CHP, Eğitim Sistemini Masaya Yatırdı!

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanlığı'nca düzenlenen 'İllerde Eğitim Buluşması' programı devam ediyor.

Program kapsamında Kastamonu'ya gelen CHP'nin 'Gölge Milli Eğitim Bakanı' olan Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, CHP Parti Binası Konferans Salonu’nda CHP Parti Meclis Üyesi Prof. Dr. Armağan Erdoğan ile birlikte basın açıklamasında bulundu. CHP, Eğitim Sistemini Masaya Yatırdı!

İlk toplantı Kışla Parkı Canoğlu Pastanesi Salonu’nda yapılarak katılımcı eğitimciler ile Eğitim Buluşması gerçekleştirildi. Ardından da CHP İl Binasında Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş ve CHP Parti Meclis Üyesi Prof. Dr. Armağan Erdoğan’ın katılımı ile yapılan basın toplantısına Belediye Başkanı Hasan Baltacı, CHP Parti meclis Üyesi Hikmet Erbilgin, CHP İl Başkanı İlke Karabacak, Partililer ve davetliler katıldı. CHP, Eğitim Sistemini Masaya Yatırdı!

Dünkü programda Valilik, Belediye Başkanlığı, Rektörlük ziyaret edildi. Program Cumhuriyet Meydanı’nda Eğitim Buluşması ile devam etti.

CHP İl Başkanlığında açıklamalarda bulunan CHP'nin 'Gölge Milli Eğitim Bakanı' olan Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş; “Kastamonu'da olmak çok güzel. Türkiye'nin tarihi en zengin, ülke tarihine en çok katkı yapmış illerinden birinde, Kastamonu'dayız. Ülkemizin eğitim tarihinde de önemli illerinden birindeyiz. Türkiye'nin ilk liselerinden biri olan Abdurrahmanpaşa Lisesi'nin olduğu, Köy enstitülerinden Gölköy Enstitüsü'nün olduğu yerdeyiz. Dolayısıyla bizler açısından çok önemli, çok kıymetli bir ziyaret. Parti mensubumuz Prof. Dr. Armağan Erdoğan'la birlikte illerde gerçekleştirmekte olduğumuz eğitim buluşmalarını sürdürüyoruz. Kastamonu 10’uncu ilimiz. Her gün sabah saatlerinde eğitim sendikalarıyla, öğretmenlerle, akademisyenlerle, sivil toplum örgütü temsilcileriyle bir araya geliyoruz. Onlardan eğitimle ilgili farklı sorunları, önerileri, çözüm konularını, eleştirileri dinliyoruz. Notlarımızı alıyoruz. Ardından il başkanlıklarımızı, belediye başkanlıklarımızı, valilerimizi ve rektörlerimizi ziyaret ediyoruz. Bugün de olacak. Sayın Kastamonu valimizi ve rektörümüzü ziyaret edeceğim. Akşam saatlerinde de 7'den 70'e tüm Kastamonuların katılabileceği, öğrencilerin, öğretmenlerin, anne babaların, velilerin, akademisyenlerin, sendikacıların katılacağı bir açık hava etkinliğimiz olacak. Bir eğitim buluşmamız olacak. Katılımcılar eleştirilerini, görüşlerini, önerilerini, hayallerini açıklıkla paylaşıyor olacaklar. Dün Sinop'taydık, bugün Kastamonu'dayım. Yarın Bartın'a, oradan Zonguldak'a, sonra Bolu, Bilecik, diğer ilerimize doğru devam ediyoruz. İlk hafta Deprem Bölgesi'ndeydik. Oradaki sorunları dile getirmiştik. Bu hafta da Karadeniz'deyiz, Marmara'dan sonra. Sayın basın mensupları, bildiğiniz üzere eğitimin çok sayıda sorunu var. Eğitimle ilgili sorunları saatlerce konuşsak bu bile yeterli değil. Bu kapsamda 18-19 Temmuz tarihlerinde 24 saat süren bir eğitim maratonu gerçekleştirmiştik. İçinde Eğitim Fakültesi Dekanlarının, Akademisyenlerin, Sendikacıların, Öğretmenlerin, Yazarların, entelektüellerin olduğu 92 konuşmacı,21 farklı alanda konuşmuştu. Ardından Genel Başkanımız Özgür Özel ile birlikte 35 eğitim sendikasının genel başkanlarını Cumhuriyet Halk Partisi'nde bir araya getirdik. Öğretmenlik mesleği kanunu, Türkiye'ye Yüzyılı Maarif Modeli, öğretmenlerimizin sorunları başka olmak üzere eğitimin sorunlarını birlikte el aldık genel başkanımızla birlikte. Ve oradan sonra da bu eğitim maratonunu illerde devam ettirme kararımız çerçevesinde her gün 1 ilimizde eğitim buluşmaları gerçekleştiriyoruz” dedi.

'Türkiye’ye Maalesef Büyük Sorunlar Yaşıyor'

Eğitimdeki sorunlara değinen Suat Özçağdaş; “Tabii sorunlarımız çok. Milli Eğitimin sistemle ilgili sorunları var. Uygulama tercihleri politik tercihlerle ilgili sorunlar var. İçerik ve programlarla ilgili sorunları var. Öğretmenlerimizin yaşadıkları sorunlar var. Öğrencilerimizin yoksunlukları var. Elde edemedikleri imkânlar var. Ulaşamadıkları hizmetler var. Fiziki altyapı ile ilgili problemler var. Ve eğitimin çeşitli alanlarına dair o alanların özelliklerinden kaynaklanan sorunlar var. Ana muhalefet partisi olarak 2 görevimiz var. 1’inci görevimiz bu toplumsal sorunların sözcüsü olarak sesimizi sözümüzü yükseltmek ve bunları dile getirmek. Bunu yapmaya çalışıyoruz. 2’nci görevimizde bu yaptığımız işlerle ilgili olarak çözüm önerisinde bulunmaya çalışıyoruz. Gittiğimiz her ilden gerek Türkiye yüzyılı mağrip modeli adı verilen partizan ve bir çağ dışı eğitim manifestosu özelliği taşıyan eğitim programından geri dönülmesinin 1.2 milyon öğretmenimizin hiçbir sorunu çözmeyen ve tüm paydaşları tarafından, istisnasız tüm eğitim sendikaları tarafından eleştirilen ve 22’inci maddede görüşmeleri durdurulan Öğretmenlik Mesleği Kanunu'nun daha kapsamlı bir personel kanununa dönüştürülmesi yönündeki çağrılarımızı yine diyoruz. Meslek liselerinden hayat boyu öğrenmeye, okul öncesinden yüksek öğrenime kadar sorunların altını çizmeye devam ediyoruz. Tabi bunu yaparken Bazı sorunlar fiziki, bazı sorunlar ekonomik ama bazı sorunlar var ki 22 yıldır ülkeyi yönetenlerden kaynaklanıyor. Bizzat Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ında Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenlerinin de eğitimle ilgili başarısız olduk, başarılı değiliz demeleri hepimiz tarafından biliniyor. Fakat bu aslında bile isteye tercih edilen politikalarla ilişkili. Örneğin eğitimde 22 yılda 9 bakan değişti. 4 kez büyük, 18 kez küçük müfredat değişikliği yapıldı. Her bakan bir önceki bakanın uygulamalarını tersine yeni işler yaptı. Mesela mevcut bakan bir önceki bakanın okul öncesine koyduğu Yemekleri iptal etti. Normları uygulamaya koymadı. Cumhurbaşkanının ve Milli Eğitim Bakanı'nın açıkça mülakatı kaldırıyoruz demesine rağmen mülakatları mülakat gibi yapacağız diyerek aslında önceki dönemlerde yapılmadığını da itiraf ederek tam tersi bir politikayı izledi. Tabi eğitimde yaşanan bu zigzaglar böylesi ana bir konuda adında milli eğitim olan milli ibaresi olan bir alan olarak eğitimin bir türlü istenilen performansı göstermemesine neden oldu. Tüm uluslararası testlerde Bütün başarılı kriterlerinde Türkiye'ye maalesef büyük sorunlar yaşıyor. Tabi bu tercih edilen bakanlık yöneticileri, tercih edilen il yöneticilerinin de aynı fikri perspektife sahip olmasından kaynaklanıyor. Örneğin Milli Eğitim Bakanı'na Türkiye yüzyılı maarif modeli isminin bir partinin sloganı olduğu bir parti sloganının milli eğitim alanında kullanılmaması gerektiği gibi çok haklı bir itiraza Sayın Bakan ‘Cumhurbaşkanımız seçildi ve ben Cumhurbaşkanımızın atadığı bir bakanım. Sayın Cumhurbaşkanımızın vatandaşa taahhüt ettiği ve vatandaşlarla oy almasını sağlayacak olan bir ideali hayata geçirmek için çaba sarf edeceğim’ gibi bir cevap verebildi mesela. Kendisini bir milli eğitim bakanı olarak eğitim sisteminin tamamının sorumlusu değil, AKP'nin bir görevlisi olarak gören bir bakan var. Tabi bu böyle olunca o zaman şuna şaşırmak da şaşırtıcı oluyor tabi. Tarsus'ta bir il milli eğitim müdürü çıkıyor, 40 okul yöneticisini alıyor, iktidar partisinin il başkanını ziyarete gidiyor. Sayın Başkanım buradayız, sizi ziyarete geldik diyor. Bu bir akıl tutulması. Tabii bu İl Milli Eğitim Müdürü bakan böyle yapınca İl Milli Eğitim Müdürü de böyle yapıyor. İlçe Milli Eğitim Müdürü de böyle yapıyor. İlçe Milli Eğitim Müdürü bunu yaptıktan sonra aynı günlerde Bursa'da bir okulda okul yöneticisi Bursa'nın Yıldırım ilçesindeki Mahmut Celaleddin Ökten İmam Hatip Ortaokulu Müdürü çıkıyor diyor ki’ çocuklarınızın başını kapatmayacaksanız bu okula göndermeyin. Biz okulda başı açık öğrenci istemiyoruz’. Bu okulda namaz, başörtüsü, kurban, oruç tartışılamaz. Usul erkan öğretmek için uğraşıyoruz. Sokakta da yapıyoruz bunu. Öğrencinin her haline karışıyoruz. Psikolojisi bozuluyorsa çocuğunuzun kesinlikle bu okulda olmamalısınız. Çünkü bu okulda ben, müdür yardımcısı, öğretmenler müdahalecidir karışırız. Gerektiğinde bağırırız sert davranırız. Gevşeklik hiçbir zaman insana fayda vermez. Her şeyine karışırız öğrencinin. Çünkü iyi bir Müslüman yetiştirmeye çalışıyoruz. Şimdi bu arkadaşımız bu cesareti nereden alıyor? Bu konuşmanın eğitim bilimleriyle bir alakası var mı? Bir eğitimcinin yapabileceği bir konuşma mı? Ama ilçe milli eğitim müdürü bütün okul müdürlerini alıp AKP il başkanını ziyarete giderse, bakan elbette siyasi parti sloganı kullanacak, ben cumhurbaşkanının atadığı memurum derse doğal olarak okul müdürü de böyle bir yetkiyi kendisine veriyor. Bu anayasaya aykırı, milli eğitim temel kanununa aykırı. Peki, milli eğitim bakanı ne yapıyor? Derin bir sessizlik. Bununla ilgili bir şey söylemiyor. Doğru olduğuna inanıyorsanız neden doğru demiyorsunuz? Yanlış olduğuna inanıyorsanız neden görevinizi yerine getirmiyorsunuz?” şeklinde konuştu.

'Türkiye'de Büyük Bir Gelir Dağılımı Eşitsizliği Var'

Ekonomik duruma değinerek sözlerine devam eden Suat Özçağdaş “Milliyetimin böyle dertlere ihtiyacı yok. Türkiye'deki bütün aileler çocuklarının sizin arzu ettiğiniz ideolojik takıntılarınız doğrultusuna eğitim almasını istemiyorlar. Düşünen insanlar olsunlar, okuduklarını anlasınlar. Belirli bir meslek sahibi olsunlar, yabancı dil bilsinler, iyi bir iş sahibi olabilsinler. Ailelerin hayali bu. Siz hangi dünyada yaşıyorsunuz? 20 milyon öğrencimiz var. Her türlü siyasi görüşten ailemin çocukları bu okullarda okuyorlar. Bu okullar sizin parti okulunuz değil. Siz bu okulları istediğiniz gibi yönlendiremezsiniz. Anayasa var, kanunlar var. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve görevlileri bu konularda harekete geçmeye davet ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz gerekli yasal çalışmalar içerisindeyiz. Tabi bu işler neden oluyor? Çünkü aslında bu işleri yapmak isteyenlerin bir hayali var. Bu işleri yapmak isteyenler itaatkar, kanaatkar nesiller yetiştirmek istiyor. Çünkü itaatkar ve kanaatkar nesilleri yetiştirmek için böyle bir programa, böyle yöneticilere, böyle uygulamalara ihtiyaç var. Neden böyle olsun istiyorlar çocuklar? Çünkü Türkiye'de büyük bir gelir dağılımı eşitsizliği var. Bakın kur korumalı Mevduat biliyorsunuz Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan kendini ekonomist ilan etmişti. Sonraki gelen bakan da bunlar irrasyonel politikalar, rasyonel politikalara döndük demişti. O irrasyonel politikaların yani gerçek işi politikaların Türkiye'ye Merkez Bankası hazine emaneti 1 trilyon 151 milyar lira. Yaklaşık 1.2 trilyon. 1.2 trilyon belirli bir gelir seviyesine, grubuna aktarılmış 1.2 trilyon. Aktarılmaya da devam ediyor bu arada. Peki bu arkadaşlara soruyoruz. Diyoruz ki asgari ücreti neden arttırmıyorsunuz? Diyorlar ki kaynak yok. Sizin sırtınızda küfe olmadığından da siz böyle rahat konuşuyorsunuz diyorlar. Peki emekliye niye zam yapmıyorsunuz diyoruz. O maliyeti kim karşılayacak diyor. 1.2 trilyon Türkiye'deki bütün emeklilerin maaşını asgari ücrete çekebilir. Dolayısıyla siz parayı emeklilere harcamak istemiyorsunuz. Siz kur korumalı mevduattaki rantiyecilere harcamak istiyorsunuz. Amacınız bu sizin. 660 milyar lira yandaşlarınızın vergilerini siliyorsunuz. Vergi affı yapıyorsunuz. Bu kaynaklarla okulu yapabilirsiniz. Birazdan konuşacağız. Bu kaynaklarla eğitimle ilgili sorunları çözebilirsiniz. Daha çok öğretmen alın diyoruz. Alamayız kaynak yok diyorsunuz. 23 bin 670 öğretmen emekli oldu. 20 bin öğretmen aldı. Yani bu yıl, geçen yıldan daha kötü durumdayız. Eksi 3670 öğretmen. Nüfus daha fazla artıyor. İhtiyaç daha fazla var. Kaldı ki en iyimser senaryoyla, 100 binden fazla öğretmene ihtiyaç var. Bunu nereden biliyoruz? Bir kere 85 bin ücretli öğretmen var. Ücretli öğretmen varsa öğretmen açığı var. Dolayısıyla Kaynakları buraya kullanmakla kullanmamak arasında bir politik tercih var. O yüzden de bunların sorgulanmaması gerekiyor. O yüzden yeni gelen genç yurttaşların itaatkar, kanaatkar ve cumhurbaşkanının deyimiyle mümkünse dindar ve kindar olmaları gerekiyor. Bütün eğitim politikası bunun üzerine kurulmuş. Elbette gençler böyle gelmeyecekler. Bu hayallerinizi gerçekleştiremeyeceksiniz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği gibi ‘fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller olarak yetişmek niyetindedir’. Dünyayı izliyorlar, dünyayı takip ediyorlar. Siz istediğiniz yeni nesiller elde edemeyeceksiniz ama Türkiye'nin iyi yetişmesi için bir engel olmaya devam edeceksiniz. Kaybettiğimiz yılların sorumlusu siz olacaksınız” dedi.

'2’li Öğretim Bir Derttir'

Köy enstitülerine değinen Suat Özçağdaş; “Bugün Kastamonu'dayız. Kastamonu'da birazdan Sayın Valimizle de görüşeceğiz. Burası önemli bir il. Gölköy Enstitüsü Üniversitesi 1938'de kurulmuştu. Cumhuriyetin 100 akı köy enstitülerin önemli örneklerinden biri Kastamonu'daydı. 1938 ile 46 yılları arasında 778 eğitmen mezun oldu. Göl eğitmen kursunda. Gölköy Enstitüsünden 1944 ile 1955 yılları arasında 1697 öğretmen mezun oldu. Sonra Demokrat Partili döneminde biliyorsunuz köy endüstrileri öğretmen okuluna çevrildi. Sonra başka adlar aldılar. Ve şu anda da Gölköy Endüstürisin'nin arazisi başka bir kamu kurumu tarafından kullanılıyor. Ve lisede Gölköy Anadolu Lisesi ama düz lise eğitimi veriyor. Dolayısıyla bir cumhuriyet eğitimi kurumunu maalesef bile isteye kaybetmiş durumdayız. Abdurrahmanpaşa Lisesi Anadolu’nun İlk Liseleri'nden biri, çok önemli bir lise. Bu lisenin Türkiye'de bir karşılığı var. Ve böyle başka güzel okullarımız da var, Kastamonu'da. Burada bazı pratik sorunları Kastamonu kamuoyunda dikkatini çekmek için sizlerle paylaşmak istiyorum. Arkadaşlarım bir çalışma yaptılar. Göl Anadolu Lisesi'nin pansiyonu uzun süredir sorunlu. Şubatta teslim edilmesi gereken pansiyon hala teslim edilmiş durumda değil ve yatılı kalmak isteyen öğrenciler başka okul pansiyonlarında kalıyorlar. Yetkililerin bu eğitim öğretim yılı başlamadan verilen sözleri tutarak çocuklarımızın pansiyonlarını teslim etmesini bekliyoruz. Profesör Doktor Saime İnal Servis Sosyal Bilimler Lisesi'nde güçlendirme çalışmaları yapıldı. Ancak okulun fiziki şartları önceki döneme çok daha kötü durumda. Boyaları, badanaları, malzeme kalitesi açısından milli eğitimin süratle bu okula dikkat etmesini rica ediyoruz. 2’li öğretim bir derttir. 2’li öğretim çocuklarımızın sabahın kör karanlığında okula gitmesi, akşamın karanlığında geri dönmesi demektir. 2’liöğretim eğitimin niteliğini düşürür. 2’li öğretim çocukların güvenliğini tehdit eder. Çocuklarımız zaman kaybederler, yıl kaybederler. Çünkü 2’li öğretim varsa dersler daha kısadır. Bazı yerlerde 4 yılda 1 yıl kaybeder öğrenciler2’li öğretimde” ifadelerini kullandı.

'Yine Çifte Görevlendirmeler Var'

Açıklamalarına devam eden Suat Özçağdaş; “Buradan Kastamonu'ndaki yetkililere sesleniyorum. Darende ortaokulumuz kalmış 3 yıldır 2’li öğretim yapan. Bir hamle yapalım. Okulda kütüphane yok, laboratuvar yok çünkü tamamlı sınıf olmuş. Kastamonu bunu başarabilir. Ama bir yer kiralayarak, ama başka bir bina olarak bu 2’li öğretime son verelim ve göğsümüzü gere gere valiliğimize, milli eğitim müdürlüğümüze teşekkür edelim. Diyelim ki artık Kastamonu'da 2’li öğretim yapan okul kalmadı. Bir başka sorun okullardaki kalabalık sınıflar. TOKİ İlkokulu’nda 1’inci sınıfların mevcut sayısı yaklaşık 43 kişi. Şehit Burak Kapucu İlkokulunda ve Ortaokulunda, Ali Fuat Darende İlkokulu’nda sınıf mevcutları 30 civarında. Bunlar çok yüksek. Yeni okulların planlanması gerekiyor. Hazine ve Maliye Bakanımızın tasarruf genelgesinin buraları kapsamaması gerekiyor. Nasıl Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın tuvaletleri tasarruf genelgesinin dışında kalıp 23 milyon lira yapılabiliyorsa çocuklarımızın okulları da tasarruf genelgesinde heder olmaması gerekiyor. Yine çifte görevlendirmeler var. Bana verilen bilgiye göre Kıymetli Küre İlçe Milli Eğitim Müdürümüz aynı zamanda Aytaç Eruz Lisesi'nin de müdürlüğü görevinde. Öyle bir şeye gerek yok. Sonuç itibariyle bu 2 görevi 2 ayrı yöneticimiz yapabilir. Bu görevleri uzatmaya gerek yok. Çifte görevlendirmeye gerek yok. Sanırım Kastamonu'da okul yöneticiliği yapacak çok sayıda deneyimli, liyakatli yöneticimiz vardır. 15 ilkokulumuza, 17 lisemize 16 özel eğitimimize taşımalı eğitim var. Bu iktidarın bu ülkeye yaptığı en büyük kötülüklerden bir tanesi köy okullarının kapatılmasıdır. Köy okullarının kapatılması çocukları olan genç nüfusun köylerden taşınması Türkiye'nin tarımsal üretimini çok olumsuz etkilemiştir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak köylerdeki tüm okulları iktidarımızda yeniden açıyor olacağız. Ve çocuklarımızın kendi okullarında anne babalarının sıcak yuvasında akşamları onlarla sohbet ederek eğitim hayatlarını sürdürmelerini sağlayacağız. Bir öğrenci bile olsa oraya öğretmen göndereceğiz. Köylere öğretmen göndermemiz yetmez, sağlık personeli göndereceğiz, veteriner göndereceğiz, ziraatçı göndereceğiz, tarımsal üretimi güçlendireceğiz. Bunların hepsi AKP'nin bile isteğe yaptığı işler. Türkiye'nin tarımsal alanında, gıda alanında dışa bağımlı olması, savaşan ülkelerden ürün ithal etmesi tamamen 22 yıllık bu iktidarın sorumluluğudur. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi olarak yaptığımız her işin birbirine dokunan tarafları olduğunu biliyoruz. Bunun farkındayız. Bunu engelleyeceğiz. Bugün ana gündemlerimizden biri yüksek öğretim. Profesör doktor Arnavut Erdoğan birlikte çalışıyoruz. Milli eğitim alanında parti meclis üyemiz, gölge bakan yardımcımız şimdi sizlere birçoğu ham gören olmuş yüksek öğretimle ilgili sorunlarla ilgili açıklamasını yapacak” şeklinde konuştu.

'Sorunlar Giderek Artarak Devam Ediyor'

CHP Parti Meclis Üyesi Prof. Dr. Armağan Erdoğan; “Sayın Genel Başkan Yardımcımızın dediği gibi eğitimin kronikleşmiş birçok sorunu var ve bu sorunlar anaokulundan, okul öncesinden Yüksek Öğretime kadar devam ediyor. Ve bu sorunların çözülmesi için son çeyrek asırdır bizim beklediğimiz çalışmalar yapılmıyor. Ve bu sorunlar giderek artarak devam ediyor. Şimdi Yüksek Öğretime bakacak olursak, geçen hafta hepimizin bildiği gibi Yüksek Öğretim yerleştirme sınav sonuçları açıklandı. Türkiye'de toplamda 208 tane üniversitemiz var. 6 milyon 900 bin civarında Yüksek Öğretimde kayıtlı öğrencimiz var. Ki bu öğrenci sayısı Avrupa Yüksek Öğretim alanında bulunan 49 ülke, bu ülkelerin içerisinde Rusya'da var, Ukrayna'da var. Onların içerisinde en yüksek sayı. Ama bu öğrencilerin yüzde 54'ü açık öğretimde kayıtlı. Yani sayıları abartmayı çok seviyoruz ama nitelik olarak ne olduğundan da bahsetmek gerekiyor. 184 bin civarında akademisyenimiz var. Akademisyenlerin de atanma, özlük hakları, maaşlarıyla ilgili çok fazla sorunları var. Şimdi genç bir nüfusa sahibiz ama bunun karşılığında yeterli arz oluşturamadığımız için üniversite sisteminde arz ve talep dengesizliği 10 yıldır devam ediyor. Bunun çözümüyle ilgili olarak son 22 yıldır hükümetlerin bulduğu çözüm, son aşamada yani Yüksek Öğretime giriş aşamasında çözüm bulmak, bunun için üniversite sayılarını arttırmak, üniversitelerdeki kontenjanları arttırmak, ikinci öğretim programlarını arttırmak ve en kolayı da açık öğretime giden öğrenci sayısını arttırarak öğrenci sayımızın başka ülke liderlerinin kıskanacağı düzeyde olmasını sağlamak. Bu anlamda planlama ve önceki kademelerdeki yönlendirme eksikliği nedeniyle üniversite bizim gençlerimiz için tek seçenek olmuş durumda. Bunun sonucunda ne oluyor? En az 3 milyon öğrenci her yıl üniversite sınavına girmek ve kendisine üniversitede bir yer edinmek durumunda kalıyor. Şimdi son açıklanan rakamlardan ben birkaç tanesini paylaşmak istiyorum. Üniversite sınavına başvuran aday sayısı 3 milyon 120 bin 87 kişi. Sınava giren sayısı 2 milyon 819 bin 362 kişi. Şimdi bu kadar kişinin 301 bini sınava girmemiş. Mesela bu önemli bir veri. Başvurduğu halde 301 bin kişi neden sınava girmemiş? Bunların araştırılmasını bekliyoruz. Geçen yıl 3 milyonun üzerinde olan üniversiteye başvuran sayısı bu yıl 406 bin 573 kişi azalmış. Ama her halükarda 3 milyon civarında üniversiteye girmeye çalışan öğrencimiz var” dedi.

'YÖK Bu Ülkede Ne İş Yapıyor?'

Sınava girenlerin yüzde 2,3’ününü sıfır net çektiğine dikkat çeken Armağan Erdoğan; “Yine basında çok fazla çıktı. Sınava girenlerin yüzde 2.3'ü hiçbir net yapamamış. Yani sıfır çekmiş. Biz öyle bir eğitim sistemi uyguluyoruz ki bir tane soruyu tam olarak yapamamış öğrenciler mezun ediyoruz liselerden. Bu başlı başına aslında utanılması gereken bir durum. Ama şuna sevinmeliyiz, geçen yılda oranıma bu sayı azalmış. Şimdi bu yıl toplam yerleşen üniversiteye 987 bin 380 kişi Bir başka önemli veri, bunun içerisinde yaklaşık üçte biri yani 351 bin 204 kişisi sadece bu yıl liseyi bitiren öğrenciler. Yani geri kalanı 2’inci ya da 3’üncü şanslarını deneyen ya da bölümünü beğenmediği için yeniden başvurup üniversiteye girmeye çalışan kişiler. Bunlar çok önemli doneler ve üzerinde düşünülmesi, çalışılması yeni stratejiler, yeni politikalar, yeni programlar oluşturulması gereken durumlar. Peki, bizim Yüksek Öğretimin planlanmasından, eş biriminden, denetlenmesinden sorumlu olan, anayasal bir kurumumuz olan YÖK bu konuya nasıl bakıyor? Geçen hafta yaptıkları bir açıklama var. YÖK şöyle diyor, devlet kontenjanlarının yüzde 98.8'i doldu. Buna sevinmeliyiz tabii ki dolacak. Yani bu kadar talep var. Kadın adaylar yüzde 10 daha fazla yerleşti diyor. Çok güzel ama sonrasında neler yapıyoruz bu kadın öğrenciler için. Başvuran adayların 4’te 1‘i diyor ilk tercihlerine yerleşti. Şimdi bunu tersten okuduğumuzda 3 bölü 4’ü istediği ilk tercihe yerleşmemiş durumda. Ve YÖK Başkanlığımız bu sonuçlar sizlerin azim ve potansiyelini yansıtıyor diyor. Şimdi bunlar azim ve potansiyeli yansıtacaksa o zaman YÖK bu ülkede ne iş yapıyor? Ne için var? Ne için çalışıyor? Kamu kaynağını ne için harcamış oluyor? Şimdi rakamlar bununla bitmiyor. Rakamlar üzerinden konuşmak da sadece bize belli bir düzeyde bilgi veriyor” şeklinde konuştu.

'Yüksek Öğretim Öğrencileriyle İlgili Sorun Öğrencilerin Barınma Sorunu'

Armağan Erdoğan son olarak; “Yüksek öğretimde şu anda hali hazırda 4 milyon 153 bin 981 örgün öğretim öğrencisi var. Yüksek öğretim düzeyinde kredi yurtlar kurumunun 822 bin yatak kapasitesi var. Biz son yıllarda en fazla konuştuğumuz yüksek öğretim öğrencileriyle ilgili sorun öğrencilerin barınma sorunu. Belediyelerimiz bu iş için, çözümü için ellerini taşın altına koymaya başladılar. Özel öğrenci yurtlarının toplam kapasitesi 445 bin 812. Ama bunların yüzde 62'si boş. Burada da bir planlama hatası olduğunu görüyoruz. Yani öğrencilerin bu kadar talebi varken, yurt bulamazken demek ki bu özel yurtların bir şekilde kamuyla ilişkilendirilmesi gerekecek. Çünkü kamu kaynaklarıyla yapılan kredi yurtlar kurumlarının ancak yüzde 22'sini kullanabiliyor ya da barınmanın bu kadar ihtiyacını karşılayabiliyor. Şimdi beslenme ve diğer konularla ilgili olarak düşünelim. Yüksek öğretimde lisans düzeyindeki öğrencilerin 1.6'sına aylık burs ya da kredi veriliyor. Ve bu krediler geçen aylarda yapılan artışta lisans düzeyinde ayda 2 bin liraya arttı. Ayda 2 bin liraya bir üniversite öğrencisinin günümüz koşullarında geçilmesini bekliyoruz. Şimdi biz şöyle düşündük.. Bir alışverişe gittiler. Aşağıdaki marketten herhalde hızlıca aldılar. İki tane simit markasını göstermeyelim. Bir tane üçgen peynir büyük bir paket. Bir şişe su. Buna verilen fişinden gördüğümüz itibariyle 53 TL. Yani Tek öğün 53 TL sadece simit ve su, simit su ve peynirle beslenebiliyor. Sebze yediğini düşünmüyoruz, kahve içtiğini düşünmüyoruz, başka yemekler yediğini düşünmüyoruz, bu öğrencinin sosyalleşmesini düşünmüyoruz, kitap aldığını düşünmüyoruz, herhangi bir yere ulaşımda bulunmadığını düşünüyoruz. Bu haliyle ayda 2 bin Tl’nin o öğrenciye yetmesi hiçbir şekilde mümkün değil. Bunu da dile getirmek gerekiyor. Şimdi öte yandan sorunlar devasa olunca ancak az önce benim de sizlerle paylaştığım gibi sayılar üzerinden ve ancak çok temel ihtiyaçlar olan barınma, beslenme, ulaşım gibi sorunlar üzerinden konuşuyoruz. Oysa bizim öğrencilerin akademik durumlarıyla, kariyer süreçleriyle, öğrencilerin iyi oluş halleriyle, sosyalleşmeleriyle, mutlu bir öğrencilik geçirmeleriyle, istihdam edilmeleriyle ilgili konuları konuşabilmemiz gerekiyor. O nedenle biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak gençlerin nitelikte eğitim almasını, düşüncelerini özgür bir şekilde ifade etmelerini, kariyer basamaklarına dair imkanların geliştirilmesini, istihdamla ilgili imkanların geliştirilmesini kayırmacılığın önlenmesini ve mutlu, huzurlu, dünyadaki akranları gibi umutlu gençler olmasını istiyoruz. Bunun için çalışıyoruz ve bunun takipçisiyiz” dedi.

Bakmadan Geçme