Kastamonu'nun Mistik Köşesi: Pompeiopolis
Kastamonu'da arkeologlar Pompeiopolis Antik Kenti'nin sırlarını aydınlatıyor. Arkeolog Barış Sağıroğlu, gizemli kentin tarihi ve yapımı devam eden çalışmalar hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde Roma ve Bizans dönemine ait birçok eseri bünyesinde barındıran Pompeiopolis Antik Kenti'nde kazı çalışmaları devam ediyor. Taşköprü Belediyesi'nde görevli Arkeolog Barış Sağıroğlu, kazı çalışmaları ve antik kentteki tarihi eserler hakkında önemli bilgilere yer verdi.
Tarihi eserlerin sergilendiği Pompeiopolis Antik Kenti Tanıtım Merkezi hakkında açıklamalarda bulunan Arkeolog Sağıroğlu; “Eserlerin sergilendiği bu mekân, öncesinde bir pancar deposu olarak kullanılıyormuş. Daha sonra Taşköprü Belediyesi tarafından yapılan düzenlemelerle hem bu arazide yapılan kazılardan çıkan hem de Taşköprü çevresindeki köy ve mahallelerden getirilen ve genelinde mermer eserlerin sergilendiği bir tanıtım merkezi haline dönüştürüldü. Bu bölgenin tarihçesi çok eskiye dayanıyor. Paleolitik Çağ'a kadar buluntular tespit edilmiştir. Taştan yapılmış olan el baltaları da buna kanıt niteliğindedir. Fakat biz günümüzdeki arkeolojik kazı çalışmalarını bir Roma Kenti olan Pompeiopolis'in Roma Dönemi'nin mimari yapısını aydınlatmaya yönelik olarak gerçekleştiriyoruz. Burada bulunan tanıtım merkezimizde de genellikle Roma Dönemi'ne ait olan eserler bulunuyor” ifadelerine yer verdi.
‘2 Bin Yıllık Bir Geçmişe Sahip'
Taşköprü'nün Roma döneminde önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayarak antik kentin tarihsel gelişimi hakkında açıklamalarda bulunan Sağıroğlu; “Pompeiopolis ismi, dönemin ünlü komutanlarından Romalı General Pompeius Magnus'tan geliyor. Pompeius Magnus, öncesinde Pontus Devleti hâkimiyetinde olan bu bölgeyi MÖ. 66 yılında fethediyor. General Pompeius MÖ. 64 yılında burada sıfırdan bir Roma şehri inşa ettiriyor ve kurulacak olan bu Roma şehrine de General Pompeius'un ismine ithafen Pompeiopolis adı veriliyor. Böylelikle şehrin ismi General Pompeius'tan geliyor. Antik kentimiz günümüz itibariyle de yaklaşık olarak 2 bin yıllık bir geçmişe sahip. Taşköprü günümüzde küçük bir ilçe ama Roma döneminde Orta Karadeniz, İç Anadolu ve Marmara Bölgesine kadar uzanıyordu ve bu bölge Paflagonya Bölgesi olarak isimlendiriliyordu. MS. 2'inci yüzyılda da Pompeiopolis bu bölgenin başkentiydi ve bu sebeple bu bölge Roma döneminde önemli bir yere sahipti” dedi.
İlginç Eserler Bulunuyor
Tanıtım merkezinde yer alan ilginç eserleri tanıtan Sağıroğlu; “Burada bulunan tanıtım merkezimizde birkaç tane ilginç eserimiz var. Bunlardan biri Pitos olarak isimlendirilen küpler. Bu küpler malzeme olarak pişmiş topraktan yapılmıştır. Bu küplerin içerisinde o dönem için daha çok buğday ve arpa gibi tahıl ürünlerinin yanı sıra su, şarap ve zeytinyağı gibi sıvılar da saklanıyordu. Bu küplerin ilginç özelliği şu; altında bulunan destekleri olmasa şekli itibariyle ayakta durmaları biraz zordur. Bunun nedeni ise bu küpler o dönem ağız kısımlarına kadar toprağa gömülü bir şekilde duruyordu ki, içerisinde bulunan malzemeleri soğuk bir şekilde muhafaza edebilsin. Yani bu küpler için, o dönem buzdolabı olmadığından buzdolabı yerine kullanmışlar diyebiliriz. İlginç olan bir diğer eserimiz de burada bulunan dört kadranlı güneş saatimiz. Saatin üzerinde bulunan çizgilerle, güneşin geliş yönüne göre gölgesinden saatler anlaşılmaktaydı. Bir diğer eserlerimizden olan çörten de burada bulunuyor. Çörten, çatıların köşe bölümüne konulan, suyun ileri atılmasını sağlayan bir su oluğudur. Bunlar günümüzde plastikten yapılıyor. O dönemde ise mermerden yapmışlar. Mermer Genelde tüm yapılarda kullanılmış çünkü o dönem burada Hanönü'ye giderken bulanan Elek Dağı'nda mermer ocağı vardı. O mermer ocağından da buraya mermer getirilmekteymiş. Bu sebeple buradaki yapılar genellikle mermerden oluşuyor ve bu durum burası için bir şans” ifadelerini kullandı.
‘Muazzam Bir İşçilik Ortaya Koymuşlar'
Arkeolog Sağıroğlu, dönemin mimari parçalarını tanıtarak eserler üzerindeki taş işçiliğine şöyle dikkat çekti: “Merkezimizin orta bölümünde mimariye parçaları bulunuyor. Bunlar genelde tiyatrodan çıkartılan, yapının duvar kısmına ve çatının köşe bölümüne ait olan mimari parçalarımızdır. Bu parçalarda görüldüğü gibi dönemin taş ustaları o zor şartlar altında muazzam bir işçilik ortaya koymuşlar. Parçaların üzerinde bulunan yüz ifadeleri, Roma döneminde tiyatroda oyuncular tragedya, komedya tarzı oyunlar oynarlarken oyunla bütünleşebilme adına yüzlerine maske ya da mask takarak oyun oynuyorlarmış. Bu anlamda bu yüz ifadeleri de oyuncuları temsil etmektedir. Aynı zamanda bu mimari parçalarda o zamana ait çeşitli bitkisel, geometrik motiflerden süslemeler yapılmıştır. Merkezimizin sağ tarafında mezar stelleri, sol tarafında da kitabeler bölümü var. Mezar stellerinde ilginç parçalar bulunuyor. Bunlardan biri binlerce seneler öncesinde sevginin dile getirildiği çok güzel bir örnek çünkü kocası tarafından, ölen eşi Kenis'e ithafen yaptırılmış. Bu parçanın üzerinde bulunan tarak, ayna, çanta, mücevher kutusu ve kadının elleri gibi betimlemelere bakarak bir kadına ithaf edildiğini anlayabiliyoruz. Bir diğer tarafta antik tiyatroya ait sahne binasının üst kısmına ait bir mimari parça bulunuyor. Bu parçanın altında bir yazı vardır. Bu yazının Türkçe karşılığı ‘Roma Halkının Yollarının Sorumlusu' şeklindedir. Bu aslında o dönemki ulaştırma bakanlığını yani karayollarını işaret ediyor ve bu demek oluyor ki, o dönemde yüksek bir memur varmış ve bu yapının sponsorluğunu üstlenmiştir. Tanıtım merkezimizin duvarlarında pilaster olarak isimlendirilen sütun üzeri süslemeler bulunuyor. Bunlar Roma ve Bizans dönemine ait pilasterlerdir. Her iki döneme ait pilasterler incelendiğinde Roma dönemine ait olanların Bizans dönemine ait olanlara göre çok daha iyi taş işçilik farkı olduğunu gözlemliyoruz. Bizans dönemi daha sonra gelmesine rağmen çok basit kalmış, Roma dönemi ise taş işçiliğinde muazzam bir şekilde ön plana çıkmaktadır.”
Festival Geleneği Binlerce Sene Öncesine Dayanıyor
Her yıl düzenlenen Taşköprü Kültür ve Sarımsak Festivali tarihinin binlerce yıl öncesine dayandığını örneklerle anlatan Sağıroğlu; “Öne çıkan bir diğer eser de MS 3'üncü yüzyıla ait olan bir kitabedir. Bu kitabeyi ilginç kılan da, Taşköprü'de her sene ağustos ayı ortalarında Taşköprü Kültür ve Sarımsak Festivali düzenleniyor. Geçtiğimiz sezonda bu festivalin resmi olarak 34'üncüsünü düzenledik. Bu kitabede de anlatıldığı gibi Roma döneminde değişik bölgelerden müzisyenler, dansçılar ve sporcuların katılımıyla bulunduğumuz bölgede bir panayır havası içerisinde şenlik düzenlenmekteymiş. Yani bizim Taşköprü'de 34'üncüsünü düzenledik dediğimiz festival, burada bulunan kitabeye bakılırsa aslında binlerce sene öncesinde bu topraklarda devam etmiştir” açıklamalarına yer verdi.
Tarihi Aydınlatan 1700 Yıllık Yol
Günümüzde Zımbıllı Tepesi olarak adlandırılan bölgeyi tanıtan Sağıroğlu, bu bölgede yer alan ve 1700 yıllık bir geçmişi olan yol hakkında da şu bilgilere yer verdi: “Pompeiopolis Antik Kenti'nde günümüzde Zımbıllı Tepesi olarak adlandırılan bölge, o dönemde kentin akropolü konumundaydı. Önemli sosyal, kültürel, dini, spor yapıları ve genel anlamda kamu binaları diyebileceğimiz yapılar bu tepe üzerinde bulunmaktaydı. Dönemin halkı ise yine bugünkü Taşköprü bölgesi içerisinde oturmaktaydı. Zımbıllı Tepesi'nin güney ve doğu yamaçlarında ise villalar bölümü yer almaktaydı. Bu villalar Geç Roma-Erken Bizans dönemine tarihlendirilir ve 900 yıl boyunca aktif bir şekilde ilave odalar da dahil edilerek büyük bir yapıya ulaşana kadar kullanılmıştır. Aynı zamanda burada 1700 yıllık tarihi bir Roma yolu bulunmaktadır. Bu yolun karşı tarafında bulunan toprak kitleleri, gerçekleştirilecek olan çalışmalarla birlikte kaldırılacak ve yol açılıp şehrin içerisine kadar gidecek. Bu tarihi yolun bir özelliği var. Burada o dönemde bir tiyatro bulunuyordu fakat günümüzde maalesef o tiyatrodan çok az bir basamak kalmış durumda. Bunun sebebi, tiyatro Roma'dan sonra işlevini yitiriyor ve o tiyatronun basamak sıraları çeşitli yapılarda devşirme olarak kullanılıyor. Bu tarihi yolda da o tiyatronun basamak sıraları kullanılmıştır.”
Tarihi Gölgeleyen Yangın
1927 yılında meydana gelen yangınla birlikte birçok tarihi eserin bilinçsiz bir şekilde kullanıldığını anlatan Barış Sağıroğlu; “1900'lü yılların başlarında Zımbıllı Tepesi'nde sütun gibi bazı ayakta yapılar varmış. 1927 yılında burası büyük bir yangın geçirmiş ve büyük bir bölümü ahşaptan oluşan yapıların tamamı yok olmuş. Vatandaşlar da o dönem yeniden ev yapabilmek için bilinçsiz bir şekilde buradaki hazır olan mimari parçaları tarihi değerini bilmeden ev yapımında kullanmak üzere götürmüşler. Aslında bu buraya özgü bir şey değil, Türkiye'nin çoğu yerinde bu hatalar yapılmış. Bu sebeple Taşköprü içerisindeki tarihi evlerin duvarlarında ve temellerinde buradan giden çok miktarda tarihi esere ve taşa rastlanır” dedi.
Kazı Çalışmaları Ne Zaman Başladı?
Kazı çalışmalarının gelişimi ve şu anki durumu hakkında bilgilere de yer veren Sağıroğlu; “Buradaki yapıların Pompeiopolis'e ait olduğu, 1811 ve 1812 Sinop'ta o dönem konsolos olarak görev yapan Fransız Pascal Fourcade tarafından tespit ediliyor. 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren de buradaki arkeolojik araştırmalar yoğunlaşıyor. 1950'li yıllardan itibaren de Kastamonu Arkeoloji Müzesi tarafından kurtarma kazılarına başlanıyor. Kazı anlamında da biraz geç kalındığı söylenebilir. Bilimsel anlamda kazı çalışmalarımız ise 2006 yılında başladı ve kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Kazı çalışmalarımızı ağırlıklı olarak villa bölümü ve tiyatro bölümünde gerçekleştiriyoruz. Görsel anlamda da en güzel yerler buralar. Öncelikle buraların bitirilmesi hedeflenmektedir. Sonraki dönemlerle de duruma göre diğer yapılara şekil verilecek” şeklindeki ifadelere yer verdi.
‘Sponsor Arıyoruz'
Son olarak, yapımı devam eden kazı çalışmalarının hız kazanabilmesi adına bir sponsor aradıklarını belirten Arkeolog Barış Sağıroğlu, açıklamalarını şu ifadelerle noktaladı: “2006 yılında bilimsel anlamda başlayan kazı çalışmaları günümüze değin her sene yaz aylarında gerçekleştiriliyor. Devam eden kazı çalışmalarımızda kanalizasyon ve taban ısıtma sistemlerini ortaya çıkartıyoruz. O döneme bakacak olursak Romalılar altyapıyı olduğu gibi çözmüşler. Burada bulunan fırınlar sayesinde sıcak hava akışı dolayısıyla bu taban sistemi kendiliğinden ısıtılmaktaymış. Mozaik alanlarımız var. Bu mozaik alanlarının bir bölümü çıkartıldı ve depoda çalışmaları yapılıyor. Sağlamlaştırma çalışmalarımız tamamlandığı zaman tekrar yerine monte edilerek konulacak. Burada devam eden kazı çalışmalarımız normalde 12 aya çıktı. Biz her sene bir buçuk, iki ay süresince burada çalışma gerçekleştiriyoruz. Çalışmalarımızın daha da hız kazanabilmesi için buraya bir sponsor arıyoruz. İyi bir sponsor bulunabilirse eğer, dağların içerinde olan çoğu antik kentlere göre burası konum olarak güzel ve avantajlı bir yerde bulunuyor. Sponsor bulunursa buradaki çalışma süreleri daha da artacak ve yapıların ortaya çıkartılması daha kısa bir sürede gerçekleştirilecek. Gerekli çevre düzenlemeleri de yapıldıktan sonra buralar gezilebilir hale gelecek.”