• Haberler
  • Genel
  • 15 Temmuz Darbe ve Demokrasi Konferansı Düzenlendi

15 Temmuz Darbe ve Demokrasi Konferansı Düzenlendi

Kastamonu'da 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinlikleri Halk Eğitim Merkezi'nde düzenlenen konferansla devam etti.

Kastamonu Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerif Demir, Halk Eğitim Merkezi'nde 15 Temmuz Darbeler ve Demokrasi konulu konferans gerçekleştirdi.

Türkiye’deki darbe girişimlerine değinen Prof. Dr. Şerif Demir; “15 Temmuz günü aramızdan ayrılan 251 vatan evladının aziz şehitlerimizi burada bir kez daha saygıyla, minnetle, hürmetle anmak isterim. Cumhuriyet tarihi boyunca 9 kez darbe ve darbe teşebbüsü gerçekleştirildi. Emin olun ki bu 9 teşebbüs içerisinde en feci, en ağır, en üzücü ve toplumun bağrında en büyük yaralar açan darbelerden birisi 15 Temmuz oldu” dedi.

Kastamonu'da 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinlikleri Halk Eğitim Merkezi'nde düzenlenen konferansla devam etti. Kastamonu Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerif Demir, Halk Eğitim Merkezi'nde 15 Temmuz Darbeler ve Demokrasi konulu konferans gerçekleştirdi. Demir konuşmasında darbeler tarihinden başlayarak geniş bir şekilde konuyu ele aldı.

Kastamonu Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerif Demir'in konuşmacı olduğu konferansta 15 Temmuz Darbeler ve Demokrasi konusu ele alındı. Düzenlenen programa Vali Meftun Dallı, kurum amirleri, siyasi partilerin temsilcileri, STK temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı.

Türkiye’deki darbe girişimlerine değinen Prof. Dr. Şerif Demir; “15 Temmuz günü aramızdan ayrılan 251 vatan evladının aziz şehitlerimizi burada bir kez daha saygıyla, minnetle, hürmetle anmak isterim. Cumhuriyet tarihi boyunca 9 kez darbe ve darbe teşebbüsü gerçekleştirildi. Emin olun ki bu 9 teşebbüs içerisinde en feci, en ağır, en üzücü ve toplumun bağrında en büyük yaralar açan darbelerden birisi 15 Temmuz oldu. Belki anılar, hatıralar taze olduğu için farklı düşünenler olabilir. Ama şunu açık yürekliyle ifade etmem gerekirse 9 darbe teşebbüsünde ki bir kısmı başarılıydı. Hiçbir zaman bir tane vatandaşımızın burnu kanamadı. Hiçbir zaman en ufak bir çatışma ya da bu milletin bağrına, bu milletin en kutsal saydığı meclisine tek mermi, tek bomba atılmadı. 15 Temmuz hakikaten çok acıydı. Sadece köprüde 34 şehit verdik. Ve öyle acı ve üzücü hatıralar ve ilginç bilgiler var ki Gölbaşı polis okulunda 46 tane can ne olduğunu anlayamadan bu ülke evlatları tarafından bombalandılar. Ben burada şunu ayırmak isterim. Onu özellikle belirteyim. Bu hain yapılanmayı bu hain insanlarla ordumuzu şerefli ordumuzu birbirinden ayırmak istiyorum. Ben bunlara cunta diyorum. Ben bunlara örgüt diyorum. Ben bunlara Fetö diyorum. Ben bunlara bu ülkenin suyunu içip havasını teneffüs eden hainler diyorum. Dolayısıyla bu insanlarla şerefli olduğumuzu aynı cümle içerisinde kullanmayı zulh sayarım. Şimdi burada on 15 Temmuz'u andığımız şu günlerde şunu çok iyi bilmek lazım. Öncelikli olarak darbe nedir? Darbe gücünü halktan alan anayasal sınırlarla iktidara gelmiş olan meşru bir hükümetin zorla, zorbalıkla, silahla devrilmesidir. Darbe bu ülke iradesine bu milletin tercihiyle yapılan en büyük haksızlıktır. Burada darbe demişken darbenin de bir takım şartları var. İşte 15 Temmuz'un başarısı olmasının sebeplerinden birisi de zaten bu şartlardan en öncesinin ihmal edilmesidir. O da nedir darbenin başarı olmasında? İçerisinde halkın olmadığı, halkın destek vermediği hiçbir hareketlilik, hiçbir müdahale başarıya ulaşmaz. Zaten gece 22.02’te halkımız köprüye toplanmaya başlamadı mı? Zaten gece 00.34’te Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla bu insanlar ateşe koşan kelebekler gibi o silahların o mermilerin önüne kendini siper ederek bu ülkenin geleceğini bu ülkenin kaderine hükmetmediler mi? O yüzden bir darbenin gerçekleşmesi için bir takım şartların tahakkuk etmesi gerekir. Şimdi biz darbe kavramını şöyle biraz irdeleyecek olursak bunun kökü kökeni oldukça eskilere dayanır. Bizim 15 Temmuz'dan önce 15 Temmuzlara sebebiyet verecek koşulları ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bunun için de bakın bunun için de bir akademisyen olarak sizden şunu rica ediyorum. Bu darbe miydi, tiyatro muydu ya da başka bir şey miydi gibi bir takım şüpheli ya da şaibe uyandıracak ifadelerden ve yaklaşımlardan kaçırmak gerekir. 251 vatan evladının öldüğü ne olabilir? Onlarca devlet kurumuna yapılan saldırılar gerçekleştiği zaman ne olabilir? Ve biz bunu tanıyoruz. Nerede tanıyoruz? Bakın 1446 buçuk tepede tanıyoruz. Ve Osmanlı Devleti'nde onlarca kez yüzlerce kez bu gerçekleşti. En son 1913 Bağbali baskınında gördük. Ve bu süre içerisinde bakın bunun kökleri derin bir mesele” dedi.

'Halk İçerisinde Olmazsa Hiçbir Darbe Başarılı Olmaz' 

Darbecilik zihniyetine değinen İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerif Demir; “Bizim burada darbelerle ve darbecilik zihniyetiyle mücadele etmemiz lazım. Ve şunu bilin ki sizler halk içerisinde olmazsa hiçbir darbe başarılı olamaz. Dolayısıyla biz doğrudan darbenin faili olmazsak darbeye destek vermezsek hiçbir darbenin başarılı olma şansı yoktur. Ve bakın Osmanlı Devleti'nde bu darbelerden 12 padişah devrildi. Ve 2 tanesi feci bir şekilde katledildi. Genç Osman ve 3. Selim. Onlarca Vezir-i Azam ipe çekildi. Yüzlerce paşa katledildi. Peki, darbe yapan darbeciler amacına ulaşabildiler mi? Ya da bu ülkeyi ya da Osmanlı'yı kurtarmak gibi bir dertleri, bir problemleri mi vardı? Hayır. Ve Osman Devleti her geçen gün daha geriye ve maalesef tarihin tozlu raflarına gitti. Bu ülkemizi kuran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ileri görüşlü ve son derece vizyoner bir liderdi. Ve bize bu cumhuriyeti miras bıraktı. Bu cumhuriyetle birlikte bize muhassır medeniyet düzeyini hedef gösterdi. Yani bize demokrasiyi gerçekleştirmek bir milli ödev, bir milli görev haline geldi. Mustafa Kemal Paşa bakın askerdi kendisi ve kendini yetiştirmiş, vizyon sahibi, ileri görüşlü bir devlet adamıydı. Ne yaptı? Askerlik ile siyasetin sınırlarını çizdi. Ve kesinlikle ordunun ya da askeri işlerin siyasi işlere dahil olmasına müsaade etmedi. Ve cumhuriyetle birlikte son derece muazzam ve müthiş işler yapıldı. Büyük devrimler gerçekleştirildi. Cumhuriyetimizin temelleri atıldı. Bu ülke görülmemiş ölçüde ileri hamleler gerçekleşti. Maalesef biz bu Atatürk'ün bize bıraktığı bu mirasa biz sahip çıkamadık. İlk çok partili hayat 14 Mayıs 1950 bir takım kendinden menkul insanlar bakın darbe yapmak için harekete geçtiler. Dediler ki seçimleri hile katıldı. Biz bu seçimleri iptal etmek istiyoruz. Gerek dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü gerek o dönemki devlet adamları ve halk buna olumlu yaklaşmadığı için şartlar tahakkuk etmedi ve 1950’de darbe girişimi gerçekleşmedi. Fakat şunu görmek ve kabul etmek lazım. Aslında bizim toplumumuzun geleneğine, kültürüne en uygun rejim, en uygun siyasal düzen demokrasidir. Bunun biz köklerini bin yıllık, 2bin yıllık Türk devlet geleneğinde görebiliriz. Kurultaylarda görebiliriz. Ama bazı siyasal sistemlerin, bazı siyasal rejimlerin yerli yerine oturtması lazım. Kendi sorumlulukları olduğu gibi bu siyasal rejime bu devlete sahip çıkması gerekiyor. İşte 1954-1957 bir takım cuntalar bakın ben şey demek istemiyorum. Burada o kıymetli şerefli ordu mensuplarını ayırıyorum burada. Ki 15 Temmuz'da da buna benzer bir durum olmuştur. Bir takım cuntalar hürriyet getireceğiz diye hürriyeti katlettiler. Garip olan Anayasal bir meşruiyetle iktidarda olan bir parti 27 Mayıs 1960’da devrildi. Ve bunu deviren insanlar 24 anayasasını çiğneyerek bu iktidarı yasadaysa gönderdiler ve 592 kişi anayasayı ihlalden yargılandılar. Yani anayasaya dayanarak gelen cezaevine gidiyor. Anayasayı ihlalden yargılanıyor. Anayasayı devirerek onu iktidardan uzaklaştıranlar ise onu cezalandırıyorlar. Bu nasıl bir çelişkidir? Ve maalesef o Yassıada'da 3 tane temiz vatan evladı vatan evladına kıydılar. İmralı'da 17 Eylül 1961’de 3 tane vatan evladına kıydılar. Ve bunu gerçekleştirenler bakın 61 anayasasının girişinde ne yazıyorlar? Diyorlar ki anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk milleti. Bakın yine 27 Mayıs'ı Türk milletine dayandırıyorlar. Çünkü Türk milletine dayanmayan hiçbir siyasal rejim meşru olamaz. Ama 27 Mayıs'tan Türk milletinin haberi yok. Cuma günü sabaha karşı 4:20’de İstanbul'dan çıkan tanklar radyo evini ele geçirip 5’ 10 geçe ilk açıklamayı yaptılar. Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine el koymuştur diye. E peki hani millet nerede? Hatta bakın bir Haziran 1960. Bu Cumhuriyet Meydanı'nda büyük bir miting gerçekleştirildi. 1 Haziran 1960. 27 Mayıs'ı kutlama, hürriyeti ve demokrasi kutlama adı altında burada miting gerçekleştirildi. Kastamonular balkonlara çıktılar, çatılara çıktılar, ne oluyor diye merak ettiler. Buradaki bütün okul öğrencileri zorla getirilip sıraya dizildiler. Varlığından başlayarak Çayönü'nden dolaştırılıp tekrar buraya geldiler. Ve 27 Mayıs'ı anma ve kutlama diye. Ve bu ülkede 1963-1982 yılları arasında 19 yıl 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutlandı. Siz anayasayı deviriyorsunuz, yeni bir anayasa getiriyorsunuz ve bunun adına da Anayasa Bayramı diyorsunuz. Maalesef ama 19 yıl bu darbe ortamı kutlandı. Tabii ki bunların birçoğu sembolik oldu. Birçoğu hatta kağıt üzerinde kaldı. Ama neticesinde bu 27 Mayıs 19 bayram olarak bu topluma dayatıldı. Şimdi darbeyi gerçekleştirenler ne için yapmışlardı? Bir daha bu ülke darbe ortamına sürüklenmesin, bir daha diktatoryal yönetim gelmesin diye. Darbenin üzerinden 2 yıl geçmedi. Yirmi 2 Şubat 1962. 21 Mayıs 1963. 2 tane darbe teşebbüs daha gerçekleşti. Albay Talat Aydemir ve harp okulu öğrencileri yönetime el koymak için harekete geçtiler. Ve bakın orada şunu kabul etmek lazım. Talat Aydemir öyle bir noktaya geldi. Başbakan İnönü dedi ki kan dökmez teslim olursan seni affedeceğiz. Ve kan dökmedi. Hatta 2’inde ya çatışacaktı ya teslim olacaktı. Teslim oldu ve 64’de kendisi idam edildi. Bakın yine kan dökmedi” ifadelerini kullandı.

'61 Anayasası'nın Demokratik  ve Hürriyetçi Olduğunu Düşünmüyorum' 

15 Temmuz darbe gecesinin diğer girişimlerden faklı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şerif Demir; “Ben 15 Temmuz'u bunun için diğerlerinden farklı tutuyorum. Ha belki çatışsaydı kendini kurtarabilirdi. Belki farklı şeyler de olabilirdi. Ama bu vatan evladına silah atmak, kurşun atmak hangi vatan evladının haddedir? Bu nasıl bir vicdandır? Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Dolayısıyla bakın Talat Aydemir sonunu biliyordu ve kendisi Fethi Gürcan'la birlikte 64 yılında idam edildiler. Şimdi hep üzüldüğüm şeylerden birisi şudur. 61 anayasasından sıklıkla söz edilir. 61 anayasasının en demokratik, en hürriyetçi ve en özgürlükçü anayasa olduğu ifade edilir. Şunu açık yüreklilikle, samimiyetimle ifade etmem gerekirse ben 61 Anayasası'nın demokratik ve hürriyetçi olduğunu düşünmüyorum. Nasıl düşüneyim? Aynı anayasaya birlik güvenlik kurulu girdi. Bu ne demek? Askeri vesayetin anayasal bir şemsiye altında iktidarların üzerinde demokrasinin kılıcı gibi sallanmasıydı. Aynı anayasaya meclis 2’ye bölündü. Millet Meclisi ve Senato. Peki, senatoda kimler var? 27 Mayıs’ı gerçekleştiren o cuntanın tamamı senatör olarak mecliste ömür boyu tabii senatör oldular. Yani bir yandan darbe gerçekleştirdiler, bir yandan da bunları ödüllendirdik, bunları tabii senatör yaptık, ömür boyu ve mecliste bunlar birer kayıt vefat edene kadar senatoda görev yapacaklar. Milli Birlik Komitesi'nin bütün üyeleri. Tabii senatör oldular. Tabii senatörü ne için oluşturdular? Millet Meclisi'nin üzerinde bir güç olması için. Bu da yetmedi. Aynı zamanda dönemin cumhurbaşkanı ki 60’dan sonra daha çok asker kökenli cumhurbaşkanları dönemi başladı. Daha çok askeri vesayete hizmet edecek kişiler kontenjan senatörü olarak bu senato içerisinde görev yapmaya başladılar. Yani milletin seçmiş olduğu millet meclisinin üzerine bir senato oluştu. Senatonun içerisinde de askeri vesayetin temsilcileri son derece etkili bir şekilde yer almaya başladılar. Ve bu 61 anayasasıyla gerçekleştirildi. Bildiğiniz gibi bu düzen 19 yıl sürdü ve 61 ile 80 yıllar arasında devam etti. 1980 yılında 12 Eylül'de ortadan kaldırılmış oldu. Tabii ki bu da yetmedi. Anayasa Mahkemesi kuruldu. Anayasa Mahkemesi'nin kurulması demokratik ve ileri ülkelerde zorunluluktu ve birçok demokratik ülkede vardı ve kurulması güzel bir düşünceydi. Fakat Anayasa Mahkemesi'ne üye olarak seçilen kişiler Yassıada mahkemelerinde Demokrat Parti'yi cezalandıran Demokrat Partilileri yargılamak ve ceza vermek için çaba sarf eden hukukçulardı. uzun bir süre bunlar anayasa mahkemesinde başkan ve üyeliklerde bulundular. 69 yılında Sayın Bayer ile Sayın İnönü anlaştılar. Süleyman Bey de Demirel’de destek verdi. Anayasa değişikliği gerçekleştirildi. Demokrat partilerin siyasi hakların iadesi için anayasa mahkemesi iptal etti. Oysa anayasa mahkemesi özgürlükleri ve hürriyeti genişleten bir mahkeme olmalıdır. Ama burada ise bizde ise vesayeti koruyan ve 27 Mayıs'la birlikte tesis edilen o düzeni koruma ve kollama göreviyle maalesef konumlandırmış bir hizmet verdiler. Şimdi bizim burada şunu çok iyi oluşturmamız lazım. Şunu çok iyi tahakkuk ettirmemiz lazım. Biz demokratik bir ülke oluşturabilmek Mustafa Kemal Paşa'nın bize hedef gösterdiği demokrasiyi tam anlamıyla tesis etmek zorundayız. Dolayısıyla, bizim askeri ya da sivil, bakın bu sadece askerden olmaz, sivilden de olur. Askeri ya da sivil vesayetin önünü kırmak zorundayız. Üniversiteler farklı mıydı? 1991 yılında Sayın Menderes ve arkadaşlarına, TBMM'ye iade-i itibar yapına kadar üniversitelerde tez yapılmadı. Adnan Menderes üzerine çalışan ilk akademisyenlerden birisiyim. O da 2000 yılında çalışabildim. İzin verilmedi. İmkân açılmadı. Ve 27 Mayıs'ın bellediği hedefler dışarısında akademik çalışma yapılmasına maalesef mani olundu. Burada şunu ortaya koymak lazım. Peki, ne için yola çıkılmıştı? Hürriyet için, demokrasi için. Hangi hürriyet ve demokrasi? 10 geçmedi. Ve seçilmiş bir hükümet Demirel Hükümeti devrildi. Yerine askeri vesayetin kontrolünde Nihat Erim hükümetleri kuruldu. Şimdi burada şunu görmek lazım. Şimdi ben bakıyorum 27 Mayıs müdahalesine, 12 Mart'ta 12 Eylül’e her seferinde darbecilik kendini yeniliyor. Yani bu bir program gibi bir üst versiyona çıkıyor. Hakikaten Yassıada mahkemeleri özellikle idamlar kamuoyunu çok rencide etti. Ve dolayısıyla bir daha bu olaylar gerçekleşmemesi için bakın diğer darbelerde böyle bir olay olmadı. Ama bu sefer ne oldu? Tekrar bir insan avına çıkıldı. Yüzlerce insan, binlerce insan tutuklandı. Bu arada ise üzüldüğüm şey oldu. 27 Mayıs anayasasının aslında gerçekten sosyal ve toplumsal yapıyı geliştiren birçok maddeleri vardı. Bakın yani 27 Mayıs bir yandan askeri vesayeti anayasa içerisinde kurarak kendi yapmış oldukları bütün icraatları kanun denetiminin dışına çıkardılar. Orası tamam. Ama aynı zamanda 61 Anayasası'nın sosyal ve toplumsal yapıyı geliştiren birey hak ve özgürlüklerini genişleten maddeleri de vardı. Ama o maddeler bize 10 yıl sürmedi. 30 Haziran 1971 ve 20 Eylül 1971'de 2 kez anayasa değişikliği gerçekleştirildi. Bu anayasa değişikliğiyle birlikte 61 Anayasası içerisindeki bireysel hak ve özgürlükleri genişletilen maddeler ya değiştirildi ya çıkarıldı. Yani dolayısıyla aslında 61 anayasasından geriye de bir şey kalmadı. Ve bu anayasayla birlikte 73-77 seçimleri oldu. 80 yılında sistem tıkandı. 110 kez cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı, mecliste cumhurbaşkanı seçilemedi. Ve anayasada bu durumu açacak bir çözüm yolu yoktu maalesef. Artık Ajda Pekkan'a oy çıkmaya başlamıştı. Artık milletvekilleri bunu artık ciddiye almamaya başlamıştı artık. Meclis toplanıyordu dağılıyordu. Toplanıyordu dağılıyordu. Çünkü anayasa gereği yeni bir cumhurbaşkanı seçilemiyordu. Dolayısıyla şunu üzülerek ifade etmem gerekir. 1980 yılının sadece 80 yılında ölen insan sayısı 810 kişi. 11 Eylül'de Ankara'da patlayan bombalarla canını kaybeden insanımızın sayısı 25. Peki bu insanlar niye öldüler? Ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşti ve bir anda her şey bitti. Bakın o 810 kişi ya da 11 Eylül'de ölen 25 kişi bir anda her şey bitti. Sanki bir yerden bir düdük çalındı ve darbe şey ortalık sütliman oldu. Bu arada Amerikan Başkanı'nın geceni uyandırdılar. Başkan ne oldu diye sorduğu zaman dediler ki bizim çocuklar iktidarı ele aldı. Ve maalesef 12 Eylül gerçekleşmişti. 12 Eylül sosyal ve toplumsal bakımdan en ağır darbe oldu. Düşünebiliyor musunuz? Bu darbede 6 bin 500 kişi tutuklandı. Nüfusumuzun 40 milyon kişi olduğu düşünülürse 650 bin kişi tutuklandı. 200,10 bin kişi hakkında dava açıldı. Ve 700 kişi hakkında idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Ve 49 kişi de infaz edildi. Ve 61 anayasası 27 Mayıs'ta ilgili yapılan ne varsa hepsi kaldırıldı. Yani mecliste kaldırıldı, anayasa da kaldırıldı ve 27 Mayıs'ın getirdiği bütün sistem, bütün her şey sil baştan, başa dönüldü. E peki biz 20 yıl bu 27 Mayıs'a neden katlandık? Aslında burada benim üzüldüğüm şudur, bakın yani hala bugün zaman zaman gündeme geliyor, Sayın Cumhurbaşkanımız da dillendiriyor. Keşke, bütün siyasi partiler anlaşarak, uzlaşarak bu ülke insanına yaraşıp demokratik bir anayasa yapabilseler. Çünkü 1982 yılında Orhan Altıkaçlı başkanlığında yapılan heyetin oluşturduğu anayasa hakkında 23 kez anayasa değişiklik gerçekleştirildi. 19'u yürürlüğe girdi. Yani biz 19 kez bu anayasayı değiştirdik, 82'i yasasını. Peki bu süre içerisinde ne yaptık? 74 tane maddesini kaldırdık. Yani 82’i anayasasının 74 tane maddesini kaldırdık. Fakat şunu üzülerek ifade etmem gerekir. Yani bu benim kişisel görüşüm. 74 değil 174 kaldırılsa ben 82 anayasasının bu topluma yakışan ve yaraşan bir anayasa olduğunu düşünmüyorum. Neden? Çünkü bizim ülkemizde anayasalar tepki mantığıyla yapılıyor. 27 Mayıs'ta altmış bir anayasası yapıldı. Neye göre yapıldı? Demokrat Parti'ye tepki ve öfkeyle bir daha demokratlar iktidara gelmesin diye yapıldı. 80 anayasasında ne yapıldı? 70'li yıllardaki parçalı siyaseti birleştirip bir daha aynı şey yaşanmasın diye yapıldı. Ya bugün İngiltere'de anayasa hiç yok. Ve bugün Avrupa'nın birçok ülkesindeki anayasa maddelerinin toplamı 15-20 maddeyi geçmez. Ama bizim anayasamızda orman kanunundan Yök’e kadar, maddeler düzenlenmiş. Ha bu neden düzenleniyor? Çünkü kanun koyucu iktidarlara güvenmiyor. Dolayısıyla darbe ortamlarında yapılan anayasaların ben bu topluma yakışan ve yaraşan anayasalar olduğunu düşünmüyorum. Ha toplumun bütün kesimlerini kucaklayan ve bu ülkeye yakışan ve bu millete yaraşan bir anayasa. Demokratik, özgürlükçü, ilke ve inkılapları muhafaza eder ve bu toplumu daha ileriye taşıyacak bir anayasa. Çünkü biz 82 anayasası bir darbe anayasası ve biz bu darbe anayasasıyla maalesef böyle ağır aksak topal yürümeye mecburuz. 19 kez yapılan başarılı oldu. Belki 20’ncisi yapılacak. Belki 21’inci yapılacak. Ama bu da bence çok karışık ve melez bir şey ortaya çıkaracak. Çünkü o darbe ruhu o anayasa var olduğu sürece o darbe ruhundan kurtulmamız mümkün değil” dedi.

'Bizim Ülkemizdekiler Hiçbir Zaman Kalıcı ve Uzun Soluklu Olmadılar' 

Açıklamalarının devamında ise Prof. Dr. Şerif Demir; “Demokrasiye yakışan daha özgürlükçü ve daha hürriyetçi bir anayasadır. Ve ben inanıyorum bu toplum bunu yapabilir. Ve ben bu gazi meclisimizin de bunu yapacağına inanmak istiyorum ve inanıyorum. Şimdi biz 82 anayasasıyla sistemi yeniledik. Bu kadar canlar bir sağdan bir soldan idamlar yaptık. Belki sağcı ve solcu diye yüzlerce binlerce gencimizi kaybettik. Ne için? Ben bugün soruyorum. Bakın benim çocukluğuma denk geldi o dönemler. Burada büyüklerim var. Daha iyi hatırlarlar. Ve biz bunları ne için yaşadık? Böyle kendimize geriye dönüp bir öz eleştiri yapmamız lazım. Ha burada şunu da ifade etmek gerekir. Bakın bizim ülkemizde yapan darbeler darbelerle darbecilerle Latin Amerika'dakileri ya da Afrika'dakileri karşılaştırmamak lazım. Bizim ülkemizdekiler hiçbir zaman kalıcı ve uzun soluklu olmadılar. Geldiler, değiştirdiler, yeni bir anayasa yaptılar, gittiler. Fakat giderken kendi yaptıklarını meşru bir zemine oturtup darbeciliği ve vesayeti anayasanın içerisine dahil ederek gittiler. Ve biz ondan sonra onu çıkarmak, onu düzeltmek için mücadele verdik, kavgalar ettik, canlar yaptık ve maalesef çok şeyler kaybettik. Bu ülkede Maalesef en üzüldüğüm dönem 70'ler ve 90'lardır. Birçok can vatan evladı belki bir hiç uğruna, ben bunu üzülerek ifade etmek istiyorum, belki çok masumane bir şekilde hayatlarını kaybettiler. İşte buradaki temel problemin ben anayasa olduğunu düşünüyorum, temel sorunun demokrasi olduğunu düşünüyorum. Temel meselenin Mustafa Kemal'in bize gösterdiği hedeflerin yerine getirmemesi olduğunu inanıyorum. 82 Anayasası sonrası işte 89'da Sayın Cumhurbaşkanı Özal'la birlikte belki ilk defa sivil bir cumhurbaşkanı geldi. Şimdi Sayın Kenan Evren'e kadar aradaki Celal Bayar'ı saymazsak hepsi asker kökenliydi. Zaten Celal Bayar da o gelenekten gelen bir kişilikti. Dolayısıyla ilk defa sivil bir cumhurbaşkanımız oldu. Fakat biz iç kavgalar, iç çatışmalar, önce 28 Şubatları yaşadık maalesef. Birçok insanımız çok acı ve feci anlar ve acılar yaşadılar ve bunu biz kendimiz kendimize yaptık. Çok üzülerek ifade edeyim. Sonra o balyoz ve Ergenekon sürecinde şerefli ordumuza karşı operasyonlar yapıldı. Birçok kıymetli askerimiz maalesef hayatını kaybedenler, intihar edenler oldu. Üzücü olaylar yaşandı. El muhtara geldi ve neticede 15 Temmuz'a geldik. 15 Temmuz'u çok kıymetli ve değerli buluyorum. Şura için çok değerli buluyorum. Bu kadar can verdik. Biz bu ülkeden bu vesayeti demokratik sistemi ve demokrasiyi koruyarak, kollayarak, devam ettirerek yaşarsak Bu şehitlerin ben ruhu emin olun ki orada muazzez olacaktır. Yani biz bu dökülen insanlar bu hayatı kaybeden insanlar eminim ki öbür tarafta şehitlikten gurur duyacaklar. Çünkü biz 15 Temmuz'la birlikte ilk defa bakın bu çok kıymetli. Hakikaten çok önemli. Halk dirende. Halk darbeye geçit vermedi. O tanıkların önüne çıktı. Biz 91 Rusya'da ordular Yürürken meclise önüne çıkan o kişileri görüyorduk, gıpta ediyorduk. Benim öğrencilerim, benim insanım da gösterdi ki onlar kadar, belki onlardan daha cesur olduğunu gösterdi. 15 Temmuz, o hainlere fırsat vermeyen bu halkımızı ben, yani böyle saygıyla, hürmetle anmak istiyorum ve sözlerimi şu şekilde tanımlamak istiyorum. Allah bir daha böyle cuntalara, böyle art niyetli fahsıklara fırsat vermesin. Çünkü bu dünyada maalesef yaşadığımız coğrafyayı görüyoruz. Dünyanın genel şeyini görüyoruz. Ayakta durabilen, ayakta kalan tek millet Türk milleti. O yüzden bizim güçlü, kuvvetli ve dirayetli olmamız lazım. Allah onlardan razı olsun. Türk milleti de ebediyen var olsun” ifadelerine yer verdi.

15 Temmuz Darbe ve Demokrasi Konferansı Düzenlendi

Bakmadan Geçme