56 Yıllık Meslek Hayatını Kitaba Çevirdi
56 yıldır el emeği ile yorgan yapmayı sürdüren Yorgancı Şakir Kaba bu zanaatın inceliklerini ve tarihini yaşatmaya devam ediyor.
Modern dünyanın hızla eski gelenekleri yok ettiğini düşünen Yorgancı Şakir Kaba aynı zamanda bu meslek hayatında yaşadıklarını kitaba çevirdi.
17 yaşında usta olduğunu belirten Yorgancı Şakir Kaba; “Çiftçi bir babanın 7 çocuğundan biriyim. Yorgancılık mesleği bir eski Türk geleneğidir aslında. Bizim Anadolu'nun köklü bir geleneğidir. Bu mesleğe başlamama sebep olan abimdir aslında. Bende ilkokulu bitirince 1968 yılında İnebolu'da abimin yanında çırak olarak işe başladım.4 erkek kardeşten 3 tanemiz yorgancıdır bizim. 17 yaşında yorgancılık mesleğinde usta oldum. 1968 yılına kadar abimin yanında yorgancılık yaptım. Abimin yanında çıraklık yaptıktan bir süre sonra İstanbul'a taşındım. 1970 yılında ise İstanbul'da olduğum süre zarfında çok fazla ustaların yanında bu yorgancılığın püf noktalarını öğrenmeye çalıştım. Ancak sonra memleket sevgisi de ağır basınca geri döndüm. Ve en iyi bildiğim işte devam etmeye başladım. 17 yaşında esnaf olma sorumluluğunu üstlendim” dedi.
‘Yorgancılık Çok Güç Ve Sabır İsteyen Bir Meslek'
Yorgan yapmanın sabır işi olduğunu söyleyen Şakir Kaba; “Uzun yıllar abilerim bu mesleği sürdürdü. Onlar rahmetli olunca da ben bu mesleği aileden gelen bir zanaat olarak devam ettirmeye başladım. Yorgancılık çok güç ve sabır isteyen bir meslek aslında. Yorgancılık ağır bir meslek dalı. Eskiden ürünlerimiz tamamen pamuk ve yünden en doğal şekilde hazırlanırdı. Ancak teknolojinin gelişmesi ve yayılması ile bu meslekte eski doğal ürünlerini kaybetmeye başladı. Eski teknikler gün geçtikçe önemini kaybetti. Maalesef gün geçtikçe doğal ürünlerden, yün ve pamuk yerini elyaf ve silikona bıraktı. Ama ne yazık ki bu ürünler sağlığa zararlı. Günümüzde insanların rahat uyku problemi de artmaya başladı. Eski olanların eskilerin değeri daha da aranamaya başlandı. Yün yataklarda yatan insanlar gündüz her ne kadar yorulsa da yatak yorgana girdimi vücudu rahatlardı. Çünkü eski yastık ve yorganlar şimdiki gibi ilenmiş ürünler kullanılmazdı. Eskiden fark ettiyseniz bugün edilen şikâyetler olmazdı. Vatandaşlar bu kadar sık bel ve boyun ağrısı çekmezdi. Günümüzde daha rahat kullanılan yıkanır yorgan tercih edilmeye başlandı. Yorgan aslında yıkanmaz. Yorganlar yani ürünler dokunduktan sonra aşamada içi yıkanır. Yorgan olarak yıkanmaz. Yıkanan yorgan elyaf ya da silikon yorgandır. Onlarda tamamen polyester karışımıdır” ifadelerine yer verdi.
‘2-3 Gün Bir Yorganın Emek Süresi Olurdu'
Bu zanaatın geleneksel olduğunu vurgulayan Şakir Kaba; “Bu meslek çok geleneksel ve köklüdür. Eskiden bir kız düğün zamanı olunca çeyizine ilk olarak alınacak ya da konulacak eşya yorgan, yatak olurdu. Çeyiz odası yatak, yorgandan başlardı. Ziynet eşyalardan daha ziyade öncelik bunlardı. Çeyizlik olarak yatak yorgan konuşulurdu. Mesleğe başladığım ilk yıllarda bu gelenek çok yaygındı. Kız tarafı gelir 4 takım yorgan, yatak takımı yaptırırdı. Erkek tarafı gelir 6 takım yaptırırdı. Her hane çeyiz zamanı ekonomik gücüne göre o dönemde alırdı. Günümüzde son yıllarda bu gelenek unutulmaya başlandı. Bir yorganın yapım aşaması bizim ardiye olan depodan başlar. Yorganın yüzü dikildikten sonra ardiyede eskiden hallaç yay dediğimiz sopalarla uzun bir süre yünü ve pamuğu döverdik. Pamuk ve yün saatlerce o ince yayla sopalanarak hallaçlarla ince ve kullanılacak ürün haline gelirdi. Tabii bu işlemi yapan ustalar Kastamonu'da kalmadı. Tek eski ustalardan ben kaldım. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte 1970'li, yıllardan sonra makinalar hızla yayılmaya başladı. Hallaç makinaları. Makinadan yünler ve pamuklar taranıyor, döşemeye başlanıyor ve dikilmeye başlanıyor. Bu tezgâha çıkarılarak dikim işlemi başlar. Anlatırken kolay ancak yapımı oldukça güç ve meşakkatlidir. Yorganın 4 tarafına yünler eşit şekilde dağıtılarak dikilmeye başlar. Yorgan yapmak itina ve özen ister. Özellikle bu çeyiz yorganları çok ağır modellerden oluşurdu. İpek saten dediğimiz kumaşlar kullanılırdı.2-3 gün bir yorganın emek süresi olurdu. Üzerine işlediğimiz modeller, lale, karanfil, tavus kuşu deniz dalgası buna benzer çok sayıda motif ve işleme kullanılırdı. Yorganın ağır modelleri vardı eskiden ve o modelleri çıkarmak fazla zamanınızı alırdı. Ancak günümüzde eskisi gibi yorganlarda kalmadı. Talep yok oldu. Kalıp ve geometrik üstünden çıkan modeller ustalık ve incelik isteyen bir meslek. Bu modeller çok ağır işçilik ister. Ama maalesef bunlar tamamen yok oldu. Yeni nesil gençlerimiz bu geleneklerimizi bilmiyor ve tanımıyor. Bunlar bizlere nenelerimiz ve annelerimizin döneminde kaldı. Meslek olarak zor bir meslek. Ancak üzülerek söylüyorum ki bu zanaat uçurumun eşiğinde” dedi.
‘30 Yıldır Bu Zanaatı Öğrenecek Çırak Ya Da Kalfa Yetiştiremiyorum'
Bu mesleğin yok olmak üzere olduğunu söyleyen Şakir Kaba; “Şuanda eski dönemdeki geleneksel yorganları isteyen müşteride ustada kalmadı maalesef. Ben 56 yıldır bu mesleği icra ediyorum. Ancak son 30 yıldır bu zanaatı öğrenecek çırak ya da kalfa yetiştiremiyorum. Talep ve istek yok gençlerde. Bir yorganın içini tara, sopala ve dik telliyorsun modelin ağırlığına göre 4-5 gün sürüyor. Ağır ve ince modellerde binlerce fiske dediğimiz iğne atıyorsun. El yapımı yorgan mutlaka yün ve pamuktan oluşur. Bu yorganlar çok sağlıklı ve ortopediktir. Ayrıca el yapımı yorgan kolay kolay sökülmez. Dikişi çok sağlam olur. Makine yorganları ise elyaf ve silikon polyester karışımıdır. Tamamen naylondur. Kesinlikle sağlıklı değildir. Yorgancılık mesleğinin özellikle Samsun ve Trabzon illerinde yaygın olduğu söylenir genelde ustaların oradan yetişme olduğu söylenir. Ben kendim hiçbir müşterime tavsiye etmiyorum” ifadelerini kullandı.
‘56 Yılın İçine Sığan Macera Ve Anılarım Var'
Yorgancı Şakir Kaba; “Ben 56 yıllık meslek hayatımda yaşadığım anıları bir kitaba dönüştürdüm. 56 yıldır bu mesleğin içinde yoğruluyorum. 56 yılın içine sığan macera ve anılarım var. Buna rağmen mesleğimi devam ettirmeye çalışıyorum gücüm oranında. Bu 56 yıllık anılarımı ‘Yorgancı' adlı kitabımda bir araya getirdim. Ve okuyucuların beğenisine sundum. Kitabımda esas yazmamdaki neden ise; fakir bir ailenin çocuğu olduğum için okutulmadım. O zaman Göl Öğretmen Okulu vardı. Oraya sınava dahi gönderilmedim. Babam uzak diye yol masraflarını karşılamıyor diye öğretmenimin ısrarına rağmen gönderememişti. Bende bu okutulmamanın verdiği eksikliği yaşadım. Bunun için de bu yazdığım kitabı İnebolu Kültür ve Sanat Derneğine bağışladım. İsteyenler ücretsiz bir şekilde kitabı buradan temin edebiliyor. Kitabım para ile satılmaz. Ancak bunu okumak isteyen okurlar gönüllerinden ne geçerse bir bağışta bulunur. Bu bağışlar sanat derneğinde toplanarak oradan bu imkânı olmayan benim gibi okumak isteyen çocukların eğitimlerine katkıda bulunulmak üzere kullanılıyor. Kitabın ağırlığı tamamen yorgancılık üzerine. Ve yorgancılık yaptığım yıllarda başıma gelen maceralar yer alıyor” dedi.
‘Pamuğu Boşalttığımda İçinden Bir Kese Dolu Altın Takılar Buldum'
Anılar ve maceralarla dolu bir meslek hayatı olduğunu vurgulayan Şakir Kaba; “Yorgancılık yaparken hiç unutmadığım bir anım var. 1980 yılında Kastamonu merkezde esnaflık yaparken bir müşterim yatak getirdi. O dönemde vatandaşlar sende bir bu yün yatak ve yorganları mutlaka tarattırarak yeniden kabarttırırdı. Müşterim yatağı getirdi ve bir hafta içinde yapılmasını rica etti. Yatağı ardiye aldım. Yatağı omzumdan yere attım küt diye bir ses geldi. Pamuk ya da yünden bu ses gelmez. Hemen yatağın ağzını açtım. Pamuğu boşalttığımda içinden bir kese dolu altın takılar buldum. Bir şaşkınlık yaşadım. Yatağını yeniden yapmaya başladım. Bir hafta sonra müşterim yatağı teslim almaya geldiği zaman yatakla birlikte bir kese altın ziyneti de kendisine teslim ettim. Haliyle bir şaşkınlık yaşadı yatak sahibi. Durumu kendilerine anlattım. Kadının şaşkınlığı daha da arttı. Çok sonra ortaya çıktı ki gelen müşterinin kayınvalidesi vefat etmeden önce bu takıları yatırım olsun diye yatağın içine saklamış. Aniden hakkın rahmetine kavuşunca da kimseye söyleyemeden göçmüş. Uzun zaman sonra yatağı açınca da karşıma çıktı. Dediğim gibi benim bu meslekte hayatımda başka başka maceralar var” ifadelerine yer verdi.
‘Çok Yakında Müze Açmak Gibi Bir Hedefim Var'
Çok yakında bir açık hava müzesi açmak istediğini belirten Şakir Kaba; “Kendi yorgancılık dükkânımdan kazandığım gelir ile çok yakında müze açmak gibi bir hedefim var. Kitabımı yayımlayınca çok güzel övgüler aldım. Bu benim için çok farklı bir olay oldu. Ülkenin neredeyse diğer ucundan bana ulaşan okurlarım oldu. İnsanlar hakkımda çok güzel yorumlar yaptı. Telefonumdan aranıp bu yazılara devam etmem konusunda ısrar eden okurlarım var. Ben daha başka neler yapabilirim diye düşündüm. İnebolu Yeşilöz Köyüne ahşaptan mini bir yazlık ev yaptırmıştım. Burayı açık hava müzesine çevirmeyi düşünüyorum. Şuanda bunun çalışmaları içerisindeyim. Aynı bu kitapta olduğu gibi oraya gelen ziyaretçilerin gelirleri ile kırsal alanlarda olan okumak isteyen çocukların masrafları karşılanacak. Giriş ücreti değil de kumbara koyacağız. Ve kimin gönlünden ne koparsa kutuya atacak. Böylece okumak isteyen çocuklarımıza benim de çorbada bir tuzum olacak” şeklinde konuştu