Cumhurbaşkanı Erdoğan Millete Seslendi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı Sonrası Millete Sesleniş konuşmasını gerçekleştirdi.
Görevlerini tevdi ettikleri yeni kabine üyelerini kutlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevini yürütecek Murat Kurum ile Sağlık Bakanlığı görevini yürütecek Kemal Memişoğlu’na görevlerinin hayırlı olması dileğinde bulundu.
Her iki bakanın da seleflerinden devraldıkları hizmet bayrağını, çok daha ileriye taşıyacaklarına yürekten inandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, görevden affını isteyen ve bu talepleri şahsı tarafından kabul edilen eski bakanlar Mehmet Özhaseki ile Fahrettin Koca’ya emekleri, fedakarlıkları ve hizmetleri için teşekkürlerini iletti. Erdoğan, "Uzun yıllardır beraber yol yürüdüğümüz, teşriki mesai yaptığımız her iki arkadaşımızla, inşallah yakın temas halinde olmaya devam edeceğiz” dedi.
Bayram tatilinin 9 gün olması ve okulların da kapanmasıyla vatandaşların memleketlerine ve tatil bölgelerine gönül huzuruyla seyahat ettiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, yollarda çok büyük bir trafik yoğunluğu yaşandığını emniyet güçlerinin, karayollarının, sağlık birimlerinin bayram tatilinde en fazla mesai yapan görevliler olduğunun altını çizdi.
Vatandaşların yolculuklarını güven ve huzur içinde gerçekleştirmesini temin etmek için çalışan tüm personele teşekkürlerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yine bu vesileyle vatanımızın bekası, insanlarımızın güvenliği için yurt içinde ve yurt dışında kahramanca görev yapan askerlerimizin tek tek gözlerinden öpüyor; Rabbim onları muhafaza ve muzaffer eylesin diyorum. Bayram süresince çeşitli nedenlerden kaynaklanan anız ve orman yangını haberleriyle sarsıldık. Diyarbakır Çınar ve Mardin Mazıdağı’ndaki yangında hayatını kaybeden insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Hafta sonu yine İzmir, Bursa, Balıkesir, Muğla ve Çanakkale’de orman yangınları yaşandı. Yaz mevsiminin her geçen yıl daha sıcak ve kurak geçmesiyle, yangın riski de aynı oranda artıyor” diye konuştu.
‘Tek Bir Ağacın Bile Zarar Görmemesini Engellemek İçin Çalışıyoruz’
Sadece ormanları değil, ülkenin akciğerlerini yakan bu felaketlere bakıldığında ihmalin, tedbirsizliğin ve kastın öne çıktığını bölücü örgütünün de, orman yangınlarını bir terör yöntemi olarak kullandığını, geçmişteki tecrübelerden bildiklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, orman yangınlarıyla mücadelede yürütülen çalışmalara yönelik, "Yüzde 90’ı insan kaynaklı yangınların önüne geçmek ve tek bir ağacın bile zarar görmemesini engellemek için var gücümüzle çalışıyoruz. Orman yangınlarıyla etkin mücadele konusunda önemli adımlar attık. Dünyada örnek alınan orman yangınlarıyla mücadele filosunu kurduk. Bugün bu mücadeleyi; 26 uçak, 105 helikopter ve 5 binden fazla kara aracıyla sürdürüyoruz. Tabii sadece filomuzdaki araç sayılarını artırmadık; üzerindeki ekipmanları da en ileri teknolojiyle yeniledik. Terörle mücadelede destan yazan insansız hava araçlarını 'yeşil vatanın' savunmasında da etkin olarak kullanıyoruz. Halihazırda 14 Bayraktar TB2 İHA’mızla yeşil vatanı 7 gün 24 saat izliyoruz” dedi.
Türkiye'nin dünyada orman yangınlarıyla mücadelede İHA kullanan 2 ülkeden biri olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, İHA’lar yanında 184’ü akıllı olmak üzere 776 kule ile ormanların sürekli takip edildiğini bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İlk defa bizim dönemimizde yapılan 4 bin 744 havuz ve göletle araçlarımızın su ihtiyacını hızlıca karşılıyoruz. Bunların dışında yapay zekâ tabanlı sistemler başta olmak üzere pek çok teknolojik imkan da gücümüze güç katmaktadır. Bugün itibarıyla; 25 bin personelimiz ve 122 bini aşkın gönüllümüz ormanlarımızı korumak için fedakârca çalışmaktadır. Gece gündüz demeden yangınlara karşı cansiperane mücadele eden bütün kahramanlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Ormanlarımıza sahip çıkma ve koruma noktasında tüm vatandaşlarımızdan daha fazla itina bekliyoruz. Yaz sıcaklarının artık çok yoğun şekilde yaşandığı günlere girdik. En ufak bir ihmalin bile büyük zararlara sebep olacağını unutmayalım” değerlendirmesini yaptı.
‘Yalan-Yanlış Bilgilerle Milletimizin Zihnini Bulandırmaya Çalışıyorlar’
Önceki ay, çiftçilerle buluşmalarında, Türkiye’nin tarım alanında son 21 yılda nereden nereye geldiğini rakamlarla tek tek ortaya koyduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarım konusunda yapılan eleştirilere yönelik, "Hükümetlerimizin tarım politikalarını eleştirenlerin çoğu bilgiden ziyade, ön yargılarla hareket etmektedir. Açıkçası bunlar ne ülkemizi tanıyor, ne de dünyayı takip ediyor. Her mesele gibi, maalesef, tarım konusuna da istismar malzemesi olarak bakıyorlar. Seçim meydanlarında “bedava traktör” vaat edip, sonrasında “biz onu dikkat çekmek için söyledik” diyerek işi pişkinliğe vurdukları gibi, yalan-yanlış bilgilerle milletimizin zihnini bulandırmaya çalışıyorlar. Bir defa şunu kabul etmek lazım: Bunlar, öyle seçim meydanlarında dalga konusu yapılacak işler değildir. Tarım; ciddi bir uğraştır, ülkemiz açısından çok stratejik bir sektördür. Hükümet olarak biz de tarıma, sektörün ciddiyetine ve önemine uygun bir anlayışla yaklaştık. Çiftçi kardeşlerimizin alın terlerinin hakkını daima vermeye çalıştık” dedi.
Son 21 yılda reel rakamlarla 1 trilyon 364 milyar lira tarım desteği verdiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2024 yılında şu ana kadar 56 milyar lira destek ödemesi yaptık. Yıl sonuna kadar bu rakam 91,5 milyar liraya çıkacak. ÇAYKUR’un çay alım fiyatı ve Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday ve arpa alım fiyatı üzerinden yapılan haksız eleştirileri de izliyoruz. Burada birkaç hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Yaş çay alım fiyatının yanında üreticilerimize destekleme pirimi verilmesi uygulamasını ilk kez biz başlattık. Hasat döneminde üreticimizi korumak için yeni çay fabrikaları yaparak ÇAYKUR’un kapasitesini yine biz artırdık. Ayrıca günlük alımlarda kısıtlamayı kaldırarak, üreticilerin ÇAYKUR’un alım fiyatının üzerinde ürününü satmasına imkân sağladık. Buğday fiyatlarında ise dünya piyasasının bir hayli üstündeyiz” ifadelerini kullandı.
‘Toprak Mahsulleri Ofisimiz, Alımla İlgili Süreçleri Titizlikle Yürütüyor’
Yurt dışı ekmeklik buğday fiyatının, yerinde ton başına 248 dolar olduğunu, Navlunla birlikte bu rakamın 270 dolara çıktığını ifade eden Erdoğan; “Toprak Mahsulleri Ofisi alım fiyatı, desteklerle birlikte ton başına 359 dolar olup, dünya fiyatlarından 89 dolar yüksektir. Hasat döneminde üreticimizi koruma amacıyla Dahilde İşleme Rejimiyle hububat ithalatını 15 Ekim’e kadar durdurduk. Ayrıca hammadde ve un ihracatını ise serbest bırakarak, ilave dış ticaret tedbirleri aldık. Üretici maliyetlerinin düşürülmesine katkı sağlamak amacıyla vereceğimiz fark ödemesinin toplam miktarı 29 milyar liradır. Yani toplam tarımsal destek bütçemizin yaklaşık 4’te 1’ini; buğday ve arpa üreticilerimizin maliyetlerine katkı amacıyla kullanıyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisimiz, alımla ilgili süreçleri titizlikle yürütüyor. Çiftçimizin ürününü en hızlı şekilde almak, gerekli depolamayı yapmak ve zamanında ödemesini gerçekleştirmek için gayret gösteriyor. Ofis, hububat teslim eden üreticilerimizin ödemelerine başladı. İlk etapta 6 Haziran’a kadar ürün verenlerin ödemeleri hesaplarına yatırıldı. Elbette aldığımız bütün bu tedbirlere rağmen; çiftçimizin, üreticimizin memnuniyetsizliği veya şikâyeti olabilir. Bunları da Cumhurbaşkanı olarak şahsen takip ediyorum. Çiftçi kardeşlerimizin sıkıntılarının giderilmesi için bakanlarımıza gerekli talimatı veriyorum. ‘Milletin efendisi’ olan çiftçimizin mağdur edilmesine müsaade etmeyiz” ifadelerini kullandı.
“Kimse kusura bakmasın ama sicili bozuk olanların, eli öpülesi çiftçilerimizi istismar ederek, buradan bir siyasi rant devşirmesine de izin vermeyiz” diyen Erdoğan, "Son 21 yıldır iyi ve kötü gününde nasıl çiftçimizin yanında olduysak, bundan sonra da tüm imkanlarımızla yanlarında olacağız. Bir kez daha çiftçilerimize hayırlı, bereketli bir hasat sezonu diliyorum“ dedi.
Türkiye’nin stratejik önemi yüksek, üç kıtanın kavşak noktası olan bir coğrafyada bulunduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş, ama aynı zamanda paylaşım kavgasının tam merkezinde yer almış bir bölgedeyiz. Böyle bir coğrafi konuma sahip olmak; ülkemize siyasi, ekonomik ve askeri avantajlar sağlama yanında tehditleri de beraberinde getirmektedir. Birinci dünya savaşına giden yolun taşları bizim bölgemizde döşendi. İkinci cihan harbinin odağında aynı şekilde yine bizim bölgemiz vardı. Soğuk Savaş döneminde bloklar arası rekabetin yoğunlaştığı bölgelerden biri, yine Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafyaydı.13’üncü yılını tamamlayan Suriye krizi en fazla bizim bölgemizi etkiledi. Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın olumsuz yansımalarına maruz kalan bölgelerin başında yine biz yer alıyoruz” şeklinde konuştu.
‘Lübnan’a Yönelik Tehdidin Artması, Bizi Ciddi Manada Endişelendirmektedir’
7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma varan katliamlarla ilgili konuşan Erdoğan, "İsrail’in Gazze’ye saldırmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’de ısınan sular, aynı şekilde en fazla bizi ve bölgemizdeki kardeş ülkeleri tedirgin ediyor. Batılı güçlerin askeri, diplomatik ve siyasi desteğini arkasına alan İsrail’in, gözünü komşularına diktiğini görüyoruz. Lübnan’a yönelik saldırıların ve tehdit dilinin artması, bölgemizin geleceği adına bizi ciddi manada endişelendirmektedir. Şunu bir defa çok net ifade etmek isterim. Batı dünyası destek verdikçe, İslam alemi de sessiz kaldıkça, Netanyahu denilen caninin, tüm bölgemizi ateşe sürükleme pahasına, işgal politikasına devam edeceği anlaşılıyor. Türkiye olarak, biliyorsunuz, ilk günden beri buna dikkat çekmekteyiz. Gazze krizinin sadece Gazze’yle sınırlı kalmayacağını, İsrail zulmünün çok vahim sonuçları olabileceğini sık sık dile getirdik .İsrail’in yayılmacı hedefler peşinde koştuğunu her zeminde vurguladık. Gerek İran’la yaşanan füze gerilimi, gerekse İsrail’in Lübnan’a yönelik artan saldırıları maalesef kaygılarımızda bizi haklı çıkardı. Buradan bir kez daha şu uyarıyı yapmak durumundayım. Karşımızda 'devlet adamı' vasfının asgari şartlarını dahi taşımayan, gözü dönmüş, ihtiraslarının esiri olmuş, aklını, vicdanını kaybetmiş bir katil vardır. Masumların kanından beslenen bu zalim, siyasi ömrünü uzatmak adına kendi vatandaşlarının güvenliğini dahi hiçe saymaktadır” açıklamasını yaptı.
‘Kimse Kendini Polisin, Hakimin, Devletin Yerine Koyamaz’
Türkiye'nin geçmişte yaşadığı sıkıntılara değinen Erdoğan, "Biz, sokaklar üzerinden kotarılan kaos planlarına bağışıklık kazanmış bir ülkeyiz. Geçmişte etki ajanları ve provokatörler eliyle ülkemize hangi bedellerin ödetildiğini gayet net hatırlıyoruz. Kayseri’de son derece iğrenç, rezil bir taciz vakası üzerinden aynı kaos planı tezgahlandı. Bu oyunun ikinci perdesi ise Suriye’nin kuzeyinde bulunan Türk çıkarlarına ve varlığına yönelik sahnelendi. Bölücü terör örgütü artıkları ve işbirlikçiler eliyle kotarılan bu oyunu kimin yazdığını, bunlara kimlerin figüranlık yaptığını çok çok iyi biliyoruz. Allah’ın izniyle ne biz, ne milletimiz, ne de Suriyeli kardeşlerimiz, bu sinsi tuzağa düşeceğiz. Nefret söylemlerine, faşizme, ırkçı vandallığa ve provokasyonlara boyun eğmeyeceğimizi burada tekrar altını çizerek söylemek istiyorum. Bayrağımıza uzanan mülevves elleri kırmasını bildiğimiz gibi, ülkemize sığınan mazlumlara uzanan elleri de kırmasını biliriz. Kimse; kendini polisin, hakimin, devletin yerine koyamaz. Kayseri’deki olaylar sonrasında ortalığı yakıp yıkan, polisimize saldıran, işyerlerine ve evlere zarar veren 474 provokatör göz altına alındı. Dün de Suriye Milli Ordusu güçleri ve güvenlik kuvvetlerimiz, Suriye’nin kuzeyindeki kışkırtmalara gerekli müdahalelerde bulundu. Suriye Geçici Hükümeti ise şanlı bayrağımıza yönelik saldırıları lanetlediğini en sert biçimde kamuoyuna ilan etmiştir. Fitne teşebbüsleri bir kez daha boşa çıkmıştır. İstihbarat birimlerimiz, sınırın öte tarafındaki ortaklarıyla birlikte çok titiz bir çalışma yürütmektedir. Hangi kirli ellerin bu işlerin arkasında olduğunu mutlaka ortaya çıkaracağız. Şunun bir defa idrak edilmesi şarttır: Türkiye’nin Suriye’deki mevcudiyeti 'teröristan' kurma planlarının önündeki en büyük bariyerdir. Çok iyi biliyoruz ki; ‘böl-parçala-yönet’ anlayışıyla coğrafyamızı lime lime eden emperyalistler bundan rahatsızdır. Onları rahatsız etmeyi sürdüreceğiz. Silahlarının namlusu ülkemize çevrili eli kanlı caniler orada var oldukça; biz de ülkemizin ve milletimizin güvenliğini sağlamaya devam edeceğiz. Bölücü terör tehdidi tamamen ortadan kalkınca, elbette biz de üzerimize düşeni yaparız. Ama bırakın tehdidin boyutunun azalmasını, terör örgütü her gün yeni bir provokasyona girişirken, kimse bizden gelişmeleri tribünden seyretmemizi beklemesin” dedi.
‘Biz, Yalnızca Bölücü Niyetlere Karşı Vatanımızı Koruyoruz ve Koruyacağız’
Türkiye’nin kimsenin toprağında gözü olmadığının altını bir kez daha çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizim kimsenin egemenliğinde de gözümüz yok. Biz, yalnızca bölücü niyetlere karşı vatanımızı koruyoruz ve koruyacağız. Türkiye, bugün Gazze krizinde verdiği başarılı imtihanı, son 13 yıldır Suriye meselesinde de vermiştir. En zor günlerinde 'Suriyeli muhacirlere ensar' olmanın onurunu, göğsümüzde bir şeref madalyası olarak iftiharla taşıyacağız. Buna gölge düşürecek, 13 yıldır ülkemizin şefkat şemsiyesi altında olan mazlumları sıkıntıya sokacak hiçbir eyleme girişmeyiz. Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşlerini bugüne kadar hep teşvik ettik. Suriye’nin kuzeyinde, bölücü terörden arındırdığımız yerleşim yerlerine 670 bin kişi geri döndü. Katar’ın da desteğiyle hayata geçirdiğimiz konut projeleri tamamlandığında bu sayıya inşallah 1 milyon kişi daha eklenecek. Suriye’de huzur ortamı güçlendikçe, geri dönüşler de artacak. Arzu eden herkesin gönül rahatlığıyla vatanlarına dönebileceği bir yapıyı ve iklimi tesis edebilirsek, ne mutlu bize. Sığınmacılar konusunu önyargılar ve korkular temelinde değil, ülkemizin ve ekonomimizin gerçekleri temelinde akılcı, insani, vicdani bir çerçevede çözüme kavuşturacağız” açıklamasını yaptı.
‘4 Yıllık Süreyi, En İyi ve En Verimli Şekilde Kullanmaya Bakıyoruz’
Erken seçim tartışmalarıyla ilgili de konuşan Erdoğan, "Türkiye, özellikle ekonomisi üzerinde ilave yük oluşturan seçim maratonunu 31 Mart akşamı sandıkların kapanmasıyla birlikte tamamlamıştır. 14-28 Mayıs’ta yasama ve yürütmede son sözünü söyleyen milletimiz, 31 Mart’ta da yerel yönetimlerde kimleri başında görmek isteğini göstermiştir. Seçimler elbette demokrasinin bayramıdır, şölen günüdür. Milli iradenin en özgür biçimde tecelli vasıtası seçimdir, sandıktır. Bunun tartışılmasını dahi yersiz buluyor, Türk demokrasisine hakaret olarak değerlendiriyoruz. Ancak tarihimizde, sandıkta tezahür eden iradeyi yok sayanların olduğu da ülkemizin bir gerçeğidir. Bunu kimi zaman sandığın itibarına gölge düşürerek yaptılar. Kimi zaman seçmene hürmetsizlik ederek yaptılar. Kimi zaman milletin kararını tanımayarak yaptılar. Kimi zaman da seçmenin tercihini tamamen yanlış okuyarak, sapla-samanı karıştırmaya cüret ederek yaptılar. Son dönemde bu kibirli tavrın, seçmen iradesini yok sayma küstahlığının tekrar nüksettiğini görmekteyiz. Geçen hafta gündeme taşınmak istenen 'erken seçim' tartışmalarına bu zaviyeden bakılması gerektiği kanaatindeyiz. Bizce bu tartışmalar, muhalefet bünyesinde giderek kızışan ‘iç savaşın’ dışa yansımalarından ibarettir. Tabii yeni hükümet sisteminde 'erken seçim' diye bir kavram da yoktur. Bunun yerine, Cumhurbaşkanı ve Meclis’in 'seçimlerin yenilenmesi' kararı alması vardır. Muhalefetin diğer birçok alan gibi burada da Türkiye’yi geriden takip ettiği anlaşılıyor. Hiçbir temeli olmayan, bu tarz sahte gündemlerle muhalefet kendi içindeki 'bilek güreşini' perdelemeye çalışmaktadır. Hükümet olarak bu tartışmaların ne tarafıyız, ne de muhatabıyız. Biz sadece ve sadece işimize odaklanıyoruz. Biz, her biri altın değerinde olan 4 yıllık süreyi, en iyi ve en verimli şekilde kullanmaya bakıyoruz. Türkiye, son bir yılını seçim gündemiyle geçirmişken. Bölgemizde, her gün yeni bir kriz ve çatışma patlak verirken, dünya büyük bir belirsizlik girdabında sürüklenirken velhasıl, ülkemizin ve milletimizin çözülmesi gereken bunca meselesi varken; sırf eski ve yeni takım arkadaşlarına 'çalım atmak' için bu tür tartışmalara meyledilmesini doğru bulmuyoruz. Muhalefet iç hesaplaşmasını ülkeye, millete ve ekonomiye zarar verecek şekilde yürütmemelidir. Allah’ın izniyle önümüzde, Parlamento’da ve Cumhurbaşkanlığında 4 yıllık, yerel yönetimlerde de 5 yıllık seçimsiz bir dönem vardır. İş dünyasından siyasetçisine, esnafından memuruna, ev hanımından öğrencisine kadar herkes; planını, programını buna göre yapmalıdır. İnşallah biz de hem kabinede hem belediyelerde bu çerçevede adımlarımızı atacağız. Fuzuli gündemlerin peşine takılmadan, milletin emanetinin hakkını vermeye gayret edeceğiz. Hükümetimiz, çok güçlü bir şekilde, kararlı bir şekilde, istikrarlı ve sabırlı bir şekilde Türkiye Yüzyılının inşasına devam edecektir” diye konuştu.