Türkiye Sakatlar Derneği Şube Başkanı: 'Biz sadece eşitlik istiyoruz'

Türkiye Sakatlar Derneği Şube Başkanı Serhat Yolasığmazoğlu, engelli vatandaşların sorunları ve dernek olarak faaliyetlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Türkiye Sakatlar Derneği Şube Başkanı Serhat Yolasığmazoğlu, 25 senedir engellilerin yanında olduğunu belirterek; “Derneğimize kayıtlı 400 üzerinde engelli var ama takip ettiğimiz engelli 4 bin civarında. Onların ihtiyaç ve isteklerini giderme yönünde çaba içindeyiz. Eğitim Fakültesi'nde yıllardır engellilerle ilgili öğrencilere konferans veriyoruz. Bizlere ziyarete gelip bizlerle vakit de geçiriyorlar, bizim de istediğimiz tam olarak bu, aramızda bir mesafe olmaması” dedi.

“YAKLAŞIK HALKIN YÜZDE 20'SİNİN ENGELİ VAR”

Dünya var olduğunca var olan bir kitle olacaklarını dile ifade ederek Yolasığmazoğlu; “Önceden bilinçsiz anne babanın çocuklarıydık. Akraba evlilikleri, hastanelerin yetersiz olmasından doğan engelli arkadaşlarımız vardı ama şimdi de teknolojinin ve tarımsal faaliyetlerin getirdiği hastalıklardan engelli olan arkadaşlarımız var. Tarih boyunca var olan engelli halen var, bu değişmeyecek. Yaklaşık halkın yüzde 20'sinin engeli var. Engelli yaşamak, sağlam bir bireye göre farklı. Hem maddi anlamda fazlalıkları var hem de medikal malzeme ve yardımcı malzeme kullanmak adına zorlukları var” dedi.

“HER SAĞLAM İNSAN BİR ENGELLİ ADAYIDIR”

Türkiye'nin engelli bireylere çeşitli pozitif ayrımcılıklar sağladığını ama yetmeyen kısımları da olduğunu dile getiren Yolasığmazoğlu; “1991 Dünya Engelliler Bildirgesi'nin yayımlandığı tarihtir. Başta Türkiye olmak üzere tüm Birleşik Milletler ülkeleri engellilerin sosyal hayata kazandırmak ve gerekenleri yapmak için devletimiz güvence vermiş ve buna imza atılmış. O yüzden her 3 Aralık Dünya Engeliler Günü'nde bunu kutlarız. Son 15-20 yıldır özellikle sivil toplum örgütleri, hükümetler el birliğiyle düzeltmeye çalışıyor ama birikmiş bir problem. Yine de halledilmeyecek diye bir şey yok, halledilecek. Bizim arkadaşlarımız her şeyden önce eşitlik istiyor. Bu eşitlik nedir? Eğitimde, yaşamda, istihdamda eşitlik. Bir bina yapılıyor yapılan binaya, engelli giriş ve çıkışı yapılmadığı zaman bunun içinde bir eşitlik yok. Bizim kendi kardeşinin düğününe gidemeyen birçok arkadaşımız vardı, binalardaki bu giriş çıkışlardaki sıkıntı yüzünden. Önlemler alınıyor ama bunun eksikliği halen var. Birçok şey görmezden geliniyor. Engellilerin sorunlarını belirli günlerde ‘Biz onları seviyoruz, çiçek verelim' demekle olmuyor. Bu işin oluru, sarışın ile esmer arasındaki fark neyse onun kadar aramızda fark olması lazım. Erişilebilirlikle ilgili yıllardır uğraşıyoruz. Kamu binalarından ve ortak kullanım alanlarında erişilebilirlik olması için çalışıyoruz. Bunun kime zararı var? Erişilebilirlik yapıldığı zaman normal insanlar da kullanabiliyor. Bizim istediğimiz bu. Günümüzde halen engelli tuvaletini koyuyorlar fakat kapısına kilit vuruyorlar. Kilitli olduktan sonra bir anlamı var mı, yok elbette. Neden peki bu tuvalet yapılıyor, kanuni zorunluluktan. Burada bizim, bir şeye daha ihtiyacımız var. Engelli tuvaletlerin kapalı olup, temizlik yeri olarak kullanıldığında bizim verdiğimiz tepkiyi herkes verirse bu sorun çözülür. Nasıl sokak hayvanları ve diğer canlı ve bitkilerle ilgili mücadele veriyorsak, engellilik de ortak sorunumuzdur. Hiç kimsenin sağlam kalacağı garanti değil. ‘Her sağlam insan bir engelli adayıdır' diyoruz. Örneğin ben de trafik kazası geçirerek sakat kaldım ve benim için bu durum artık zor değil, insanların desteğiyle ve hayata tutunma azmiyle bir şekilde hayatta kalıyorsun” diye konuştu.

“BİZ SADECE NORMAL BİR BİREY OLARAK GÖRÜLMEK İSTİYORUZ”

Bir dönem engelli bireylere karşı “Bu engelliler neden bu kadar şeye ihtiyaç duyuyor” denildiğini dile getiren Yolasığmazoğlu; “Okutmadığın, eğitmediğin, istihdam etmediğin kişi tabii ihtiyaca muhtaç olacak. Daha düne kadar hangi okulun önünde rampa vb. vardı. Bizim engelli arkadaşlarımızın bu ihtiyaçları karşılandı da mı ekstra bir şey talep etti? Yavaş yavaş birçok engelli arkadaşımız kariyerli işte görev alıyor. Yeter ki bir eşitlik olsun, bizim talebimiz bu. Pozitif ayrımcılık yapıp sürekli bize karşı çiçek verip saygı göstermenin de anlamı yok, bu bizleri daha da rencide edebiliyor. Biz sadece normal bir birey olarak görülmek istiyoruz” dedi.

“BİZİ KULLANMALARINA KARŞIYIZ”

Erişilebilirlikle (Bina ve açık alanların engelliler tarafından güvenli ve bağımsız olarak kullanılabilir olması) ilgili yaşadıkları sıkıntıları paylaşan Yolasığmazoğlu; “Örneğin ilimizdeki Yapı Kredi Bankası erişilebilirliğe göre binasını yeniden inşa etti. Bunun için kanundan yararlanıp ödenek aldı ama şu anda binası erişilebilir değil. Bizi kullanmalarına karşıyız. Bizim için bir şey yapmayıp kullanılmak çok ayıp. Buna müsamaha gösteren insanlara karşı da mücadelemiz var. Buraya nasıl erişilebilirlik veriliyor, yapı denetim firmaları ne işe yarıyor? Eğitimli insanları insani olarak göreve davet etmek gerekiyor. Yapılan bir eser, eğer herkes içinse bize de göre uygun olmalı ama bizzat kendisi için yapıyorsa ona da tamam, yalnız kamu kaynakları kullanılarak bu yapılamaz” diye konuştu.

“CEZA UNSURU OLARAK GÖRÜLMEK İSTEMİYORUZ”

Engellilerin istihdamına ilişkin bilgi veren Yolasığmazoğlu; “Özel sektörde yüzde 3, kamuda da yüzde 4 engellilerin çalıştırılması zorunluluğu var. Bununla ilgi bazı zorluklar çekiyoruz. Bizde bilgisayar kullanan da yük taşıyan arkadaşımız da var. Bize yeter ki ‘Şu iş için biri lazım' deyin biz ona göre adam buluruz. Bir işletme engelli çalıştırmayınca bunun cezasını ödeyerek işine devam ediyor. Biz ceza unsuru olarak görülmek istemiyoruz, bir işteki standartları sağlayabilecek insanlar gibi eşit haklar isteyerek işe alınmak istiyoruz” dedi.

“KULLANMIŞ OLDUĞUMUZ CİHAZLAR İTHAL OLDUĞUNDAN ULAŞILMASI ZOR HALE GELDİ”

Sağlıkla ilgili yaşadıkları problemleri dile getiren Yolasığmazoğlu; “Bizim hayatımızın yarısı neredeyse hastanede geçiyor. Tekerlekli sandalye birçok engelli vatandaşımız için önem arz ederken, devletin ödediği rakam 300-400 lira, yani verilen para bir hiç ve ‘Gerisini bul' diyor. O zaman bizden sosyal güvenlik kesme, tedavi hizmeti diye bir yönetmelik var. Maalesef bunu yıllardır aşamadık. Özellikle pandemi döneminde bu yana bizim kullanmış olduğumuz cihazların hepsi ithal olduğu artan fiyatlardan sonra çoğu artık ulaşılması zor hale geldi. Biz dernekler esasında aracı kuruluşlarız. Toplu talepleri, toplu sorunlarını çözmeye çalışan bir kuruluşuz. Ayakta kalmakta hakikaten zorluk çekiyoruz. Bazı yanlış inanışlar var. Sakatlar derneğinin devletten bir geliri falan yok. Biz bağış esası üyelerimizden topladığımız aidatla ayakta duran bir derneğiz. ‘Bazen diyorlar ki size yetmiyor mu?' Nasıl yetsin ki şimdi bile 30 ila 35 sandalye isteği var. Bunu nasıl karşılayabilelim” ifadelerini kullandı.

“BÖLGEMİZDE ENGELLİ İSTİHDAMININ EN YÜKSEK OLDUĞU İL KASTAMONU”

Kastamonu'da engelliler konusunda büyük yol kat ettiklerinin altını çizen Yolasığmazoğlu; “Yaklaşık 25 yıldır ev ödevimiz güzel yaptık. Nasıl güzel yaptık? Özellikle belediyelerle kamu kurum ve kuruluşlarla ortak paydada buluştuğumuzu düşünüyorum. Bu bölgede engelli istihdamının en yüksek olduğu il Kastamonu. Engelli açığımız bizim burada neredeyse tamamen dolu. Bunu kurumları ziyaret ederek, çalışmalar gerçekleştirerek çözdük. Özellikle merkeze baktığınız zaman bile ortasından bir dere geçer ve çoğu ilde iki kaldırım varken bizim sadece şehrin ortasında 4 kaldırım vardır. Rampalarımız sayesinde tekerlekli sandalyeyle insanların şehrin bir ucundan bir ucunda gidebilecek vaziyete getirdik. Bu bile çok zor bir süreçti. Erişilebilirliği bu şehirde hissedersiniz. Bartın, Karabük'ten çok çok iyi noktadayız. Eğitimi de yavaş yavaş çözmüş bulunmaktayız. Bu şu demek değildir, eksik bitmez. Yani sorun da bitmez. Yine kötü bir taraf ise örneğin şehrimizdeki halk otobüslerinin engelli otobüsü olmadığını biz baştan söylemiştik. Bununla ilgili çok ciddi mücadele verdik ama o dönemin yöneticileri bu otobüsleri aldırdı. Engelli otobüsü bir tane üniversitede var. Üç kapalıdır onlar. Yani ona engelli de engelsiz de binebilir. Biz zaten bize özel bir şeyin peşinde değiliz ki biz herkesin kullanabileceği bir şeyin peşindeyiz. Bu ulaşımda da böyle, binalarda da böyle eğitimde de böyle. Eşitlik istedik, başka bir şey istemedik. Her sağlam insan bir engelli adayı, yarın ne olacağını bilmiyoruz. O zaman toplumu da buna göre hazırlanmak lazım. Örneğin devlet sakat maaşı veriyor engellilere, ‘Eğer geçimin yoksa sakat maaşı veririm' diyor. Buraya kadar çok güzel. Bundan sonra yönetmelik çıkartıyor diyor ki ‘Evdeki kişilerin hane başına düşen parası' bir dakika. Bunu niye kattın? Hani engellilere para veriliyordu. Bu katılınca senin kardeşinin geliri varsa, sen para alamıyorsun. Beni bireysel değerlendir. Niye ben onun eline bakmak durumunda kalayım. Bunları aşamadık. Kanunumuz yoktu. 2008'den bu yana Allah'ın izniyle var, hatta bu yasanın oluşturmasında da ben ciddi olarak dönemin bakanıyla beraber çalışan görevli olan kişilerden biriydim. Devletimiz şu anda yeni bir yüzyıl vizyonu içinde, ilimiz de öyle. Yeni yüzyıla yakışmayan insanları, yakışmayan meslek guruplarında inşallah aramızda görmeyeyiz. Neden yakışmayan ifadesini özellikle kullanıyorum diyorum ki tarih boyunca var olan engelli, bundan sonra da var olacak. Yani yeni yapılmış bir binada 2023 yılına girilmişken hala erişilebilirliğin olmaması kadar ahlaksızlık olamaz. Bunu çizen mühendis, mühendis değildir. Bunu yapan mimar, mimar değildir. Bunların belgelerinin alınması lazım. Tekrar üzülerek söylüyorum şehrimizde erişilebilirlik anlamında ödenek kullanıp binaların sağını solunu yaptıran arkadaşlarımız gerçekten erişilebilirliği yapmadıysanız biz yarın bunları takip edeceğiz” diye konuştu.

“GÜNAH UNSURU OLARAK GÖRÜYORLARDI”

Eğitim alanında engelliler için birçok düzenleme gerçekleştirildiğini belirten Yolasığmazoğlu; “Özellikle özel öğrencilerle ilgili çok güzel önlemler alındı. Spor alanlarında spor yapabilmesi için güzel önlemler alındı. Yani bir şeyler yavaş yavaş düzeliyor, bundan sonra daha rahat olacağını düşünüyorum ama bu bir süreç. Eğer şehrimizin ya da ülkemizin yüzyılı konuşuluyor ise onları düşünerekten bir hayat düzenlenmesi gerekiyor. Bunun bir düstur kabul edilmesi gerekiyor. Birinci şart olması gerekiyor. Bunun olması için biz zaten çok yönlü faaliyetlerimizi yıllardır yapıyoruz. Bazen engelli derneklerinden bıkkın kurum ve kuruluşlar da var. Biz kendi alanımızla ilgili eksiklikleri gidermek için mücadeleyi sürdürmek zorundayız. Çünkü bu bizim yaşamımızla alakalı bir şey. Çünkü ortak kullanımı biz de kullanmak istiyoruz. Yani düşünsenize ‘Çok güzel bir kafe açılmış' diye arkadaşlarınız konuşuyor, ‘Akşama kafeye gidelim' diyorlar. Bizim sorunumuz ‘Acaba bize uygun kafenin giriş çıkışı var mı?' yani ben neden bu psikolojide oluyorum. Halbuki buraya ruhsat verilirken ‘Kardeşim senin engelli giriş çıkışın var mı? Engel tuvaletin var mı?' diye sorulması lazım. Süreç içinde biz sosyologlarla yıllarca çalıştık. Engellilere niye böyle sürekli muhtaç ve potansiyel sorunlu insan gibi görüyorlar, üzerinde çok durduk. Yani günah unsuru olarak görüyorlardı insanlar. Bir engelli gördülerse insanlar, Allah'ın bu dünyadaki bir ceza bedeli olarak görenler ve böyle bir inanış içinde olanlar vardı. Hatta engelli arkadaşlarımızı hamile kadınlardan uzak tutan batıl inançlar vardı. Bu da tabii okumadan eğitilen yani televizyonlardan eğitilen bir toplumdu. Sinemayı incelediğimizde aşağı yukarı 1960'lardan 1980'lere olan süreçte bir kişi kötü bir şey yapıyor ya da suç işliyor, birden araba çarpıyor, engelli oluyor. Hak yiyor, hastalanıp sakat kalıyor. İnsanları yıllar içinde hem sorunu çözmediler hem de bir günah unsuru gibi gösterdi bazı eğitimli olduğunu düşünen insanlar ama bunu zaman içinde açtık. Yıllarca biz bununla hiç kimsenin hissetmediği mücadeleler verdik. Tüm yapımcı firmalarla görüşüldü. Bu yapımcı firmalarla görüşmeler neticesinde dikkatli izlerseniz şimdiki dizilerde ve filmlerde engellilerin hiçbiri kötü karakterde değil, normal birey gibi. Bu bahsettiğim basit basit küçük şeyler ama onlar bizim hayatımızı çok etkileyen şeyler. Günah unsuru olarak yaşamak çok kötü bir şey. Bu yüzden zaten yıllardır biriken sorunlar olmuş. Bir de ‘Engelliye yardımcı olmak sevaptır' gibi bir saçmalık var. Buna karşıyım, insanın insana yardımcı olma zorunluluğu var zaten. İnsanın insana yardımcı olmasının engelliye özel bir sevabı yok. Bizi bir günah yortusu ya da bir sevap yortusu gibi görmelerinden biz yorgunuz. Biz sadece insan hakları istiyoruz. Bizim kendi aramızdaki diyaloglara şaşırıyorlar. Diyorlar ki ‘Sizin bu dünya bağlı olmanıza mutlu oluyorum' arkadaşınla yaptığın sohbetle bizim aramızdaki sohbet arasında fark yok ki. Şakalaşıp gülmemiz hepimiz için normal bir şey. Kafeler, eğlence alanları vb. yerler bize de erişebilir olsa orada zaten engelli arkadaşlarımızı gördüğünüzde, zaten farklı görülmeyeceğiz ama bizimle sohbet etme imkanı bulmayan insanlar böyle bir imkanı yakaladığında farklı bakıyorlar bizlere, halbuki hepimiz aynıyız. Biz evlerimize ‘parmaksız hücre' deriz. Dışarısı bana göre değil, sandalyeyle gidebileceğim yer yok. Biz hapis hayatı yaşıyoruz. Biz bu insanları parmaksız hücrelerden çıkarmak durumundayız. Bununla ilgili direnen, kamu kuruluşlarında bulunan insanları görevden aldırmak durumundayız. Yani bununla ilgili ödevlerini yapmayan insanlar yarın kendi de kullanacak haberi yok. Bizim arkadaşlara zihinsel engelli, işitme engelli, görme engelli, diyorlar ya esas engelli onlar” diye konuştu.

“BARDAĞA DOLU TARAFINDAN BAKIYORUZ”

Engelli ailelerinin durumun zor olduğunu belirten Yolasığmazoğlu; “Çoğu annenin ‘Allah'ım çocuğum benden evvel önce ölsün' diye dua ettiğini gördüm. Çünkü kafasını şunu koymuş, ‘Benden sonra bu çocuğa bakabilecek biri var mı, ömrüm yettiğince ben çocuğuma bakabileyim' bu çok kötü bir şey. Keşke sosyal ortam tam istediğimiz gibi olsa da anne de böyle bir dua etmese. İnşallah ona doğru gidiyoruz. Birçok yapılan düzenlemeler var. Bize yapılanlara da teşekkür etmek lazım. Mavi kapak kampanyası da güzel bir kampanyadır. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'nin bir uygulaması bu esasında. Biraz şey zor bir şey aslında, kapak para etmeyen bir şey. Fakat bu kapak 50 yıl sonra topraktan kayboluyor, peti 5 yıl sonra kayboluyor. Yani bu kapağı toplanıp geri dönüşüme gönderilmesi esasında çevre birimiyle alakalı. Bir gün isyan ettim, ‘Ben neden sandalye için kapak topluyorum' diye. Çok para etmiyor ama herkesten geldikçe büyük bir şey yapmaya çalışıyoruz. İlkokul öğrencisi çocuk geldi iki avucunda işte toplasan 15 kapak var ve kapak getirdiğini söyledi. Ben, artık kapak topladığımızı belirtmiştim ama o gün hayatımda yediğim en büyük sopayı yedim. ‘Ben sizin için toplamıştım, ben bunu yapabildim' dedi. O an elime 10 cumhuriyet altını verse daha değerli olamazdı. Bizler de bize yardımcı olmaya çalışan arkadaşlarımızın elini tutmamız lazım. Esasında mavi kapak kampanyası hala devam ediyor. Tekerlekli sandalye elde etmeye çalışılırken bizim vasıtamızla çevre temizliği de bir şekilde yapılıyor. Çevre temizliği yapılmadığı takdirde doğa bizden intikamını alıyor. Seller, depremler, felaketler, doğaya karşı yaptığımız her şeyin karşılığını alıyoruz. Engelli arkadaşlarımız hemen hemen tüm sorunlarla alakalı fikir sahibidirler. Fikir beyan etmek durumundadır. Toplumun bir kesimiyiz. Sorunlarımızı gerek siyasi platformlarda gerek diğer platformlarda da dilimiz döndüğünce anlatıyoruz ve oralarda da oluyoruz. Daha önceki yıllarda akülü sandalyeler dağıtıyorduk, şu anda bir sandalyenin fiyatı 20-30 bin lira. Devletimizin verdiği değerin karşılığını yavaş yavaş almaya başladık ama eksiklerimiz var. Yine de biz bardağı doldurduğumuz tarafından bakıyoruz. Pandemiden önce yıllarca yürüyüşler yaptık ilimizde ve o yürüyüşlere katılanlar sayesinde bugün engelliler ile ilgili birçok sorun çözüldü. Bu bardağı dolduranlara teşekkür ediyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.

Özel Haber

Bakmadan Geçme