CHP'nin Ekonomi Takımı Kastamonu'yu Ziyaret Etti

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, CHP Parti Meclisi Üyeleri Berker Esen, Umut Dikili, CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, CHP Denizli Milletvekili Şeref Arpacı ve CHP Kocaeli Milletvekili Nail Çiler Kastamonu'yu ziyaret etti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, CHP Parti Meclisi Üyeleri Berker Esen, Umut Dikili, CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun, CHP Denizli Milletvekili Şeref Arpacı ve CHP Kocaeli Milletvekili Nail Çiler Kastamonu'yu ziyaret etti.

Ekonomiye dair sorunları yerinde dinlemek, partilerinin çözüm önerilerini anlatmak ve yeni çözüm önerileri geliştirmek için ilimize gelen CHP heyeti ilk olarak Belediye Başkanı Hasan Baltacı'yı makamında ziyaret ederek, istişarelerde bulundular. Akabinde CHP İl Başkanlığı'na geçen heyet burada ekonomik koşullar üzerine açıklamada bulundular.

Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı İlke Karabacak yaptığı açılış konuşmasında, 'Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik tabloyu il ziyaretleriyle yerinde inceleyip kapsamlı çözüm önerilerimizi anlatmak için Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Yalçın Karatepe başkanlığında yola çıkan Ekonomi Takımımızı Yuvamız Kastamonu'da ağırlıyoruz. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve çözüm yollarına dair ekonomi ve iş dünyası emek ve meslek örgütleri ile ortak akıl buluşması gerçekleştirilecek ve saha ziyaretlerimizde vatandaşlarımızla bir araya geleceğiz. Bu vesile ile Genel Başkan Yardımcımız Yalçın Karatepe'ye ve ekonomi kurmaylarımıza teşekkür ediyor ilimize hoş geldiniz diyorum' dedi.

'Cumhuriyet Halk Partisi'nin İktidar Programını Hazırlıyoruz'

CHP İl Başkanlığı'nda düzenlenen basın toplantısında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe; 'Kastamonu'nun kendine özgü ekonomik sorunlarını doğrudan muhataplarından dinleme, bunlara ilişkin çözüm önerilerimizi ya da görüşlerimizi paylaşma imkanı bulacağız. Biz şimdiye kadar 22 ya da 23 il dolaştık. Faaliyetlerimiz yoğun bir şekilde devam edecek. Bu faaliyetler kapsamında biz hem Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidar programını hazırlıyoruz. Yani hükümet programı olarak bilinen seçimden sonra iktidara geleceğimize inandığımız için neleri nasıl yapacağımızın hazırlığını yapıyoruz. Hem de yerel de özellikle yerel kalkınma için, hayata geçireceğimiz politikaların nüvesini oluşturması için, özünü oluşturması için bu ziyaretlerden biz ziyadesiyle yararlanıyoruz. Tabii gittiğimiz yerde sadece yerel sorunları, ekonomik sorunları konuşmuyoruz. Aynı zamanda ülke gündemini de yakından takip ediyoruz. Buna ilişkin değerlendirmelerimizi de paylaşıyoruz. Aslında sorunların Türkiye'nin hemen her yerinde ortaklaştığını görüyoruz. Derinleşen yoksulluk, hayat pahalılığı gibi konuların Türkiye'nin tüm coğrafyasında geniş halk kesimlerini ağır bir biçimde etkilediğini görüyoruz, tanıklık ediyoruz. Benzer bir durum Kastamonu'da da söz konusu. Dolayısıyla biz genel ekonomi ilişkin bir takım değerlendirmelerde bulunmayı yararlı görüyoruz bu kapsamda' dedi.

'İmtihana Tabi Tutulanlar Sürekli Olarak Düşük Gelir Grubunda Yer Alanlar'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarına da değinen Karatepe; 'Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta sonundan beri Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sık açıklamalarda bulunuyor. Önce AK Parti kongresinde konuştu. Pazartesi günü kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamalar vardı. Oradan Türkiye ekonomisine ilişkin bazı değerlendirmeleri oldu. Ben bunlara ilişkin birkaç şey söylemek istiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan enflasyonun düşüşüyle birlikte vatandaşın alım gücünün artacağından bahsediyor. Geliriniz olmayacağı için yoksulluğu, hayat pahalılığını belirgin bir biçimde hissedeceksiniz. Dolayısıyla yapılması gereken şey sadece enflasyon düşürülmesi değil, enflasyon düşürülmesiyle birlikte ya da ondan önce vatandaşın gelirini artıracak politikaları hayata geçirmek. Yani cebindeki para miktarını artıracak işler yapmak gerekir. Örneğin emekli aylıklarının artırılması, asgari ücretin daha yüksek seviyede belirlenmesi gibi işler yapmak gerekir. Fakat iktidarın politikalarını açıklanan resmi verileri üzerinden baktığımızda bunun böyle olmadığını hayatın aslında pahalı olmasına yol açan unsurların başında gelirlerin düşük olması gerçeği yattığını çok net bir biçimde görüyoruz. Örneğin bugün Türkiye'de 15,6 milyonun üzerinde emekli, dul yetim aile dahil olmak üzere sosyal güvenlik sisteminden gelir elde edenlerin olduğunu biliyoruz. Fakat bu 15,6 milyon emeklimizin 13 milyonunun yani bunun çok yüksek bir oranı aldığı gelir asgari ücretin altında. Bugün biz asgari ücretlerin geçinemediğini biliyoruz ama emeklerimizin neredeyse tamamına yakınının bunun altında bir emekli aylığıyla hayatta kalmaya çalıştıklarını biliyorum. 3,2 milyon emeklimiz ise ya da diğer sosyal desteklerden yararlananların aldıkları maaş ise en düşük emekli aile olarak adlandırılan kanunen tamamlanan kök aylıklar üzerine konulan tutarla birlikte bugün 14 bin 469 lira olarak ki kanuna da aynen bu rakam böyle yazıldı 14 bin 469 lira, 14 bin 500 liraya bile tamamlamadı maalesef iktidar bunu. Dolayısıyla hayat pahalılığının hissedilmesine yol açan unsurların başında gelirlerin düşük olduğunu düşük olduğu gerçeğini bir kez daha ifade etmek gerekir. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan hayat pahalılığından bahsediyor ama devamında da şunu söylüyor 'Bunlar gelip geçici şeyler' diyor. Vallahi çok böyle geçici gibi durmuyor. Yıllardır insanlar hayat pahalılığıyla mücadele etmek zorunda kalıyor. İnanılmaz derecede gelirleri yetmediği için borca batık hale geliyor. Kredi borçlarının arttığını görüyoruz. Bu gerçekliğin farkında olan Cumhurbaşkanı Erdoğan vatandaşın şikayet etmesini önüne geçebilmek için belki bir anlamda bunun bir imtihan durumu olduğundan bahsediyor. Dünya bir imtihan yeridir. Ekonomik zorluklar gelip geçer. Fakat nasıl oluyorsa bu imtihana tabi tutulanlar sürekli olarak düşük gelir grubunda yer alanlar, çiftçiler, köylüler, esnaf, emekli aylığı alanlar, asgari ücretle geçinmeye çalışanların olduğunu biliyoruz. Bu insanlar hayatta kalabilmek için gelirleri yetmediği için inanılmaz derecede borç biriktirir hale gelmiştir. Bugün kredi kartlarında biriken borç planının 2 trilyon liraya yaklaştığını biliyoruz. Kredili mevduat hesapları ki bu hesapları kullananlar ağırlıklı olarak Biraz önce aylıklarından bahsettiğim düşük gelirlilerin emeklerinin olduğunu biliyoruz. Buradaki borç tutarda yaklaşık 470 milyar liraya dayanmış durumdadır. Enflasyonun 3 katından daha fazla bir artışın borçlarda yaşandığını, özellikle düşük gelirlilerin borçlarında yaşandığını görüyoruz. Bunun etkisini tabi biz icra dosyalarında da görüyoruz. Bugün kredi kartı borcuna ya da bireysel kredi borcundan dolayı icra takibine düşmüş vatandaş sayısı 2.6 milyonu aşmış durumdadır. Dolayısıyla imtihana tabi tutulduklarından bahsetmek yerine icra takibine tabi tutulduklarını söylemek daha doğru bir tespit olur. Bunun yapılması bunun çözülmesi mümkün mü? Evet mümkün. Emeklilere, çalışanlara daha yüksek bir ödeme yapılmasıyla bu olacaktır. Fakat bu nasıl yapılacak sorusu gündeme geldiği zaman genellikle kamu kaynaklarının yeterli olmadığından bahsedilir. Ama biz biliyoruz ki kamu kaynaklarında bir sorun yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan yine yaptığı açıklamada vergide adaleti tesis edeceklerini, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alacaklarını ifade etmiş. Bunu duyduğumuzda memnun olduk. 'Eğer iktidara gelirlerse umarız bunu da hayata geçirirler' diye yorumlamak zorunda kalıyor. Çünkü son 23 yıldır iktidarda olan bir anlayışın hala vergide adaleti bundan sonraki dönemde hayata getireceklerine dair açıklamalarının ne toplumsal karşılığı var, ne ekonomik karşılığı var, ne de siyaseten kabul edilebilir bir şey değil. Ben buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir çağrıda bulunayım. Herhangi bir ek düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmayan ama vergi gelirlerimizin artmasına doğrudan katkı sağlayacak bir işi Cumhurbaşkanı Erdoğan bu gece Resmi Gazete'de yayınlayacağı bir kararlı hayata geçirebilir. 2006 yılında Türkiye'de çıkan bir kanunla vergi cennetlerine giden para üzerinden yüzde 30 vergi alınacağı kanunla bağlanmış durumda. Fakat bu paranın alınabilmesi için hangi ülkelerin vergi cenneti olduğu listesinin yayınlanması gerek? Kanun çıktığında Bakanlar Kurulu tarafından deniliyor. 2006 yılından bahsediyorum. Yani içinde bulunduğumuzdan 19 yıl önce yapılan bir düzenlemeden bahsediyorum. Şimdi tabi Bakanlar Kurulu olmadığı için Cumhurbaşkanlığı yetkisinde olan bir durum. Sayın Cumhurbaşkanı, kanunun size emrettiği vergi cennetleri listesini bu gece Resmi Gazetede yayınlayın. Dolayısıyla çok kazanandan çok vergi almanın bir an önce hayata geçirilmesinin ilk örneğini bu gece yayınlayacağınız kararnameyle kamuoyuna da göstermiş olursunuz. Ama bunu yapmayacağınızı biliyoruz. 19 yıldır yapmadığınız bir şeyi bu gece yarısı yapmanızı beklemiyoruz. Ama madem siz vergi de adalet sağlamaktan bahsediyorsunuz işte size bir fırsat. Kanun orada yetkiniz var. Bu ülkelerin listesini bu gece Resmi Gazete'de yayınlayın ve buraları olan para hareketinden de vergi almaya başlayalım ki bu vergi oranının yüzde 30z olduğunu da ifade etmek isterim. Ama bunu yapmak yerine iktidarın neyi vergilendirdiğini çok net bir biçimde biliyoruz' dedi.

'Dolaylı Vergilerin Payı Yüzde 70'e Çıkmış Durumda'

Açıklamalarına devam eden Karatepe; 'En son açıklanan bütçe verilerine baktığımız zaman da net bir biçimde görüyoruz ki iktidar hala dolaylı vergiler üzerinden vatandaşa vergi salmaya devam etmektedir. KDV oranının yüksek olması ÖTV oranlarına baktığımız zaman bunu net bir biçimde görüyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak dolaylı vergilerin toplam vergi geliri süresindeki payını OECD ortalaması olan yüzde 35'e çekeceğimizi vaat ettiğimiz, söylediğimiz zamanlarda dolaylı vergilerin toplam vergi geliri içerisindeki pay yüzde 65 civarındaydı. Biz bunu azaltalım diyoruz ama en son açıklanan veriden görüyoruz ki dolaylı vergilerin payı yüzde 70'e çıkmış durumda. Dolayısıyla vergide adalet sağlamak isteyen, en azından bunu en son yaptığı açıklamayla beyan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk yapacağı şeylerden bir tanesi de vatandaşın omuzlarında olan ve onlara hayatı daha pahalı hale getiren dolaylı vergi oranlarını gözden geçirip bir an önce onlarda bir düzenlemeye gitmesi yönünde olacak. Vergiyi artık çok kazanana salmanın vakti gelmiştir diye düşünüyorum. Bunu yapmayacağınızı biliyoruz. Yapmayacağınızı bildiğimizin somut örneği, biraz önce yaptığımız çağrıya bu gece yanıt vermeyeceğinizden biliyoruz. Ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu bir kez daha ifade etmek isterim ki, biz iktidara geldiğimizde, gelirsek değil, geldiğimizde, bundan çok net bir biçimde biliyoruz iktidara geleceğimizi, vergide adaleti hızlıca hayata geçirecek kararları, yasal düzenlemeleri, mevzuat değişikliğini yapacağız' şeklinde konuştu.

Merkez Bankası rezervlerine de değinen Karatepe; 'Şimdi biliyorsunuz Merkez Bankası rezervlerine çok artışta bulunur. Rezervlerin ne kadar hızla yükseldiğinden bahsedilir. Biz de çok mutlu oluruz. Merkez Bankamızın döviz rezervinin artıyor olması, bizim gibi döviz ihtiyaç olan, dış ticaret açığı veren, cari işlemler dengesinde ciddi açığı olan ülkeler açısından kıymetli bir sonuçtur. Ama Merkez Bankası rezervin artış hızından daha fazla bu rezervlerin erime ihtimali olduğu gerçeğini geçen haftadan beri yaşanan gelişmelerde görüyoruz. TÜSİAD tarafından yapılan açıklamalardan sonra iktidarın TÜSİAD'a ya da iç dünyasına yönelik hamleleri, ifadeye çağrılmaları, adli kontrol şartıyla serbest bırakılmaları, yurt dışı çıkış yasağı getirilmesi vesaire gibi olayların hemen ardından Merkez Bankası rezervlerimizin 10 milyar dolar gibi hızlı bir biçimde azaldığına da kısa sürede tanıklık ettik. Dolayısıyla rezervimiz çok diye övünebiliriz ama bunun çok daha hızlı bir biçimde erime ihtimalinin varlığını da asla göz ardı etmememiz gerekir. Dolayısıyla politika uygulayıcıların, karar vericilerin yaptıkları işte hayata geçirdikleri eylemlerde bu açıdan dikkatli olmalarına da yarar vardır' ifadelerini kullandı.

'90'lı Yıllardaki Tasarruf Tedbirleri Genelgesinden Hiçbir Farkı Yok'

Tasarruf tedbirlerine de değinen Karatepe; 'Ben çok sayıda tasarruf tedbiri gördüm. Daha önce kamuda çalışanlarımız varsa özellikle 90'lı yıllarda böyle tasarruf tedbirleri genelgesi diye bir şey gelirdi. O zaman işte kamu telefonları, sabit hatlar vardı. 3 dakikayla sınırlıydı. 3 dakikaya doldurup hat kesilirdi falan. Bu son açıklanan tasarruf tedbirleri genelgesinin 90'lı yıllardaki tasarruf tedbirleri genelgesinden hiçbir farkı yok. Hiç üzerinde düşünülmemiş, demişler ki arkadaşlar bir tasarruf tedbirleri genelgesi yayınlamamız lazım, hazır yapılmışı var mı diye bakmışlar. Bir tane bulmuşlar, önüne sonuna birkaç değişiklik ekleyerek tasarruf tedbirleri genelgesi olarak yayınlanır. Bu genelgede yaklaşık yarım sayfa, ben okudum. Baştan sona kadar okudum. Tekrar tekrar okudum. Sonra dedi bu bana çok tanıdık geliyor. 90'lı yıllarda genelgelere baktım, aynısı ile karşı karşıya olduğumuzu gördüm. Kamuda kimin cep telefonu faturasının ödenebileceğini yarım sayfa yazmışlar. Üniversitelerde rektörler, bakanlıklarda bakan ve bakan yardımcıları vs. gibi. Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ölçeğinde bir ekonomide kamuda tasarruf cep telefonu patronlar üzerinden olmaz. 90'lı yıllarda cep telefonu kıymetli, önemli, pahalı bir şeydi ama bugün o seviyede bir şey değil. Dolayısıyla hazır bir yöntem uyguladıkları için sonuç üretmeyecek önerileri tasarruf tedbiri olarak kamu ile paylaşmışlar. Bakın tasarruf etmek istiyorsa bu iktidar, samimi olarak tasarruf etmek istiyorsa biz yöntemini söyleyelim. Kamu İhale Kanunu'nda, son 20'linde yaptığınız 200'ün üzerindeki düzenlemeyi iptal edin. Kamu ihalelerini rekabetçi hale getirin, tasarrufun lsını göreceksiniz. Ama bu konuda herhangi bir adım atmadıklarını görüyoruz. Hala yapılan ihalelerin büyük kısmının 21. maddenin B bendi kapsamında davet usulü yapıldığını biliyoruz. Bunun rekabetçi olmadığını ve kamu kaynaklarının verimi kullanmasına yol açmadığını biliyoruz. Tasarruftan bahseden bir ülkenin cumhurbaşkanı yurtdışı seyahatine araba götürmez. Üç uçakla Endonezya seyahati yapıldı biliyorsunuz. O bölgeye yaptıkları seyahat bir tanesinde ekibi, bir başkasında da araç götürüyor. Türkiye'nin tasarruf etmesinin bu kadar kıymetli olduğunu konuşulduğu bir dönemde kanun kaynaklarının bu şekilde kullanılması, iktidar nezdinde bir tasarruf anlayışının bile var olmadığını çok somut göstergesidir diye düşünüyorum. Asgari ücrete zam geldiği zaman fiyatlar niye artsın? Asgari ücret arttığı zaman domatesin fiyatı niye artsın arkadaşlar? Şunu mu söylüyorum? Üretim maliyetleri içerisinde emeğin payı yüksek olduğu için asgari ücret artarsa üretim maliyeti artacak. Ben sektör sektör hangi sektörde emeğin toplam üretim maliyetleri içerisindeki payının ne olduğunu anlatayım. Dolayısıyla maliyet kaynaklı çok ciddi bir etki olması söz konusu değil. Talep tarafından bir etki olabilir mi? İnsanların cebinde para, asgari ücret artışı kadar fazla olacağı için daha fazla domates alacak, ayakkabı alacak, bu talep kaynaklı bir enflasyon olur mu? Sorusuna da hayır olmaz yanıtını veriyoruz. Çünkü eğer bir talep varsa üretim artışıyla bunu karşılamanız gerekir. Türkiye'nin üretim artışı yapabilecek kapasitesi var mıdır? Bugün kapasite kullanım oranlarının ne kadar düşük olduğuna bakarsanız Türkiye'de eğer bir talep artışı söz konusu olacaksa bunu üretim artışıyla karşılayacak imkanımız da var. Dolayısıyla asgari ücret artışının hem maliyet kanalıyla hem de talep kanalıyla fiyat artışına yol açacağı argümanın verilerde karşılığında olmadığını biliyoruz. Vatandaşı yoksullaştırarak enflasyonla mücadele etme fikrine biz karşı çıkıyoruz. Somut veriler üzerinden çıkıyoruz. Eğer talep kaynaklı bir enflasyon varsa bugün Türkiye'de talebin kaynağı en üst yüzde yirmilik dilimde bulunan ve her hal ve koşulda para kazanan kesim olduğunu biliyoruz. Onlardan kaynaklanıyor. Parayı ondan harcadığını biliyoruz. Bugün ithalat verilerinin detayına baktığımız zaman ithal ürünlerin payının sermaye mallarının üzerine çıktığı gerçeği de karşı karşıyayız: AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Elitaş geçen hafta yaptığı bir açıklamada aynen şu ifadeyi kullandı. 'Biz vatandaşa biraz daha fazla para verirsek, asgari ücreti örneğin 30 bin lira yaparsak, bununla gidip ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu parayı biriktirmezler' açıklaması vardır. Valla kusura bakmayın, bir ülkenin birinci amacı vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılayacak kadar gelene sahip olmalarıdır. Vatandaşlar ihtiyacını karşılayamasın diye ücretlerin baskılandığını itiraf eden bir Genel Başkan Yardımcısı ile karşı karşıyayım. Sayın Elitaş'a bir çağrıda bulunayım. Sayın Elitaş, arzu ettiğiniz kanalda gelin beraber bu konuyu oturarak ayrıntılı bir biçimde somut veriler üzerinden karşılıklı konuşalım ve vatandaş uyguladığınız politikaların onları ne kadar yoksullaştırdığını somut veriler üzerinden görsünler isteriz' dedi.
Basın toplantısının ardından CHP Heyeti esnaf ve Pazar yeri ziyaretinde bulunarak, vatandaşları dinledi.


Özel Haber

Bakmadan Geçme