlar (karbondioksit, helyum gibi) ile çalışmayı zorunlu kılıyor. Buharlı distilasyon ise ürünün özelliğini ve hidrosol kalitesini fazla bozmayan, kolay, pratik ve ucuz bir yöntem olduğu için tercih ettik" şeklinde konuştu.
'Distilasyon Yöntemine Göre Eğitim Gerektirir'
Eski uygarlıkların da tekniklerine değinen Şahin İncedemiroğlu; “Karşılık distilasyon seçimi, seçilecek distilasyon yöntemine göre eğitim gerektirir. Az önce açıkladığım gibi, hidrodifüzyon, organik çözücülerle ekstraksiyon, sıvı gaz verme ve süper kritik akışkan ekstraksiyonu gibi yöntemler kimya, biyoloji, eczacılık ve makine bilgisi gerektirir. Bu yüzden bu yöntemler için eğitim alınması önemlidir. Ancak buharlı distilasyon, alaylı şekilde öğrenilebilecek bir yöntemdir. Anadolu’da basit yağ çıkarma yöntemleri zaten uzun süredir kullanılmaktadır. Örneğin, kantaron çiçeğini zeytinyağına bastırıp güneşte bekleterek 30-35 gün veya 3 ay boyunca ekstrakte edebiliyoruz. Bu tür yöntemler, bitkilerle tedavi anlamında tarihin en eski dönemlerinden bu yana kullanılmaktadır. Örneğin, buharlı distilasyon yöntemi 2000-3000 yıl öncesine kadar dayanır ve eski uygarlıklarda kullanılmıştır ”dedi.
'Türkiye’de Çok Değerli Uçucu Yağlar Bulunmaktadır'
Türkiyede çok fazla yağ bulunduğunu belirten Şahin İncedemiroğlu; “Türkiye’de çok değerli uçucu yağlar bulunmaktadır. Özellikle gül yağı, uçucu yağların kralı kabul edilir. Gül yağı Isparta’da üretilmekte ve çevre illere yayılmaktadır. Hatta Kastamonu’da denenip denemeyeceği üzerine tarım sektöründe çalışan arkadaşlarımın böyle bir düşüncesi var. Bu konuda demonstrasyon bahçeleri kurulması planlanıyor. Ancak özel sektörde kültüre edilmiş bir gül yağı bahçesi var mı bilmiyorum. Türkiye’de en çok kullanılan yağlardan biri de lavanta yağıdır. Bunun yanında kekik yağı, defne yağı, çam terebentin yağı, adaçayı yağı ve ardıç yağı gibi yağlar da çıkarılmaktadır. Gıda sektöründe bu yağları baharat ve içecek aroma verici, gıda koruyucu olarak kullanıyoruz. Sağlık sektöründe, özellikle ilaç ham maddesi olarak fitoterapi ve aromaterapi gibi alanlarda değerlendiriliyorlar. Bu ürünlere olan talep gittikçe artıyor. Özellikle fabrikasyon ürünlerin yanında, ev yapımı kozmetik ürünler sosyal medya ve sanal pazarlarda çok fazla satılıyor. Cilde doğrudan temas ettiği ve odak noktası insan sağlığı olduğu için üretim aşamaları çok önemlidir. İlaç sektöründe de sentetik ilaçlar yerine doğal etken maddelerden elde edilen yağlar ve hidrosoller kullanılıyor”ifadelerine yer verdi.
Tüm sektördeki kullanımına değinen Şahin İncedemiroğlu; “Tekstil sektöründe de tıbbi aromatik bitkilerden yararlanılıyor. Örneğin, bir marka, mikrobiyolojik aktivitelerden korunması için bir kazağa bitkisel ekstraktlar püskürtüyor. Bu sayede kazak 3-5 yıl boyunca bakteri, mantar veya virüs gibi zararlılardan korunuyor. Bu bitkiler ayrıca halı dokuma sanayinde renk verici olarak kullanılmaktadır. Mesela safran, hem içecek ve yiyeceklerde hem de tekstil boyası olarak kullanılabiliyor.Eski çağlardan bu yana aromatik ve tıbbi bitkiler, mikrop öldürücü özellikleri nedeniyle antiseptik olarak da kullanılmıştır. 1900’lerin başlarında yapılan laboratuvar araştırmalarıyla uçucu yağların antimikrobiyal, antibakteriyel, antifungal, antiviral, antiparazitik ve antioksidan özelliklere sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu özellikleri nedeniyle uçucu yağlar farmakoloji, fitopatoloji ve klinik mikrobiyolojide kullanılmaktadır. Distilasyon sürecinde bazı zorluklar ve dikkat edilmesi gereken güvenlik önlemleri de bulunmaktadır. Sıcak sudan buhar üretiminde enerji maliyeti yüksek olabilmektedir. Distilasyon kazanlarının paslanmaz çelik gibi malzemelerden yapılması gerekmektedir; ancak bu malzemelerin dövizle ithal edilmesi ve imalat kapasitemizin zayıf olması nedeniyle maliyetler yüksektir. Ayrıca, bu kazanları yapacak usta sayımız yetersizdir ve işçilik ücretleri yüksektir. Ham maddeye ulaşım, mevzuat nedeniyle hasat zamanlarının sınırlandırılması, işçilik giderlerinin yüksek oluşu gibi nedenlerle maliyetler artmaktadır. Örneğin, Kastamonu yöresinde tıbbi aromatik bitkiler doğal olarak yetişmektedir; ancak arazinin engebeli ve sık ormanlarla kaplı olması nedeniyle işçilik maliyetleri artmakta ve birim zamanda üretilmesi gereken miktar azalmaktadır.Bu yüzden, tıbbi aromatik bitkilerin doğal alanlar yerine tarım arazilerinde veya bozuk orman arazilerinde kültüre edilmesi önemlidir. Doğadan toplamanın maliyeti düşük gibi görünse de kültüre etmek çok daha verimli ve sürdürülebilirdir. Örneğin, çay bitkisinin Doğu Karadeniz’de doğada yetiştiğini ve insanların çayı doğadan topladığını düşünün; kültüre edilmiş çay bitkisiyle arasında hem ham madde miktarı hem de verim açısından çok büyük fark vardır. Bu nedenle doğal ortamlar yerine kültür ortamlarında üretim yapılması maliyet açısından daha avantajlı olacaktır”şeklinde konuştu.
Güzel ve bilgilendirici, yol gösterici ve ülkemiz için önemli bir haber. Şahin kardeşime kolaylıklar diliyorum. Rabbim yolunu açık eylesin.