Kastamonu'da soğuğun verdiği zarar belli değil

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Birlik Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, tarımın mevcut durumunu ve sektördeki son gelişmeleri değerlendirdi. Bayraktar, üretici ve tüketici arasındaki mekanizmaların sağlıklı şekilde oluşturulmamasının hem üreticileri hem de tüketicileri mağdur ettiğini vurgulayarak 'Markette 6 lira fiyatla tüketiciye sunulan salatalığın sera çıkış fiyatı 2 lirayı bulmamaktadır. Aradaki bu farkı,...

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Birlik Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, tarımın mevcut durumunu ve sektördeki son gelişmeleri değerlendirdi. Bayraktar, üretici ve tüketici arasındaki mekanizmaların sağlıklı şekilde oluşturulmamasının hem üreticileri hem de tüketicileri mağdur ettiğini vurgulayarak; 'Markette 6 lira fiyatla tüketiciye sunulan salatalığın sera çıkış fiyatı 2 lirayı bulmamaktadır. Aradaki bu farkı, hiçbir gerekçe makul gösteremez. Kuru soğanda durum daha da ilginç bir hal almaktadır. Halen üreticide 1 lira 55 kuruş olan kuru soğanın markette 3 lira 50 kuruş olmasını nasıl izah edebiliriz? Üzerinde durmamız gereken asıl konu, çözmemiz gereken asıl problemimiz budur' dedi. 'DON RİSKİ AZALIYOR' Son günlerde ülke genelinde görülen kar yağışlarının özellikle hububat üretimine olumlu yansımakla birlikte, bu dönemde mevsim normallerinin altında gerçekleşen hava sıcaklıklarının, hububatı, serada, tarlada yetiştirilen sebzeleri ve hasadı devam eden narenciye ve muz gibi ürünler ile zeytin ve şeftali ağaçlarını olumsuz etkilediğini vurgulayan Bayraktar; 'Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün uyarılarına göre, Pazar, Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri Akdeniz ve Ege kıyı kesiminde hafif ve orta, geri kalan tüm yurtta kuvvetli ve çok kuvvetli soğuklar meydana geldi. Don riski azalıyor' dedi. 'DÜŞÜK HAVA SICAKLIKLARI TÜM YURDU ETKİSİ ALTINA ALMIŞTIR' Kış mevsimi nedeniyle ülke genelinde tarımsal faaliyet durgun olmakla birlikte, ılıman iklim kuşağında yer alan illerde, sera ve tarlada kışlık sebze üretimi devam ederken, narenciye ve muz gibi meyvelerde de hasadın sürdüğüne dikkati çekti. Bayraktar, açıklamasının devamında şunları kaydetti: 'Hava sıcaklıklarının normallerin altına düşmesi, seralarda ısıtma ve nakliye masraflarının artmasına, verim düşüklüğüne, işçilik faaliyetlerinin zorlaşmasına, tarlada yetiştirilen kışlık sebzeler ile hasadı devam eden narenciye ve muz gibi ürünlerde ise don olaylarına neden olmaktadır. Nitekim geçtiğimiz haftadan itibaren düşük hava sıcaklıkları tüm yurdu etkisi altına almıştır. Ocak ayının başından bugüne kadar mevsim normallerinin altında seyreden hava sıcaklıkları, üretimi olumsuz etkilemiş, üreticilerimizi mağdur ettiği gibi fiyatları da yukarı çekmiştir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, bazı ürünlerin fiyatlarında görülen artışlar, iklim şartlarının getirdiği zorluklardan kaynaklanan üreticideki fiyat artışlarından ziyade, üretici ile market fiyatları arasındaki büyük farklardan kaynaklanmaktadır. Şunu da açıkça belirtmek gerekir, hava şartlarından kaynaklı gelişmeler, üretici fiyatlarından çok tüketici fiyatlarına daha fazla yansımış ve ürünlerin sofralara daha pahalı ulaşmasına neden olmuştur.' KASTAMONU KARIN KALKMASINI BEKLİYOR Üretici ve tüketici arasındaki mekanizmaların sağlıklı şekilde oluşturulamamasının hem üreticileri hem de tüketicileri mağdur ettiğini vurgulayan Bayraktar, şunları söyledi: 'Marketlerde fiyatı en fazla artan ürünler içinde bulunan mandalinanın bahçedeki fiyatı 1 lira 25 kuruşken, markette 3 lira 18 kuruşa, kuru soğanın üreticideki fiyatı 1 lira 55 kuruşken, 2 lira 84 kuruşa kadar çıkmaktadır. Hatta basına yansıyan haliyle markette 6 lira fiyatla tüketiciye sunulan salatalığın sera çıkış fiyatı 2 lirayı bulmamaktadır. Aradaki bu farkı, hiçbir gerekçe makul gösteremez. Kuru soğanda durum daha da ilginç bir hal almaktadır. Soğan, hasat döneminde üreticinin elinden 45 kuruştan çıkmaya başlamıştır. Halen üreticide 1 lira 55 kuruş olan kuru soğanın markette diyelim ki 2 lira olması normal. Yine basında yer alan haliyle 3 lira 50 kuruş olmasını nasıl izah edebiliriz? Üzerinde durmamız gereken asıl konu, çözmemiz gereken asıl problemimiz budur. Bu arada, Doğu Anadolu'da eksi 40, İç Anadolu'da ise eksi 30 derecelere kadar düşen sıcaklıklar, özellikle hububatın dondan etkilenmesine neden oldu. Çankırı'da arpa ve buğdayda don kesiği görülmüştür. Konya'da ise yağış yetersizliği nedeniyle geç ekilen alanlarda yüzde 20-30'lara ulaşan zarar beklenmektedir. Kastamonu, Niğde, Kayseri gibi illerimizde, tarlalar henüz karla kaplı olduğundan hububatın aşırı soğuklardan etkilenip etkilenmediği, karın kalkmasının ardından belli olacaktır.' 'ÜRETİCİLERİMİZ, DON RİSKİNE KARŞI MUTLAKA SİGORTA YAPTIRMALIDIR' Tarım ürünlerinin, tohumun tarlaya atılışından ürünün hasat edilerek ambara konmasına kadar her zaman risk altında olduğunu bildiren Bayraktar, 'Bu nedenle üreticilerimiz, aşırı yağış, don, dolu gibi tarımsal üretime zarar verecek konularda, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamaları takip etmeleri ve gerekli önlemleri erken almaları yararlarına olacaktır. Bilindiği üzere meyve ağaçlarında don riski devlet destekli tarım sigortaları kapsamındadır. Üreticilerimiz, don riskine karşı mutlaka sigorta yaptırmalıdır. Üreticilerimizin kaybının bir nebze olsun telafi edilebilmesi bakımında sigorta büyük önem taşımaktadır. Meyve ağaçlarını don riskine karşı sigorta yaptıran üreticilerimiz, tazminatlarını alarak maddi kaybın önüne geçebileceklerdir' dedi. 'KIRMIZI ETİN FİYATIYLA İLGİLİ TARTIŞMALAR HERKESİN MALUMU' Ülkemiz beslenmesi için çok önemli bir gıda olan kırmızı etin fiyatıyla ilgili tartışmaların herkesin malumu olduğunu belirten Bayraktar, şöyle konuştu: 'Ancak sebze ve meyvede gördüğümüz durum aynı şekilde kırmızı ette de karşımıza çıkmaktadır. Ocak ayında üreticide kilogramı 26 lira 25 kuruş olan kuzu eti, markette 44 lira 99 kuruşa, 24 lira 76 kuruş olan dana eti, markette 40 lira 15 kuruşa satılmaktadır. Görüldüğü gibi üreticiden markete kuzu eti fiyatı yüzde 71,38, dana eti fiyatı yüzde 62,17 artmaktadır. Zaman zaman perakende fiyata bakılarak kırmızı ette ithalat sesleri de gündeme geliyor. Birçoğu masum taleplermiş gibi görünse de uzun vadede ithalatın hayvancılığımızı hangi noktalara sürüklediğini geçmiş tecrübelerimiz bize gösterdi. Et ithalatı için yurtdışına ödediğimiz her döviz, hayvancılığımızda bir adım gerilememize neden oluyor. Bu yöntem başka ülkelerin besicilerini desteklerken, kendi üreticimiz ve et üretimimize olumsuz yansıyor. Bunun acı örneklerini et ithalatı yaptığımız yıllarda yaşadık. Ancak son yıllarda kararlı bir şekilde belli miktarın dışında et ithalatı yapılmaması, hayvancılık sektörümüze olumlu yansıdı, önemli mesafeler kat ettik. Et ve süt üretimimiz giderek artan bir ivme yakaladı. Bugün de yapmamız gereken bu kararlı duruşu devam ettirmek, ithalatı sadece ve sadece besi ve damızlık materyaliyle sınırlı tutmaktır. Bunu da üreticimize zarar vermeyecek şekilde kontrollü yapmak zorundayız. Bu uygulama, birkaç yıldır özellikle Kurban Bayramlarında da başarılı sınav veren, ithalata gerek kalmayacak şekilde ihtiyacın üzerinde üretimi gerçekleştirerek kendisine güvenenleri mahcup etmeyen çiftçimizin de önünü görmesini ve daha sağlam yatırımlara yönlenmesini sağlayacaktır. Her ithalat dedikodusunda üreticilerimiz arasında tedirginliğe ve kararsızlığa neden olan bu tür söylemlerden uzak durulması gerekir. Kolay yoldan kazanç elde edilmesinin bir yöntemi gibi görülen bu yol, ne ülkemiz için ne çiftçimiz için ne de hayvancılık sektörümüz için doğru bir yoldur. Yapılması gereken, ithalat değil kısa, orta ve uzun vadeli politikalarla üretimin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasıdır. Bu politikalar hayata geçirildiği takdirde, neredeyse maliyetine üretim yapan çiftçimiz, emin olun bütün beklentilere cevap verecek, üretimi artıracak ve fiyatların aşağı düşürülmesi için başka her türlü bahaneyi de ortadan kaldıracaktır.' 'ÇİFTÇİMİZ KENDİSİNE UZATILAN ELİ BOŞA ÇIKARMADI, KARŞILIĞINI VERDİ' Sektörde hep görüldüğü gibi çiftçinin kendisine uzatılan eli, kendisine yapılan desteği hiçbir zaman boşa çıkarmadığını, karşılığını hep verdiğini belirten Bayraktar, şöyle devam etti: 'Kısa vadede başka ülkelere ödenecek döviz miktarı kendi çiftçimize belli oranda destek olarak yansıtılırsa hem üretimimiz artacak hem piyasalara güven tesis edilecek hem de büyük miktarda döviz ülkemizde kalacaktır. Et fiyatlarının kısa, orta ve uzun vadeli politikalarla düşürülebileceğine vurgu yapmıştık. Bu politikaların neler olabileceğine ilişkin önerilerimize gelince; tüketiciye ulaşan son ürün olan etin fiyatının düşmesi için karkas fiyatlarının düşmesi, bunun için de, yem ve besiye alınacak hayvan gibi üretim maliyetlerinin düşürülmesine ihtiyaç vardır. Yem için; ucuz yem kaynakları olan meraların ıslah edilerek kullanıma açılması ve mevcut meraların korunması, yem bitkileri üretiminin desteklenmeye devam edilmesi, gübre ve mazot gibi yem hammadde üretim girdilerinin ucuza temininin sağlanması, besi hayvanı için ise; buzağı ölümlerini önleyici tedbirlerin alınması, doğum aralığının uzaması nedeniyle doğurma oranının düşük olmasını önleyici tedbirlerin alınması, süt fiyatlarında zaman zaman yaşanan istikrarsızlıklar neticesinde damızlıkların kasaba gönderilmesini önleyici tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bunlara ilave olarak besicilere verilen desteğe devam edilmesi, ette KDV'nin yüzde 8'den yüzde 1'e indirilmesi, pazarlama kanallarını kısaltacak tedbirlerin alınması, olası spekülasyonları önlemeye yönelik piyasanın sıkı takip edilmesi gerekmektedir.' 'DESTEKLERİN YÜZDE 46'SI ÇİFTÇİNİN YÜZDE 5'İNE GİDİYOR' Devletin bütçe imknlarını da gözeterek tarım kesimimize önemli miktarda destek verdiğini bildiren Bayraktar; 'Yine de bu desteklerin yeterli olduğunu, işletmelerin yapısı gereği dengeli dağıldığını söylemek mümkün değildir. Tarımsal destek bütçesinden çiftçilerin; yüzde 71,2'lik kısmı 2 bin liranın, yüzde 52,8'lik kısmı ise bin liranın altında destek almaktadır. Üstelik çiftçimiz bu desteği alabilmek için, yılda 8-10 kez tarım teşkilatına gitmekte, evrak bedeli, yol masrafı olarak yaklaşık 250 lira harcamaktadır. Ayrıca, desteklerin yüzde 46'sını çiftçilerin sadece yüzde 5'i alırken, yüzde 95'lik kitleye desteklerin yüzde 54'ü kalmaktadır. Destekleme modeli yeniden ele alınmalı, üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanması için küçük aile işletmelerine desteklerden daha fazla pay verilmelidir' dedi.

Bakmadan Geçme